Title of a News Article

"2018 yılı Çin'de Türkiye turizm yılı olacak"

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Abdulkadir Emin Önen önümüzdeki hafta Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti nezdindeki büyükelçiyi olarak Pekin’de görevine başlıyor. Büyükelçi Önen Dünya’nın yükselen gücü Çin’de görev süreleri boyunca gerçekleştirecekleri faaliyetler ve hedefleri hakkında sabah.com.tr’ye konuştu.

"2018 yılı Çin'de Türkiye turizm yılı olacak"
banner206

 'i anlamadan dünyanın iktisadi dinamiklerini ve küresel mimarinin gelecek on yıllardaki yönünü anlama şansı olmadığın ifade eden Önen, Pekin'deki görev süresi boyunca hedeflerinin Türkiye ile Çin arasında işbirliği alanlarını artırmak ve ekonomik ilişkileri geliştirmek olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin Çin'in öncülük ettiği Kuşak ve yol projesinin Orta Koridorunda olmasının iki ülke arasında çok daha geniş kapsamlı iktisadi işbirliğinin ana unsuru olacağının altını çizen Önen, 2018 yılı Çin'de Türkiye  yılı olarak kutlanacağını ve bu kapsamda bir milyon Çinli turist hedefine ulaşmak için 50'ye yakın projeyi hayata geçireceklerini ifade etti.

Türkiye Çin ilişkilerinin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce hangi alanlarda iki ülke daha fazla işbirliği yapabilir?

İki ülke diplomatik ilişkilerin kurulmasının 46. yılını kutluyor olabilir ama Çin ile Türkiye arasındaki dostluk binlerce yıldır devam ediyor. Çin ve Türkiye arasında binlerce yıllık bir geçmişe dayanan bu dostluk köprüsü sayesinde şu anda ikili ilişkiler hem siyasi hem de ekonomik anlamda gayet iyi bir noktada.

Çin ve Türkiye arasında ikili ilişkilerde 2003 yılından bu yana giderek hızlanan ilişkiler var ve 2010 yılında imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasından bu yana ilişkilerdeki gelişme yeni bir boyuta gelmiş durumda.

Bu anlaşmalar neticesinde şu an ticaret hacmimiz yaklaşık 28 milyar dolar seviyesine ulaştı. Bu ticaretin yaklaşık $ 26 milyarlık kısmını Türkiye'nin Çin'den ithalatı oluştururken Türkiye'nin Çin'e ihracatı ise yaklaşık $ 2 milyar dolar civarındadır. İkili ticaretimizdeki bu durumu ben 'tek taraflı aşk' olarak tanımlıyorum. Yani Türkiye bir ticaret ortağı olarak Çin'e büyük bir sevgi ile bağlıyken Çin'in Türkiye'ye bu alanda gösterdiği ilgi aynı boyutta değil. Pek tabi bu işin latife yönü ama bizim burada ihracatımızı artırarak bu makas kapanacak gibi gözükmüyor. Biz ancak oradan direk yabancı yatırımcıyı çekerek ve oradaki ucuz finans imkânlarını Türkiye'deki büyük projelerde kullanma noktasında belki biraz daha aktif rol oynayabilirsek ikili ticaretimizi daha dengeli bir hale getirebiliriz diye düşünüyorum.Çin ile ikili ticaretimizi daha dengeli hale getirilmesi konusunda fikir alışverişinde bulunmak için geçtiğimiz günlerde Türkiye'de yatırım yapan ilk 25 büyük firmayı topladım, onların CEO'ları ve yöneticileri ile bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunduk. Türkiye'nin ve Çin'in arasındaki bu ticaret hacminin onların yatırımları ile çok daha iyi bir seviyeye geleceği noktasında işadamlarımızda hemfikir.

Bunun haricinde bilindiği üzere 2018 yılı Çin'de Türk turizm yılı ilan edildi ve biz bu gelişmeyi de çok önemli olarak görüyoruz. Biz 2018 yılı boyunca gerek Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gerek Büyükelçiliğimizin ve gerek orada yatırım yapan Çin Türk vatandaşlarımızın da katkısıyla turizm yılını en verimli şekilde değerlendirip iki ülkenin de hedef olarak belirlediği 1 milyon Çin turisti Türkiye'de ağırlama hedefine ulaşmayı arzu ediyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni Pekin büyükelçisi olarak siz görev süreniz boyunca ikili ülke ilişkilerini geliştirmek için hangi alanlara öncelik vereceksiniz?

Öncelikle ekonomik ilişkilerimizin hacmini artırmak en büyük hedeflerimizden bir tanesi olacak. Çünkü Çin ekonomi anlamında dünyanın ikinci en büyük ülkesi ve tahminlere göre önümüzdeki 10 yıl içerisinde Çin'in dünyanın en büyük ekonomisi olması bekleniyor. Bir başka ifadeyle Çin'i anlamadan dünyanın iktisadi dinamiklerini ve küresel mimarinin gelecek on yıllardaki yönünü anlama şansı da kalmamıştır.Türkiye'nin de 2023 hedefleri çerçevesinde dünyanın ilk 10 büyük ekonomileri arasında olmak gibi büyük bir hedefi var.

Ayrıca şu anda yeni İpek yolu olarak da anılan Çin'in Kuşak ve Yol projesi ile birlikte Asya'nın en doğusunda ve en batısındaki bulunan ülkelerimizin birlikte gerçekleştireceği yeni projelerin konuşulduğu bir sürece giriyoruz. Bilindiği üzere 1400' lü yılların sonlarına kadar ipek yolu çok aktif kullanılmıştı. Bugün Çin'in başlattığı 'Kuşak ve Yol' projesi olarak tanımlanan yeni İpek yolu ise 60'a yakın ülkenin paydaşı olduğu çok büyük bir proje haline geldi. Bizim de öncelikli hedefimiz bu proje doğrultusunda Türkiye ile Çin arasında işbirliği alanlarını artırmak ve ekonomik ilişkileri geliştirmek yönünde olacaktır.

Bunun yanında Türkiye'de Çin'in daha yakından tanınması için Türkiye'deki kurum ve kuruluşlarımızda Çin masaları oluşturmak, üniversiteler arasındaki iş birliklerini geliştirmek ve daha fazla öğrencimizi Çin'e taşıyarak orada Çin kültürünün öğrenmesi sağlamaya yönelik projeleri de hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Bizim en büyük handikaplarımızdan bir tanesi Çin kültürünü biz yabancı kaynaklardan öğreniyoruz. Mesela Amerikalı bir yazarın kitabından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş bir Çin dünyasını okumaya çalışıyoruz. Aynı şekilde Türkiye'yi anlatan Çinli bir göz yok. Yine bir Amerikalının bir İngilizin, batılı bir yazarın kaleminden çeviri ile Çinliler Türkiye'yi okuyor. Oysaki iki ülkenin birbirine ortak olduğu çok fazla nokta var. Gerek aile yaşantılarından tutun gerek kültürel hayatlarına kadar iki ülkenin gerçekten birbirine çok yakın olduğu birçok alan var bu alanları keşfetmemiz gerekiyor.

Önümüzdeki süreçte üzerinde durmak istediğimiz birinci olarak ekonomik ilişkiler, ticaret ve Çinli direk yabancı yatırımcının Türkiye'ye daha fazla olması. İki ülke arasında yakınlaşmayı sağlayacak kültür, eğitim gibi alanlarda da işbirliğinin artırılması için de birçok projeyi hayata geçirmek için kollarımızı sıvadık.

İki ülke arasındaki coğrafi mesafe sizce yakın ilişkilerin geliştirilmesi konusunda bir engel mi?

Şimdi öncelikle uzak doğu kavramına ben katılmıyorum. Gittiğim birçok konferansta, üniversitede öğrencilere şunu söylemişimdir. Hiç uzak batı kavramı duydunuz mu arkadaşlar demişimdir. Uzak kime göre uzak, uzağı bizim zihinlerimizde uzak demişler, Asya ile Uzak doğu Asya diye tanımlanan bölge ile bizim irtibatlarımızı kesmişler. Bizim zihinlerimizde Çin ulaşılmaz, çok uzak gidemeyiz, varamayız gibi bir anlayış yerleşmiş.

Tabi bu yanlış algıyı yıkmamız lazım. İstanbul'dan yola çıktığınız zaman Amerika Newyork'a Washington a yaklaşık 10 saate varırsınız. İstanbul'dan Pekin'e gitmek isteseniz yaklaşık 10 saatte varırsınız. Pekin nereye uzak kime göre uzak. O yüzden bu uzak kavramını kafamızdan uzaklaştırmamız lazım. Biz 360 derece düşünebilen bir dış politika anlayışını hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Türkiye yönünü batıya dönmüş bir ülke ve AB halen bizim için önemli bir çıpa olmaya devam ediyor. Ama biz ne zaman yüzümüzü Asya ya dönsek ya da ne zaman Asya ile ilgili politikalar, siyaset ortaya koysak eksen kaymasından bahsedilmiştir. Biz buna katılmıyoruz. Türkiye çok önemli bir ülke çok önemli bir coğrafyanın içinde ve sadece yönünü batıya dönerek değil, 360 derece düşünebilen, ön yargıları olmadan etrafına bakabilen ve Asya'daki gelişmeleri de değerlendirmek zorunda olan bir ülke.

Siz Türkiye'nin 360 derecelik bir dış politika izlemesi gerektiğini ifade ettiniz fakat. Türkiye'nin Asya ülkeleri ve özellikle Çin ile ilişkilerinde gelişmeler yaşandığı dönemlerde batılı kaynaklı yayınlardan 'Türkiye tercihini yapmalı', 'NATO üyeliği mi Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyeliği arasında bir karar vermeli' gibi eleştiriler geliyor. Siz bu eleştirileri siz nasıl cevaplandırıyorsunuz?

Türkiye için AB ve NATO üyeliği ŞİÖ üyeliğinin alternatifi değildir. Yani biz birisine üye olmak için çabalarken diğeri ile alakalı hususlarda geri kalmamızın söz konusu bile olamaz.

Türkiye'den yaklaşık 3 saatlik uçuşla 40'dan fazla başkente ulaşabiliyorsunuz. Yani Türkiye hem Asya hem Avrupa ülkesi, hem Kafkas ülkesi hem Akdeniz, hem Karadeniz ülkesi hem de Orta Doğu ülkesi. Yani öyle bir coğrafyadayız ki bizim bu coğrafyadaki kimseyi ihmal etme gibi bir durumumuz yok. O yüzden Asya'daki gelişmeler bizim için çok önemli.

Bu nedenle önümüzdeki dönemde bizim gerek ŞİÖ olsun gerek ASEAN olsun Asya merkezli kurum ve kuruluşlar ile işbirliğini artırmamız lazım. Dünya eskiden doğudan batıya ekonomik eksen olarak kaydığı zamanlardan şu an batıdan doğuya kayan bir eksen gözlemliyoruz.

Ayrıca şunun altını çizmek isterim ki Türkiye bağımsız bir ülkedir, siyasetini kendisi belirler. Hangi ülke ile, hangi kurum ile ne kadar işbirliği yapacağı konusunda kimsenin aklına muhtaç değildir. Kendi dış politikası kendi askeri varlığı kendi siyaseti politikasını yüzyıllardır üretebilen kendine has duruşu olan bölgenin çok önemli bir ülkesidir Türkiye.

Türkiye Çin'in 'Kuşak ve Yol' projesinin Orta Koridoru üzerinde yer alıyor. Bu projenin ikili ilişkilerin geleceği üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orta koridor sadece Türkiye açısından değil, orta koridoru kullanacak Çin'den çıkıp da Londra'ya gidecek bu süreçte herkesin avantajına olan bir yol. Hem kısa hem iklim açısından çok elverişli hem de son 2016 yılı itibariyle Çin'in de artık haritalarına girmiş ve onların da ortak nokta olarak gördükleri çok önemli bir hat haline geldi burası.

Bu alanda Türkiye son yıllarda Çin ile Avrupa'yı birbirine bağlayacak büyük altyapı projeleri gerçekleştiriyor. Örneğin İstanbul boğazında üzerinde demiryolu hattı da bulunan üçüncü boğaz köprüsünün yapımı, demiryollarının yenilenmesi gibi. Bu alanda atılan en önemli adım ise 30 Ekim tarihinde hizmete girmiş olan Bakü-Tiflis-Kars demiryoludur. Bu projenin hayata geçmesiyle birlikte Çin'de üretilecek bir ürün demiryolları ile Türkiye üzerinden Londra'ya kadar kesintisiz olarak yaklaşık olarak 14 günlük bir sürede ulaştırılabilir hale gelecek. Bu da hem ülkelerimiz arasındaki ticaretin artırılmasına çok önemli bir katkı sağlayacaktır.

Bu proje kapsamında sadece bizden geçen demir yollarından da bahsetmiyoruz. Bu güzergâhta birçok işbirliği yapacağımız ülkeler var. Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan, Kırgızistan'dan ve Çin'e kadar uzanan tüm koridorda Hindistan'dan, Bangladeş'ten, tüm bunlardan Hazar denizi geçişi çok önemli. Bu çok komplike bir proje ve sadece kara yolu yok bir de deniz ipek yolu var. Türkiye de bu konuda çok önemli limanlara sahip. Çinlilerle bu konuda iş birliği halindeyiz.

Bunların hepsini değerlendirdiğimiz zaman Kuşak ve Yol projesi yalnız başına ekonomik bir proje gibi görünse de aslında siyasi bir projedir. Çünkü Çin devletinin buna ayırdığı rakamlar çok büyük ölçekte rakamlar. Asya Kalkınma bankasından tutunda burada Türkiye'nin de içinde bulunduğu katkı sağladığı birçok fon var. Bu fonlar genellikle alt yapı yatırımlarında kullanılacak ve dediğimiz gibi oradan çıkan ürünlerin en kısa ve en emniyetli ve en iyi koşullarda Avrupa'ya ulaşmasını sağlayacak. O yüzden bu proje Türkiye'nin ekonomik kalkınma ve yatırım hedefleri açısından çok önemli bir proje.

Ülkemizin dahil olduğu Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile ilişkili bütün projelere karşı öncelikli bir duruşumuz olacaktır. Orta Koridor çok daha geniş kapsamlı iktisadi işbirliğinin ana unsurlarından olacaktır ama tek unsur olacak görülmesi de eksik kalacaktır. Limanlardan, lojistik merkezlerine, finansal sektör işbirliğinden, yeni ekonomi sektörlerinde ortak yatırımlara kadar Çin ile iktisadi ilişkilerimize mümkün olan en geniş perspektiften bakacağız şüphesiz.

2018 yılı Çin'de Türkiye turizm yılı olarak kutlanacak bu alanda yapılan hazırlıklar konusunda bilgi verebilir misiniz?

Şu an Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile bu konuda ciddi çalışma içindeyiz. Bakanlığımız ile beraber hazırladığımız 50 ye yakın proje var. Bunun büyük bir kısmı Çin de yapılacak projeler, bazıları da Türkiye de yapılacak projeler. Bu süreçte elimizden geldiği kadar çok sayıda heyeti Çin'den buraya Türkiye'nin çeşitli illerinde ağırlamayı planlıyoruz. Bunların içinde konserler, tiyatro gösterileri var ve birlikte iki ülkenin ortak yapacağı faaliyetler olacak.

Tabi bu faaliyetleri şöyle düşünmek lazım; Bu faaliyetlerin çeşitliliği yanında süreklilik de arz etmesi gerekiyor. Bizim arzumuz 2018 yılının tamamında bu tarz faaliyetler düzenlemek. Örneğin Çinlilerin hat yazısı çok meşhurdur. Bizim de hat yazımız çok önemli, eserlerimiz var o konuda bizde de çok iyi hat hocalarımız var. Mesela benim aklıma gelen projelerden bir tanesi oranın hat hocalarıyla bizim hat hocalarımızla bir ekip kurup merkezi yerlerde Çince ve Türkçe hat yazıları ile insanların isimlerini yazdırdıkları benzer aktiviteler yaptıkları merkezler oluşturmak. Böyle bir aktiviteyi hayata geçirebilirsek buna katılan herkesin evine Türkiye'den bir parça sokmuş olacağız. Şangay'da 2 ay Pekin'de 2 ay Hong Kong'da 2 ay, veya başka şehirlerde bu tarz etkinlikler gerçekleştirebiliriz. Bu alanlarda işbirliği imkânlarını tespit etmek için Çinli makamlarla istişare halinde olacağız.

Turizm noktasında Çinlilerin talep etmesini belki de sağlayacağız. Sadece 500-600 kişinin geldiği bir programa katılım değil, ertesi günde köşe yazısında ufak bir haber olmakla kalmayan, bütün yıla yayılan ve herkesin içerisinde olacağı bir aktivite olacak.

Yine Kültür alanında Türkiye'yi tanıtan Hacivat- Karagöz oyun gibi bize ait kültürel zenginliklerimizi sergileyeceğiz. Bazı illerimizin özel tatlarını da Çin'e götürmek gibi bir projemiz var.

Örneğin Şanlıurfa'da bulunan Göbeklitepe'yi Çin'de sergileyebiliriz. Çünkü Göbeklitepe insanlığın ilk adımlarının atıldığı ve tarımın ilk başladığı 12,500 yıllık bir tarihi barındıyor. Bu tarihi değer Çin'de büyük ilgi uyandıracaktır. Çünkü tarih ve kültür turizmi Çinli'ler için en önemli turizm alanlarından bir tanesi. Ve bu konuda da ülkemize gelen Çinli turistlerinde ciddi manada paralar harcadığını biliyoruz.

Türk turizmcileri tarafından tercih edilen "Kaliteli Turist" tanımına Çinliler çok uyuyor. Çünkü Çinli turistler yüksek miktarda döviz bırakıyorlar. İnşallah bu projeleri hem özel sektör hem kültür bakanlığı hem büyükelçiliğimizde, hep beraber ele alıp bütün yılı çok verimli geçirmeyi hedefliyoruz.Kültür Turizm yılını bu şekilde değerlendiriyoruz.

Turizm yılı hazırlıkları kapsamında Çin ile turizmin gelişmesi noktasında en çok eksikliğini duyduğumuz konu nedir? Bu noktada eksikliklerimizin giderilmesi yönünde bir çalışma var mı?

Bu konuda hem Kültür Turizm Bakanlığı hem de Türkiye Seyahat Acenteları Birliği TURSAB ile görüştük. Turizm acentelerinin en büyük çektiği sıkıntı Çince bilen eleman sayısının az olması. Bu konuda da 12 Üniversitemizde Çin dili ve edebiyatı bölümü var. Bu bölümlerden mezun olan öğrencilere önümüzdeki süreçte, ivedi olarak değerlendirmeyi düşünüyoruz. Bir turist heyet ya da resmi heyet olsun kendi lisanı ile hitap etmek çok daha samimi ve yakın hissettiriyor. Deniz-güneş kum turizmden ziyade kültür turizmi Çinlilerin ilgisini çekiyor. Türkiye'de bu bakımdan Açıkhava müzesi gibidir.

Örneğin Kapadokya bölgemize bütün Asya'dan olduğu gibi Çin'den de çok yüksek ilgi olduğunu gözlemliyoruz. Özellikle balon turları, nadir bir tecrübe olarak çok fazla rağbet görüyor Bölge ile Çin arasında çok özel bir turizm ilişkisi zaten oluşmaya başlamış durumda. Bu ilişkinin daha da yoğunlaşması ve kurumsal çerçeveye oturması da öncelikli gündemlerimiz arasında yer alacaktır.

Tarih anlamında çok zengin bir ülkeyiz hem de geldikleri zaman onları rahatça gezdirip birçok yere götürebileceğimiz imkânlarımız var. Çinlilerinde bu anlamda Türkiye'ye çok sıcak baktıklarını iyi biliyoruz. Hedefimiz Turizm yılında çok fazla Çinliyi ülkemize getirip bu dediğimiz yerlerde dolaştırmak.

Milli Gelir büyüklüğü bakımındandünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin aynı zamanda en fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımı (FDI) yapan ülkeler arasında da ikinci sırada. Sizce Türkiye Çin'den daha fazla yabancı sermaye çekebilmesi için neler yapabilmeli?

Evet dediğiniz gibi Çinli yatırımcılar yılda yaklaşık $ 200 milyar yurtdışına yatırım yapıyorlar. Çinli yatırımcılar için bir ülkenin yatırım alanında tercih edilmesi için bence iki temel faktör var. Bunlardan birincisi yatırımın fizibil olması ve yatırım için sağlanan teşvikler. Bu noktada ülkemizde yabancı yatırımlara vergi indirimlerinden arsa temine kadar birçok alanda önemli artıları var.

Halen Şanhay döviz piyasalarında Türk lirası ile yuan arasındaki kur, dolaylı dolar kuru üzerinden değil doğrudan kote edilmektedir. Merkez Bankalarımızın takas anlaşmaları giderek derinlik kazanmaktadır. Türk bankalarının Çin ilgisi ise her zaman yüksek olmasına rağmen Çin' deki halen devam eden finansal liberalleşme sürecinin belli bir kapasiteye oluşması sonrası daha da artmasını beklemek mümkündür.

Sürekli artan Merkez Bankalarımızın teması ötesinde bankalarımız ve diğer finansal kuruluşlarımız ile borsalarımız, düzenleme, denetim kuruluşlarımız ve organize piyasa oyuncularımız arasındaki bağları güçlendirmek için kapımızı daima açık tutacağımızı burada bir kez daha ifade etmek isterim.

Öte yandan Çinli yatırımcıların bir ülkede kendilerini rahat hissedebilmeleri için o ülkenin kültürel olarak da cazip olması lazım. Dünyada belirli merkezlere giderseniz, bir Chinatown olduğunu görürsünüz. Benzer şekilde bizim de Türkiye'nin büyük kentlerinde Chinatownlar oluşturmamız lazım. Çinliler yemek kültürüne, mutfaklarına çok düşkün oldukları için, onlara biraz daha kendilerinden motifler sunmamız gerekiyor. Eğer geldikleri zaman kalacakları yerde kendilerinden bir şey bulurlarsa, daha rahat adapte olurlar.

Öte yandan Çin'i artık 10 saat uzağımızda değil sınır komşumuz olarak nitelendirmemiz gerekiyor. Mesela şuan 'daki en büyük müteahhitlik ve yatırımcı firmaların başında Çin geliyor. Afrika bizim yanı başımızda, bu sebeple sınır komşumuzdur. Ortadoğu'da keza öyle. Türkiye'de bütün bu bölgelere hitap eden bir çok Çinli firmanın gelip de merkez üstlerini İstanbul'a , Kocaeli'ne ve diğer illerine kurduğu bir yapı şuan başlamış vaziyette. Ve bölgemize yaptıkları yatırımlarda bölgemizi merkeze alan Çinli yatırımcı sayısı her geçen gün artıyor.

Bu ilişkileri sadece iki ülke arasından değil, 3. ülkeler açısından da okumamız gerekiyor. Çin'le beraber Afrika'da işbirliği alanlarımız çok fazla. Türkiye'nin müteahhitlik hizmetlerinin de oldukça iyi olduğunu düşünürsek, neden Afrika ülkelerine olan yatırımlarda iki ülkenin şirketleri birbirinden faydalanmasınlar? Biz bunun önünü açmaya çalışıyoruz.

Sadece ülkemiz adına değiş aynı zamanda müteahhitlerimizin diğer üçüncü ülkelere yapacakları işlerde de beraber olsun istiyoruz.

Çin'in Sincan Özerk Bölgesi'nde bulunan Uygular ile ilgili basında yer alan bazı haberler geçtiğimiz yıllarda ikili ilişkilerde bazı yanlış anlaşılmalara yol açtı. Şu anda mevcut durum nedir? Sizce Türkiye ve Çin bu olumsuzlukların üzerinden tamamen gelebildi mi?

İki ülkenin liderleri gerçekten çok iyi anlaşan, iki dost diye nitelendirebileceğimiz ve ülkelerini çok iyi yöneten liderler. Gerek sayın Xi Jinping olsun, gerek sayın Cumhurbaşkanımız olsun, 2016 2017 yılları içerisinde toplamda 5 defa görüştüler.

Ayrıca Çin'in Türkiye'ye verdiği önemin çok üst düzey olduğunu gittiğimiz zaman karşılanma törenlerinde, heyetlerin ağırlanmasında, baş başa yapılan heyet görüşmelerinin kalitesinden ve içeriklerinden anladık. Bu geçmişte yıllarda yaşanan olaylar, aslında iki ülkenin başına örülmek istenen bir çorap niteliğinde diyebiliriz. Biz bunların üstesinden gelip aramızdaki konularda siyasi angajman niteliği taşıyan konuların birinci konu olmaktan çıkması gerekiyor. Biz eğer bunları birinci maddeye koyarsak, ikinci ve üçüncü maddeye geçme imkânlarımız olmuyor.

Burada en önemli husus, ikili ilişkilerimizin, siyasi ilişkilerimizin, ekonomik ve ticari ilişkilerimizin gelişmesi için ne yapmamız gerektiğidir. Fakat bu konuda farklı dış unsurların müdahil olduğunu ve mevcut durumu olduğundan farklı göstermeye çalıştığını biliyoruz. Biz bu dış unsurların müdahale ve yönlendirme çabalarına kanmadan ikili ilişkilerde direk irtibat sağlayarak, üçüncü kişiler ve ülkeler üzerinden değil, birbirimizi kendi üzerinden okuyarak ve iletişimde kalarak Sincan konusundaki yanlış anlaşılma ve sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.

Sizin Asya Pasifik coğrafyasına olan ilginiz aslında eskiye dayanıyor. 2003 yılında yazmış olduğunuz yüksek lisans teziniz "Türk Dış Politikasında Asya Algısı" başlığını taşıyor. Buradan hareketle şu anda Türk Dış Politikasındaki Asya algısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz neyazıkki Türkiye olarak Asya'yı çok ihmal etmişsiz ve Asya'da yaşanan gelişmeleri göz ardı etmişiz. Ancak 2003'ten itibaren birçok Asya ülkesiyle ikili ekonomik ilişkilerin hızlanmasını görüyoruz. Japonya'da da, Kore'de de, Hindistan'da da ve Vietnam'da da böyle.

Şunun altını çizmek isterim. Asya'da Türk vatandaşları her anlamda avantajlı bir konuma sahipler. Tabiri caizse bir sıfır önde başlıyoruz. Çünkü Asya'daki birçok ülke ile çok eskiye dayanan dostluklarımız var. Kore'de şehit ve gazilerimiz var ve Koreliler ile iyi bir irtibatımız var. Japonlarla Ertuğrul Firkateyni ile başlayan daha sonra Turgut Özal'ın İran'da ki Japonları uçarak göndererek kurtarması gibi çok önemli dostluk köprüleri var. Çin ile de binlerce yıl öncesine dayanan ilişkilerimiz var. Bu tarihi dostluklar neticesinde Türk vatandaşları olarak bizler el üstünde tutulan, kapılarda karşılanan kişiler oluyoruz. Vatandaşlarımız orada, genel bakış açısı olarak, girişimci, iş adamı yani işveren olarak görülüyor. Avrupa'ya baktığınız zaman bunların tam tersi olduğunu görürsünüz. Çalışmaya gitmiş, gurbetçi diye adlandırdığımız ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü bir tablo var.

Biz ekonomik ilişkiler konusunda Asya'nın daha tam potansiyelini kullandığımızı düşünmüyorum. Endüstriyelleşmesini tamamlamış Japonya, Kore ve Çin gibi ülkelerdeki yükselmeden biz hala ülke olarak faydalanmıyoruz. Bu konuda önümüzdeki dönem bunlardan daha üst düzeyde faydalanacağımız bir dönem olacak.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Pekin'deki görev süremiz boyunca gerçekleştirmek istediğimiz en önemli hedeflerden birisi de Türk lobisini daha etkin kullanmak adına Çin'deki Türk kurum ve kuruluş sayısını arttırmak olacak. TRT bunlardan bir tanesi hem de çok önemli bir ayak. Anadolu Ajansı'nın varlığı, Başbakanlık Yatırım Tanıtım Ajansının ofisi, Yunus Emre Enstitünün şube açması, Türk–Çin ticaret odasının kurulması gibi birçok adımı hayata geçirmeyi amaçlıyoruz.

Bu çatı kuruluşlarımız ne kadar artarsa, tüzel kişilik anlamında da, o kadar faydalı olur. MUSIAD biliyorsunuz ofis açtı.

Bunları alt alta koyduğunuz zaman hem insan sayınız artıyor, hem kalifiye insan sayınız artıyor, hem kurumunuz, kuruluşunuz artıyor, bu netice de büyükelçiliğinde işi bir anlamda kolaylaşıyor. TRT ile de konuştuk, TRT'de buna çok sıcak bakıyor. Orada bir ofisin kurulması, izinlerin alınması muhakkak zaman alacaktır. Pekin'de büyük bir üst kurmamız, Asya'ya oradan hitap etmemiz, Asya'yı oradan okumamız ve kendi haberimizi üretmemiz önemlidir. Şuan tabi üçüncü kişiler üzerinden, batılı ajanslar üzerinden orayı okuyoruz. Bunların hepsini bir araya getirdiğimiz zaman inşallah 2018 çok verimli, sıçrama yaptığımız ve kendimizi gösterdiğimiz Türkiye'de Çin, Çin'de Türkiye farkındalıgını yarattığımız bir yıl olacak.

Güncelleme Tarihi: 20 Kasım 2017, 16:05
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195

banner142