Title of a News Article

Prof.Dr Yılmaz'dan Suruç analizi

.

Prof.Dr Yılmaz'dan Suruç analizi
banner206

 Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Yılmaz, Suruç ilçesinde ve diğer terör olaylarının analizini yaptı. İşte  O yazı...

Türk Dil Kurumu sözlüğünde vicdan; “Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç: Tüm insanlar dünyaya, kafa ve yüreklerinde bir iç mahkeme ile gelirler. Bunun adına vicdan denir” denilir. Ruhbilim Terimleri Sözlüğünde vicdan; “Kişinin tasarladığı ya da yapmakta olduğu davranışlarının uygun olup olmadığını kestirmesini sağlayan törel değerlerinin dizgeleştirilmiş durumu” olarak tanımlanır. [1]


Vikipedi’de vicdan “Kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliği” olarak tanımlanır. Vicdan; birçok dinde, birçok felsefi akımda, mistisizmde önem verilmiş bir kavramdır. Felsefeye göre, iç huzuru veya iç sıkıntısı vererek kişiyi uyaran vicdan bir kavram değil, kişinin bir yeteneğidir. Felsefede metafizik anlayış, bu yeteneğin doğuştan var olduğunu ileri sürer, seküler anlayış ise insanın içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş görgü ve bilgisinin sonucunda oluştuğunu ileri sürer. Friedrich Nietzsche’ye göre vicdan, borçlanma ahlakına bağlı olarak gelişmiş, “söz verebilen bir hayvan yetiştirme” amacıyla icat edilmiş bir kavramdır.[2] Neo-spiritüalist görüşe göre ise, ruhun ancak belirli bir gelişim aşamasında (hayvanlık ara aşamasından sonraki insanlık aşamasında) açığa çıkan, ruhun gelişimi oranında derece derece gelişen bir yeteneğidir.

Dikkat edilirse hepsinde ortak çıkış noktası, iyiyle kötüyü ayırt etmede bir ölçü olan içten gelen sesi, hissi ifade ediyor. Aslında vicdanın sesi denen şey, fıtratın, yaratılış özelliğinin ta kendisidir ki, buna İslam literatüründe “Fıtrat (vicdan) yalan söylemez” şeklinde hüküm giydirilir. Peki, böyle bir yazıyı niçin kaleme aldık? Son zamanlarda birden tırmanan ve toplumsal infiale yol açan terörist eylemler sonucunda yaşanan ölümler diyebiliriz.

Son bir haftayı hatırlayalım, 20 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa Suruç’ta meydana gelen suikastta 32 savunmasız vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 180’e yakın vatandaşımız da çeşitli ölçülerde yaralanmıştı. Aynı gün Adıyaman’da meydana gelen saldırıda 1 askerimiz şehit olmuştu. Daha bunların acısı dinmeden, yarası kapanmadan ertesi gün Şanlıurfa Ceylanpınar’da gerçekleşen silahlı saldırı sonucu 2 polis memurumuz şehit oldu. 26 Temmuz 2015’te İstanbul Gazi Mahallesinde çıkan olaylarda 1 polis memuru şehit olurken, Diyarbakır Lice’de askeri araca gerçekleşen saldırı sonucu 2 askerimiz şehit oldu ve 4 askerimiz yaralı. 27 Temmuz 2015 günü Muş’un Malazgirt İlçe Garnizon Komutanı Arslan Kulaksız, eşi ve kızının yanında PKK’lı teröristlerin saldırısına uğradı. Maalesef Kulaksız, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldu.

Bu sıralı eylemler ve bıraktığı acılar öyle sıradan şeyler, toplumsal bir cinnetin yansımaları değildi. Harbiden bilinçli, kasıtlı yapılan ve karşılığında ses getirmesi, bir bedel arayışı, bir taviz koparma çabası, kısaca sistematik stratejik taarruz. İnsaf ölçüleri dışında, bayağı, irrite edici, kan üzerinden beslenen, sabır ve tahammül sınırlarını zorlayan vicdan dışı gayr-ı insani bir vahşet. Hedef nedir, strateji nedir, politika nedir, misyon nedir çok ta anlaşılır değil. Sonuçta menfur bu yaklaşım ses getirmek adına canlar yakıyor, ama o iç ses bir türlü devreye girmiyor. Bir türlü empati yapmıyor. Bir türlü insani yön, vicdani yön işletilmiyor. Ölen de bu ülkede, öldüren de bu ülkede. Ölen de vatandaş, görevli vs. öldüren de vatandaş.

Peki, insanlıktan çıkacak kadar kontrol dışı olan bu duygu, vicdan eğitilebilir mi? Vicdan veya iç kontrol mekanizması, ilk insan Hz. Âdem’den insanlığa aktarılan bu doğal ahlaki yapı, tüm insanlar için bir kanun veya nasıl davranacaklarıyla ilgili bir rehber ödevi görür. Bu, kendimizi değerlendirme ve kendimizle ilgili bir yargıya varma veya kendini kontrolde tutma yetisidir. İnsanlık olarak, yaratıcının yüce niteliklerini ilk Hz. Âdem’den verasetle alsak ta orijinali gibi koruyamayıp, günah dediğimiz vicdanı karartan lekelere bulaştırdı. Böylece yaratılışın dışında kurumsallaşan bir kötülük eylemleri silsilesi oluştu. O halde kötülük sonradan kazanılan bir hal olduğuna göre içimizin sesi olan vicdanı fabrika ayarlarına döndürmek mümkün mü? İnsan kötülüğü işlememek için içindeki sese kulak verip, vicdanı ile doğru karar verebilir mi? Elbette mümkün. İnsanda var olan envaı tür duygular nasıl kanalize edilip, geliştirilebiliyorsa, fıtraten var olan vicdan duygusu da eğitilerek pozitif ve olumlu kararlar vermeye yönlendirilebilir. Bu süreç vicdanın duyarlı hale getirilmesi metodunu içerir. Kötü duygular ve istekler yerine, vicdanda gizli güzel duygular ve arzular harekete geçirilir. İnsanda kötülüğü emreden gizemli güçler de vardır. Vicdan, içten gelen tüm bu kötü seslere rağmen insanı iyiye yöneltebiliyorsa, tercihi iyiden yana kullandırabiliyorsa harekete geçmiş, küflenmekten, çürümekten kurtulmuş demektir. Böylece iç huzurunu sağlayan, kişinin kendisiyle barışık vicdani rahatlığa ulaşılmış olur. İnsanda iyiliği harekete geçiren, kötülükten uzak duracak bir tercihi sağlamak o kadar kolay mı? Elbette değil. Bu tamamen kişinin sağlam iradesi, ailesi ve eğitim ortamı yani doğal çevresiyle doğrudan ilintilidir. İyi bir aile ortamı, alınmış iyi bir eğitim, iyi bir arkadaşlık ortamı bu duygunun yeterli beslenmesi ve rahat bir vicdanın sağlanması için önemli bir etkendir. Bunlara toplumsal normları, ahlaki seciyeleri, kültürel değerleri de ekleyebiliriz.

Burada kendi kendimize şu soruyu yöneltmekte fayda var; her birey anaokulundan yükseköğretime çeşitli kademelerde eğitim alıyor, bunu aile tarafından verilen eğitim destekliyor, tüm bu yüklemelere rağmen vicdan kendini koruyamayıp bozuluyor, adeta hayvani bir isteğe dönüşüyor. Burada verilen eğitimin, sağlıklı birey yetiştirmeye dönük projelerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Eğitim veya güncel anlamda değerler eğitiminde zincirlerin reel uygulamadan uzak zayıf halkaları ayıklanmalı, daha rasyonel, akılcı ve herkesçe kabul gören bir anlayış yaygınlaştırılmalıdır. İdeolojik yaklaşımlar, baskılar ve dayatmalar bu ortamlardan hızla ayıklanmalıdır. Bireye hem iç hem de dış dünyasını sorgulayabilen, sorumluluk duygusu aşılayan sevgi, merhamet, hoşgörü eksenli bir eğitim anlayışı sunulmalı ve birey kendisini tanımlanan toplum içinde, aidiyet duygusu içinde bulmalıdır. Toplumuna yabancı, dışlanmış ve ötekileşmiş bir bireyde ne sempati, ne de empati kurma alışkanlığı gelişemez. Diğerkâmlık, yani başkasının gözüyle bakabilme ve görebilme, başkasıyla mutlu olup, sevinebilme ve üzülebilme anlayışı. Yani kıvançta, kederde ve tasada birlik ruhu taşıyabilmek. Bir insan için başkası adına üzülüp, sevinebilme anlayışı yoksa onun için diğerinin hayatta kalması da çok bir anlam ifade etmez. Karıncanın zevaline üzülemiyorsak, insanın zarar görmesine de üzülemeyiz, insanın zarar görmesine ıstırap duymuyorsak, insanlığın zevaline de mustarip olamayız.

Özetle doğuştan getirilen bir özelliğimiz olan vicdan da müspet bir eğitimle tercihini iyiliğin, güzelliğin ve faydalı olanın yanında pozitif anlayıştan yana kullanacaktır. Bu duyguyu parlatıp, gün yüzüne çıkarmak, doğal eğitim çevresi ve sağlam bir irade ile olabilir. Bu konuda aileye, eğitmenlere, toplum önderlerine büyük görevler düşmektedir.

Ülkemizde vicdan rahatlığının yeniden tesis edilmesi dileğiyle

Güncelleme Tarihi: 29 Temmuz 2015, 08:07
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195