Title of a News Article

Cuma Hutbesi Pensilvanya Adına Okutulacaktı!!!

Cuma Hutbesi Pensilvanya Adına Okutulacaktı!!!
banner206

 Köşe Yazarımız Prof. Dr. Mazhar Bağlı, kaleme aldığı son yazısında cemaati ele aldı.

Bağlı,  “Cuma Hutbesi Pensilvanya Adına Okutulacaktı!!!” adlı yazısında şunları dile getirdi;

Kuran’ı Kerim'de, Bakara suresinde; ”Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” diye buyurulmaktadır.

Doğrusu 17 Aralık darbe girişiminden önce bu çetenin nasıl bir derebeylik kurmak istediğini neredeyse hiç kimseye anlatamayanlardan birisi olarak bu olup bitenleri görünce hep bu ayet aklıma gelmektedir.

Ne muhafazakarları, ne milliyetçileri ne de liberalleri bu haşhaşilerin son derece faşist bir cunta peşinde koştuklarına, ya gözünü boyayarak ya da zorbalıkla her kesi susturmak istediklerine, işleri güçlerinin örgüte para akışı sağlayacak tezgahlar kurmak olduğuna inandıramamıştık.

Ülkenin pek çok kesiminden insanlar şu ya da bu şekilde bu yapının bir sivil toplum kuruluşu olarak faaliyet gösterdiğini, ulvi değerler peşinde koştuklarını ve esas amaçlarının da ülkeye bir katma değer sağlamak olduğunu düşünüyorlardı.

Adeta topyekûn bir akıl tutulması yaşanıyordu. Bazı entelektüellerin, eli kalem tutanların, liberallerin ya da bürokratın bu yapıya ilişkin itirazları ise hep doğrudan din karşıtlığı üzerinden konumlandırıldığı, ya da öyle gösterildiği için de doğal olarak genel kamuoyu açısından itibar görmüyordu.

Çünkü bu yapıya itiraz edenlerin tezleri sürekli hep birer varsayımdı ama onların elinde herkesin gözünü boyayacakları son derece heyecan verici somut pratikleri vardı.

Pratik üzerinden teoriyi boğdular ve hiç kimseye bu durumu izah edemedik. Her şeye rağmen yine de itiraz etmeye çalışanlardan kimisinin itibarına, kimisinin günlük yaşamına kimisinin de özgürlüğüne kast edildi ve ibret-i alem olsun diye kodese tıkananlar dahi oldu.

Ama artık her kesimden insanlar, sadece AK Parti düşmanlığı için ittifak içinde olanlar hariç, bu yapının çok tehlikeli ve son derece faşizan bir mekanizmayı ülkede egemen kılmak istediğini bizzat gözleri ile gördü.

Gerçekten Allah bu ülkeyi muhafaza etmiş. Düşünün; herkesi dinleyen, varlıklı olanların malında gözü olan, boş gördüğü her araziyi kapmak isteyen, insanların mahremine saygısı olmayan, itibarını asla düşünmeyen, kendisinden başka herkesi gayri muteber ve gayri meşru gören, her kurumun yönetimini ele almak isteyen, gözü doymayan, tüm okulları, öğrencileri, öğretmenleri kendi tekeline almak isteyen bir yapının bu ülkede egemen olması durumunda yaşanacak olan kaosu tahmin bile edemezsiniz.

Dün ağabeyim aradı beni, bu çete ile ilgili çok ilginç bilgilere sahip bir dostunun telefonunu verdi bana ve o kişiyi aramamı istedi.

Aradım, adam kelimenin tam anlamıyla paralel bir devletin nasıl kurulduğunu en ince detaylarına kadar anlattı bana. İsmi bende saklı. Gerçekten öğrenmek isteyenler olursa paylaşabilirim.

Benden bu özel bilgiyi alan kişi artık onun hayatından sorumlu olur bunu da belirteyim. İnsanların hayatını çok kolay bir şekilde karartabilecek kadar değerlerden uzak bir çete ile karşı karşıya olduğumuz için doğal olarak vatandaş tedirginliğini dile getirmektedir.

Bizzat kendisinin de katıldığı il toplantılarından bahsetti. “Yaklaşık olarak bundan bir yıl önce başlayan bir uygulamaya ilişkin yaşadıklarını ve gördüklerini paylaşma gereğini duyduğunu söyledi ve başladı anlatmaya; diğer illerde de benzer bir mekanizmayı devreye koydular ama şu an hangi aşamadalar bilmiyorum.

Hocam öncelikli olarak ilimizde yerel seçimler için gösterilen adaylardan memnun değiliz, Meclis üyeliği için gösterilenlerden de her kes rahatsız. Son derece kifayetsiz ve oy potansiyeline sahip olmayan kişilerden oluşan bir liste var.

Ama buna rağmen bu olaylardan sonra artık listelerde kimin olduğunun bir kıymeti yok. Artık mesele Ahmet Mehmet meselesi olmaktan çıkıp bir memleket meselesi haline gelmiştir. Bu bir izzet-i nefis meselesidir artık. Bu haşhaşiler Teyyib’i yemek istiyorlar. Seçimi heyecanla bekliyoruz.” dedi.

Adam, cemaatin illere atadığı imamlar üzerinden bürokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarını ve diğer dini cemaatler ile bürokrasiyi kendi çatısı altında toplamaya başladığını ve hepsini tek merkezden, söz konusu ilin imamı üzerinden yönetmeye başladığını aktardı.

Tüm vakıfları, dernekleri ve dini cemaatleri “ilde varlığımız güçlensin, birlikten kuvvet doğar” retoriği ile topluyorlar ama esas amaç her kesi kendi himayelerine (kontrollerine) almaktır.

Kurdukları bu çatı yapının esas kontrolü kendilerinde ama işin içinde her kes olacak. Ve bu “çatı yapı” ildeki tüm alanları belirlemesi gerektiğinden bahisle hangi ihalenin kime verileceği ve ondan ne kadar yüzdelik alınacağı, hangi projenin kim tarafından yürütülmesi ve buradan hizmetin ne kadar fonlanması gerektiği konuları da dahil olmak üzere atamalar, siyasi aktörlerin belirlenmesi, hangi sektöre kimin öncülük etmesi, var olan diğer meslek odalarının yönetiminin belirlenmesi, hatta kimin kimle evlenmesi gerektiğine kadar her şeyi belirleyen bir mekanizma kurma çalışması başlatıldı.

Sisteme dahil edilmesi gerekenlerle ilgili önce ildeki emniyet istihbarat dairesi içinde bulunan abilerden istihbari bilgiler elde ediyorlar. Bu bilgiler doğrudan kişinin dinlemeleri olabileceği gibi sahte olarak ürettikleri şantaj malzemeleri de olabiliyor.

Sonra o kişiye eşraftan birkaç kişi ile çay içmeye gidiyorlar. Yapılacak olan il toplantısına kişi, kurum ya da dini cemaat davet ediliyor. İtiraz etmesi ya da herhangi bir mazeret bildirmesi durumunda kendisine eldeki bilgiler gösteriliyor. Kişi el mahkum toplantıya katılıyor.

Toplantıda imam artık ilin kontrolünün (idari yönetiminin) kendilerinde olduğunu, bir sonraki toplantıya ilin yerel ve mülki amirlerinin de katılacağını söylüyor.

İldeki en güçlü aktör olma konusundaki imaj işleri tamamlandıktan sonra kendilerini asıl merkez olarak deklere edip sonraki toplantıya ilin müftüsü de davet ediliyor.

Müftüye artık Cuma günleri camilerde diyanetin gönderdiği hutbeyi değil, Pensilvanya’dan gelecek olan metni okumalarını emrediyorlar. Müftü tedirginliğini dile getirince de bu işin hükümeti de aşan bir otorite tarafından belirlendiğini ve endişe etmesi gereken bir konu olmadığını söylüyor.

Daha sonraki toplantıya ilin belediye başkanı davet ediliyor. Yeri değiştirilmesi gündemde olmayan Otogarın şehir dışına taşınması ve otogar arazisinin de külliye yapılması için kendilerine verilmesini emrediyor imam.

 

Belediye başkanı bu işin sadece kendi kararı ile olabilecek bir iş olmadığını dile getirmeye çalışsa da itiraz istemediklerini, bir sonraki toplantıya il valisinin de geleceğini söyleyip bütün il kamuoyunun kararının bu yönde olduğunu “tebliğ ediyorlar.”

20-30 trilyonluk değeri olan bu alanı veremeyeceğini söyleyen başkana da diğerleri gibi “iyilik edip iyi bir halde kalmaya devam edebileceği” aksi halde başına istenmeyen işler geleceğini uygun bir dille bir emniyet istihbarat görevlisi eşliğinde anlatıyorlar.

İş bu düzeye gelince ben ayrıldım hocam dedi adam. Sonra da ekledi, keşke devam etseydim de görseydim işi nerelere vardıracaklarını. Adam ailecek bu mekanizmanın içinde olduğundan da bahsetti. Tabi bu arada benim kızlarım da bu yapının içindedirler ve abladırlar.

Kızlarımın her birisinin kendi adına on telefon hattı alıp abilere vermesi için de bir talimat verildiğini duyunca kuşkulandım. Birkaç sorgulama yapmak istedim ki hemen beni bu olanları asla konuşmamam gerektiği konusunda uyardılar.

 Neden, gizli bir iş mi yapıyoruz kardeşim dedim. Bana dediler ki senin aklın ermez. Ben de aklımın ermediği bir sistemin içinde olmak istemem dedim ve ayrıldım. Zaten kuşkulanmıştım.

Düşünün gizli bir iş yapıyormuşuz gibi, sanki gizli bir örgüttü, muhatap olduğumuz her kişinin gerçek adını asla bilmiyorduk. Herkesi ancak kod adı ile biliyorduk.

 Açıkçası insanların mahremini merak etmekten başka bir şey düşünmeyen, iradene asla saygı göstermeyen, her gördüğü yeri kuşatan bu insanlarla yürümeyi ahlaki görmedim. Biz insanlara örnek olmalıyız, insanları aldatan değil. Mesela toplantıya katılıyoruz hemen tüm telefonları elektronik cihazları toplayıp bir başka eve götürüyorlar. Yahu kardeşim gizli bir şey mi var? dedim ve ayrıldım

Hocam benim gördüğüm bunlar daha öncekinden de derin bir derin devlet kurmuşlardı. Ben fark ettim.

Allaha şükür ki bu operasyon oldu da AK Parti de işin ciddiyetinin farkına vardı ve ülke bu kumpastan kurtulma imkanı buldu. Yoksa şimdi atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

 “Allah için söyleyin hocam bizim şer olarak gördüğümüz bu işten çok güzel bir hayır doğmuyor mu?” dedi. Takdiri size bırakıyorum…

Güncelleme Tarihi: 10 Mart 2014, 16:24
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195