Title of a News Article

Kasım Gülpınar ile çok özel röportaj

ÖZEL HABER

Kasım Gülpınar ile çok özel röportaj
banner206

AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar’ın, Haziran ayında yapılacak seçimlerde yeniden TBMM’ye milletvekili olarak gideceğine kesin gözle bakılıyor. Hatta Urfalılar, Milletvekili Gülpınar’ı önümüzdeki dönemde Bakan olarak görmek istiyorlar.

Gülpınar, Bakanlık beklentileriyle ilgili, siyasetteki hedefinin milletvekilliği olduğunu belirterek, “Bu hedefime ulaştım. Bundan sonrasına kısmet, kader bazından bakmak lazım; yani olursa da hayırlısı, olmazsa da hayırlısı olsun” dedi.

 

RÖPORTAJ:REŞAT UZUN

Urfastar olarak haftalık röportajlarımıza devam ediyoruz. Bu haftaki röportajımızın konuğu Türkiye Büyük Millet Meclisi eski Bakanlarından Merhum Eyyüp Cenap Gülpınar’ın oğlu Mehmet Kasım Gülpınar oldu. Babasının izinden giderek 2011 genel seçimlerinde AK Parti’den Şanlıurfa Milletvekili olarak TBMM’ye giden M. Kasım Gülpınar ile gazetecilik mesleğine nasıl başladığını, siyasete nasıl giriş yaptığını, AK Parti’de rahat siyaset yapıp yapmadığını, Haziran ayında yapılacak seçimleri ve Bakanlık beklentisinin olup olmadığı gibi birçok konuyu konuştuk. 5 Yaşındayken okuma ve yazma bilen şuanda da dört yabancı dili çok iyi bilen Gülpınar’ın, siyasete merakı küçük yaştayken günlük gazetelerde yayınlanan haberleri okumaktan geliyor. Hatta gündeme dair haberler okumasının Gülpınar’ın eğitimine de fayda sağlamış. Çünkü ilkokula başladığında çalışkanlığıyla ön plana çıkan Gülpınar, öğretmenleri tarafından bir üst sınıfa geçirilmiş.

 

İŞSİZLİKTEN GAZETECİK YAPMIŞ

Siverek İlçesinde Merhum Eyyüp Cenap Gülpınar’ın evinde gerçekleştirdiğimiz söyleyişimizde, Gülpınar’ın hiç bilinmeyen bir yönü de ortaya çıktı. Meğer Gülpınar’ın, bir dönem 3 buçuk yıl boyunca icra ettiği gazetecilik mesleğini, yeni evlendiği sıralarda işsizlikten dolayı yaptığı ortaya çıktı.

Gülpınar,  yeni dönemde Bakanlık bekleyip beklemediği sorusuna da, “Benim siyasetteki hedefim Milletvekilliğiydi bu hayalime de ulaştım. Bundan sonrasına kısmet, kader bazından bakmak lazım; yani olursa da hayırlısı, olmazsa da hayırlısı olsun” dedi.


 (fotoğraf:Mehmet Sezgin)

İşte Gülpınar ile gerçekleştirdiğimiz o röportaj;

Küçük yaşta eğitime başlamıştınız. O dönemin bakanlarını tanıyordunuz. Bunun bugünkü siyasi yaşantınıza nasıl yankısı oldu?

Babamın Milli Selamet Partisinden olaylarını hatırlıyorum. Ondan ziyade dedeme her sabah gazete gelirdi. 5 yaşından itibaren okumam, yazmam vardı. Dedemde tüm haberleri bana okutuyordu. Bununda ciddi tesiri olmuş olabilir.

 

Geçmişe bakıldığında sizin ailenizin de eğitime çok önem verdiğini biliyoruz. Dedenizin babanızı Fransa’ya gönderdiğini, sizin genç yaşta eğitiminizi çok çabuk kavramanız ve öğretmenleriniz tarafından bir üst sınıfa geçirilmesiniz ve şuan dört yabancı dilde biliyorsunuz ve eğitimli bir siyasetçisiniz ve genç yaşta da liseyi Ankara’da okudunuz, bunun size ne gibi bir getirisi olabilir?

Şimdi dışarıya gitmenin avantajı şu; Dünyayı daha iyi tanıma fırsatı buluyorsunuz, ne kadar çok yabancı insanla temas kurarsanız sizin de vizyonunuz o kadar genişliyor. Bizim aslında zaman zaman şikâyet ettiğimiz ve yakındığımız en önemli konulardan biri insanların çok yerelleşmesi, siyaset aslında yerelleşmeyi kaldırmaz. Yerel siyasetçiler vardır onlar zaten yerelde kendi siyasetlerini yaparlar ama ulusal boyutta siyaset yapacaksanız mutlaka vizyonunuzun yereldeki bir siyasetçiden çok daha farklı olması lazım. Bunun da en önemli etkeni ve en önemli faktörü dünyayı daha iyi tanımak, daha erken tanımak mümkünse tabi. Okulumuz Fransız okuluydu. Hocalarımızın da hepsi Fransızlardı, hep Fransızca dersler verirlerdi. Siverek’ten çıkıp günümüzün 8 saatini geçirdiğimiz bir okulda öğretmenlerimizin 70-80’i Fransız olan bir ortama geçiyorsunuz. O zamanın şartlarına göre değerlendirdiğimizde farklı bir olay.

 

Siyasi bir ailenin içerisinde olmanıza rağmen gazetecilik mesleğine karşı bir ilgi duymuşsunuz. Bu ilginiz nasıl başladı?

Açıkçası ben gazeteciliğe pek ilgi duymadım. Benim gazeteciliğim mecburiyetten oldu. Gazeteci arkadaşlar alınmasın da yeni evlenmiştik ve işsizlikten dolayı bu mesleğe başladım. 3 Buçuk yıl gazetecilik yaptım.

 

Rahmetlik Babanızın evindeyiz, babanızın döneminde de siyasetin içindeydim ama siz farklı bir kimliğe sahipsiniz, babanız farklı bir kimliğe. Sizin siyasete atılmanıza babanızın evinin faydası olmuştur. Gazetecilikle siyasette de birbirine yakın meslekler, genç bir siyasetçisiniz siz AK Parti’nin içerisinde ve kamu tarafından sevilen birisiniz 4 yıllık süre bitiyor. 2011 Yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile birlikte Şanlıurfalılara bir vaatte bulunmuştunuz. Bu 4 yıllığın bir değerlendirmesini yaparsak neler söylemek istersiniz? Ayrıca kendinizi başarılı buluyor musunuz?

Bunu benim değerlendirmem kesinlikle doğru olmaz, benim kendimi başarılı bulup bulmamam. Çünkü herkesin algısı farklı olabilir. Bir milletvekilinden ne beklenir, milletvekilinin başarısı ne demek, başarısızlığı ne demek? Çünkü bizde böyle bir şey var; Milletvekilinin yapması gereken ve yapabileceğinden çok fazla anlam yükleniyor toplum tarafından. Hâlbuki normal parlamenter demokrasi içerisinde bizim her parlamenter demokrasi aynı özelliği temsil etmiyor; Türkiye şartlarına baktığınızda aslında bölge bölge de değişen bir sistemden bahsediyor. Bizim bölgede milletvekilinin yapabileceği, yapması gerekenler, yetkisi, etkisi beli çerçeve ve kalıplar içerisine oturmuştur. Yani siz burada ne türlü vaatlerle gelebilirsiniz ki? Çok işi abartmamak da lazım, çok da gözünüzde büyütmemek lazım ama bazen başka insanlar tarafından toplum size farklı misyonlar yükleyebiliyor. Ben azından şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Zaman zaman siyasette şikâyet ettiğimiz bazı yozlaşmalar oluyor. Bu milletvekili düzeyinde de olabilir, il genel meclis üyesi de olabilir, ne bileyim parti başkanı da olabilir, parti içerisinde, Urfa’da da ve Türkiye’nin birçok yerinde de yozlaşma olabilir. Ben kendimi yozlaşmaya kaptırmadım, yozlaşmış kesime kendimi dahil etmediğimi düşünüyorum. En azından yapmadığımı söyleyeyim. Bu konuda başarılı olduğuma da inanıyorum.

 

AK Parti’de rahat siyaset yapabiliyor musunuz, parti içerisindeki demokrasiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Bunu partiye indirgememek lazım, bunun partiyle bir sorumluluğu yok. Bizim Türkiye genelinde herhangi bir milletvekilinin nasıl siyaset yaptığına bakmak lazım, bu geçmişte de olabilir şimdi de olabilir ama ileride farklı olur mu olmaz mı bilemiyorum. Türkiye’de bizim alıştığımız veya kanuni çerçevede belirlenmiş bir milletvekilliği yapmamız söz konusu değil. Bugün mesele bizim ilgilendiğimiz veya bize gelen talepleri siz değerlendirdiğinizde kesinlikle milletvekilinin ilgilenmemesi gereken, milletvekilinin alakası olmayan konularla vaktimizi harcıyoruz. Mesela bir iş meselesi. Çünkü milletvekili ne bir iş bulma zorunluluğu vardır ne de böyle bir hükümlülüğü vardır. Taleplerin çoğunun yüzde 80’ini, 90’ını iş istiyor. Zaten siz bu işe mesai ayırsanız da başarılı olamazsınız. Yani başarı şansınız yüzde 5 dahi yoktur. Bunun haricinde yerel yönetimleri ilgilendiren, mülki idareleri ilgilendiren birçok sorunla da siz muhatapsınız. Batı ile Doğu arasında da çok ciddi fark var. Biz bu algıyı bir türlü değiştiremiyoruz, yıkamıyoruz.  Bunun partiyle falan ilgisi yok, hangi partiye giderseniz gidin hepsi aynı.

 

İlçe yönetiminden tutun da, belediye meclis üyelerinin, belediye başkanlarının çözüm üretmeden hedefi Ankara göstermeleri yanlış değil mi?

Bunun sebebini çok geçmişte aramak lazım. Geçmişten böyle bir sistem oturtulmuş. Milletvekili belki eskiden çok daha yetkiliydi veya dediğini çok daha fazla yaptırıyor da olabilirdi. Misal şuanda bir köye su götürme iş milletvekilinin işi değildir. Ama demek ki eskinden daha çok yetki, daha çok iman varmış artık nasılsa milletvekili bu işlere girmiş belki yüzde 60-70 muvaffak olmuş ama şimdi bizim durumumuz öyle değil.

 

Bakan Faruk Çelik ve diğer milletvekilleriyle 4 yıl boyunca uyum içerisinde çalışabildiniz mi, görüş ayrılığınız oldu mu ve Urfa’da bir bakan olmasının avantajları nelerdir? Çünkü AK Parti Hükümeti döneminde Şanlıurfa’nın son dönemde bir bakanı oldu ve Bakan Faruk Çelik’i nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakanlık tabi çok büyük avantaj, bir bakanın yaptırım gücüyle bir milletvekilinin yaptırım gücünü kıyaslamak mümkün değildir. Bunu zaten herkes biliyor. Tabi Faruk Bey gibi siyasetin içerisinde gelen, siyaseti çok iyi bilen, pratik zekâlı, çözüme odaklı bir bakanla çalışmak da ayrı bir şans. İster istemez bir bakanın olması bir de pratik olması işi bürokrasiye boğmaması, bürokrasiyle bizi oyalamaması da tabii ki daha avantajdır. Uyum konusuna gelince de siyaset gibi en vahşi rekabet ortamının olduğu yerde herkesin uyum içerisinde olduğunu iddia etmek doğru olmaz ama biz elimizden gelen azami uyumu göstermeye çalıştık. Bir çok arkadaş da buna uyum sağlayamaya çalıştı.

 

Artık seçim atmosferine girdik, muhtemelen siz siyasete devam edeceksiniz, siyasetteki hedefiniz ne, Bakan olmayı arzuluyor musunuz, böyle bir görev beklentiniz var mı?

Benim siyasetten beklentim bir defa en başta milletvekilliğiydi. Ben şimdi zaten milletvekilliği hedefime ulaştım ve bundan sonrası da benim için açıkçası çok da hedef koyacağım bir noktada değil. Bundan sonrasına kısmet, kader bazından bakmak lazım; yani olursa da hayırlısı olmazsa da hayırlısı olsun. Çünkü bundan sonraki kademe çok büyük ve şerefli bir görevdir. Bugün çok az bir insana nasip olan ve şerefle taşınacak bir görevdir. Rahmetli Babam da yaptığı için, bu işinde içerisinde bulunduğum için biliyorum. Bundan sonrası artık Allah’ın takdiri ama benim kesinlikle öyle bir hedef olarak ortaya koymamı, dünya görüşüme ve vicdanıma sığdıramıyorum.

 

Daha önceleri Siverek İlçesinde, “Siverek’e ne zaman huzur ve barış ortamı gelirse milletvekilliğini bırakırım” cümlesini kullanmıştınız. Orada ne demek istemiştiniz?

Bu sadece Siverek’e mahsus bir şey değil. Gücü ele geçiren insanların biraz kendi etraf ve çevresinden başkasını düşünmeme gibi bir durum var. Bizim bölgede özellikle siyasi gücü eline geçirdiği zaman bir kucaklayıcı olmama veya kendisinden başka kesimleri ihmal etme, bölgecilik anlayışı oluyor. Bizim de buradaki arzumuz adalet. Bir yöneticinin böyle değil de herkese eşit mesafede yaklaşmasını arzuluyoruz.

 

25 yıl aradan sonra Siverek’te iktidarın belediyeyi devraldığını gördük. Burada da sizin katkınız büyük. Siverek Belediyesinin neredeyse bir yılı geride kalacak, yereldeki bu çalışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz, burası ile ilgili hedefiniz ne?

Bir defa Büyükşehir Belediyesi uygulamasına geçtiğimiz için ben burada mükemmel çalışmalar yaptığımızı veya çok iyi bir atak yaptığımızı iddia etmeyeceğim. Şuanda oturması gereken çok yeni bir sistem var. Bu sistemi sadece oturtmak da yetmiyor. Sistem insanla yürümesi gerekiyor. Biz halen o seviyeye gelmiş değiliz. Bu sistemi oturtana kadar sabır lazım. Biz bu sebepleri Urfa ile, Siverek ile diğer ilçelerle gidermeye çalışıyoruz. Yeni bir sisteme adapte olmaya çalışıyoruz ama inşallah ileride daha iyi olacak. Bakalım yeni seçim geliyor, belki Hazirandan sonra daha önemli adımlar atılabilir.

 

2011 Seçimlerinde sizinle birlikte 340 kişi AK Parti’den aday adayı olmuştu, bu İstanbul’dan sonra Türkiye’de bir rekordu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bir de haziran yapılacak seçimlerde aday adayı sayısı geçtiğimiz seçimlerdeki rakamı geçer mi?

Bu seçimlerde kaç aday çıkar bilemiyorum. Ama herkesin siyasetten beklentisi farklı olabilir, herkes farklı düşüncelerle, farklı anlayışlarla çünkü iş dünyasını bilmek mümkün değil. 2011 yılında genel olarak milletvekili listesinin çoğunluğunun değişeceği beklentisi vardı. Zaten hemen hemen öyle oldu. Bunun tesiri vardı ama bu seçimlerde de bu beklenti var mı yok mu bilmiyorum. Bu seçimlerde üç dönem kuralından dolayı Bakanımızla birlikte listede yer almayacak olan Yahya Bey var. Bunun haricinde baktığımız zaman vatandaşın bakış açısı nedir, diğer arkadaşlar gider mi kalır mı? Ne düşünüyorlar bunun da tesiri olacak aday adayı sayısında.

 

4 Yıllık görev sürenizde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la da çalıştınız ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile de yakın diyalogunuz var. İki lider arasındaki farkla ilgili neler söylemek isterseniz?

Bu çok zor bir soru. Vatandaş dışarıdan nasıl gözlemliyorsa bizim de gözlemimiz en fazla o şekilde olabilir ama o ayrımı yapmak gerekebilir. Siyasette en üst zirveye çıkmış iki insandan bahsediyoruz ama birde nerde geldiğiniz de önemli. Şimdi biri tabandan gelmiş bir lider, biri de akademik kimliği ile ön plana çıkmış bir lider. Ayrıca fıtratlar da ayrıca bir etkendir. Ama sonuçta baktığınız zaman ikisi de gerçekten vizyonu olan, halkıyla iç içe mütevazı, halktan kopuk olmayan inançlı, imanlı iki liderden bahsediyoruz.


 

Haziran ayında HDP parti olarak seçime girecek. Ak Parti oy oranını koruyabilecek mi? Birde HDP’nin barajı geçme şansı var mı?

AK Parti muhtemelen 2011 yılındaki oy oranını korur diye düşünüyorum. AK Parti’nin oy kaybı yaşayacağını düşünmüyorum, belki oy artımı bile olabilir. HDP de büyük bir risk aldı. Yüzde 10 barajını onlar Cumhurbaşkanlığı seçimi ile kıyas yaptılar ama o zamanki konjonktürle şuandaki ortam çok farklı. Bu bir genel seçimdir, seçimleri kesinlikle birbirleriyle kıyaslamamak lazım. Her seçimin kendine ayrı özellikleri vardır. Bunun için HDP büyük bir risk almış durumda. Tabi bu seçimlerde he kadro anlamında, hem çalışma anlamında varlarını yoklarını ortaya koyacaklar ve barajı zorlayacaklar. Tabi bunda listelerin de etkisi olacak. HDP için yüzde 1 oy çok önemli, seçimlerde yapılacak aday listeleri de yüzde 1’i getirebilir veya götürebilir. Barajı geçip geçmeyecekleri onların izleyecekleri yola bağlı.

 

Son 4 yıldır yanı başımızda Suriye’de bir savaş devam ediyor. 5-6 Aydır da Suruç ilçesinin karşısında yer alan IŞİD saldırısına uğrayan Kobani olayları var. Kobani’deki yaşananlar tamamen Hükümet’e yüklendi yani ‘Hükümet IŞİD’e destek veriyor’ gibi bir algı oluştu. Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu IŞİD ile ilgili olaylar normal gelişen olaylar değil. Yani biranda ortaya çıkmış ve biranda dünyanın gündemine oturmuş bir örgüt örneği bugüne kadar hatırlamıyorum. Bu kadar kısa sürede, bu kadar yaptıkları ile gündeme gelip tamamen vahşetle anılan en azılı örgütler dahi böyle bir tesir bırakmamışken tamamen Müslüman adı altında, İslam adı altında bir örgütün açıkçası bu kadar tesir bırakması, bu kadar yankı bulması benim gerçekten şaşırtıyor. Ben bunu normal bir mesele olarak nitelendiremiyorum. İslam coğrafyasından Batı coğrafyasına kadar her tarafa cephe açıyor. Bu sıradan bir şey değil. Özellikle Kobani olayı. Hiçbir şekilde stratejik bir anlamı olmamasına rağmen, stratejik çok daha önemli yerler olmasına rağmen oralara hareket etme kabiliyeti olmasına rağmen neden burnumuzun dibine gelip Kobani’ye böyle bir harekette bulundu? IŞİD, Kobani’yi ele geçirmiş olsaydı nasıl bir kazanım elde edecekti? Hiçbir stratejisi yok. Bunun mantıklı bir izahı yok.

 

Türkiye’yi kaoslu ortama çekmek isteyen güçler olabilir mi?

Kesinlikle. Burada Türkiye’ye yönelik, Türkiye’nin içişlerini karıştırmaya yönelik bir hareket de olabilir, zaten maalesef buna burada da çanak tutuldu, buna bir fırsat verildi. Bu fırsatı veren kitle bilinçsiz bir kitle ve bilinçsiz bir şekilde destek verdi. Bu hareketin neticesinde bazı derin güçlerin ağzı sulandı. Kobani olayları üzerinden resmen Türkiye’de bir oyun oynanmaya kalkışıldı. Ben bunu da öyle sıradan bir olay olarak değerlendirmiyorum.

 

Son sorum olacak. Şanlıurfa basınını yakından takip ediyorsunuz, çok iyi de bir sosyal medya kullanıcısı olduğunuzu biliyoruz. Urfa’daki medyayı nasıl değerlendiriyorsunuz ve Urfalılara mesaj vermek istersiniz?

Basın mesleği aslında çok önemli bir vazife. Fakat Türkiye’nin geneline baktığınız zaman gerek ulusal basın, gerek yerel basın işini doğru yapanları tenzih ediyorum ama sonuçta benim gözlemim basın açıkçası yaptığı işin çok ciddiyetinin farkında değil ve işinin hakkını verme gayretinde bulunmuyor. Hep günü birlik işte spekülasyona yönelik, arkasını, gerisini hiç düşünmeyen yanarsa yansın mantığıyla hareket eden genelde bir basın anlayışı bizde mevcut. İster istemez buna yerel basın da ayak uyduruyor tabi hepsi değil, hepsini aynı kefeye koymuyorum ama böyle bir hastalık var. Tabi basının da ayakta kalması lazım ama bunu da vahşi kapitalizm çerçevesinde değerlendirmemek lazım. Etik, ilke, tarafsızlık ilkeleri var ama bunlar sadece sözde kalıyor. Uygulamaya baktığınız zaman   maalesef bunlarla karşılaşamayabiliyorsunuz ama basının da işi zor, özellikle yerel basının işi çok zor. Ben biraz daha dikkatli olunabilir.  

 

 

Güncelleme Tarihi: 09 Şubat 2015, 12:44
YORUM EKLE
YORUMLAR
Kafur güneş Siverek
Kafur güneş Siverek - 9 yıl Önce

Allah başımızdan eksik etmesin konuşma kabiliyeti ne kadarda fazla dikkat etinizmi arkadaşlar Allah korusun inşallah

Eyyüp küçükçay
Eyyüp küçükçay - 9 yıl Önce

Sayın milletvelimiz m kasım gülpınar konuşmasından dolayı çok teşkürederim onun gibi Onurlu tertemiz insan allah başımızdan eksiketmesin allah yar ve yardımcısolsun Saygılar

Ahmet dedeoğlu
Ahmet dedeoğlu - 9 yıl Önce

Alah seni başımızdan eksık etmesın seni çok seviyoruz

mehmet taş
mehmet taş - 9 yıl Önce

diyarbakırdan saygılar sevgiler dürüst kişilik temiz siyaset allah yar ve yardımcın olsun

mehmet terebanli
mehmet terebanli - 9 yıl Önce

Her makamı hak eden syn milletvekilimizi kesinlikle bakanlık makamında görmek istiyoruz.

fahrettin çakan
fahrettin çakan - 9 yıl Önce

allah her dayim yolunuzu ilik özerine açık etsin

sefer  büyükkılıç
sefer büyükkılıç - 9 yıl Önce

allah her dayim yolunuzu ilik özerine açık etsin

halil kankılıç
halil kankılıç - 9 yıl Önce

Allah yardımcınız olsun


SIRADAKİ HABER

banner195