Title of a News Article

O kız Urfa'dan gitmiş!

O kız Urfa'dan gitmiş!
banner206
 İstanbul 'un soğuğunda otobüs durağında yolcu alırken bekleyen otobüslerin egzozlarına ellerini uzatıp ısınan kız bakın hangi yerde bulundu. Suriyeli kızın, önce Urfa'ya geldiği ve daha sonra da İstanbul'a gittiği öğrenildi. 

Taksim'de otobüs egzozunda ısınmaya çalışan küçük kız çocuğu, yaşanan çok büyük dramı bir defa daha gözler önüne serdi...O kız çocuğunu ararken Tarlabaşı'nda içler acısı manzarayla karşılaştık.Sosyal medyada geçtiğimiz günlerde Taksim'de çekilen bir fotoğraf binlerce şahıs tarafından paylaşıldı. Fotoğrafın kahramanı ise Suriyeli küçük bir kız çocuğuydu. Soğuk havaya yenik düşen kız çareyi otobüsün egzozunda ısınmakta bulmuştu. İnsanların yüreğini dağlayan bu fotoğrafın izini sürdüğümüzde karşımıza Tarlabaşı'nda metruk evlerde yaşamını sürdüren Suriyeli ailelerin hikayesi çıktı. Ülkelerindeki savaştan kaçarak yeni bir umudun peşine düştükleri Türkiye'de, İstanbulluların girmeye korktukları karanlık sokaklardaki, yıkılmaya yüz tutmuş odalardaki hayatlara tanıklık ettik. Bir oda ve bir gözden oluşan evlerinde kimisi 12 kimisi 15 şahıs kalıyor. Kaçak çalışıyorlar, kimisi inşaatta kimisi tekstil atölyesinde yaşama tutunmaya çalışıyor. Aldıkları üç kuruş ile de onlarca boğazı doğurmaya çalışıyorlar. Okula gitmeyen küçükler ise sokaklarda dolaşıyor. Kimisi dileniyor kimisi taksi camı silerek nakit kazanmaya çalışıyor. Hayatta kalma savaşı verdikleri İstanbul'da onların hayatlarına misafir olduk.

 

'İş için İstanbul'a geldik'

İlk durağımız Haddat ailesinin yaşadığı iki gözden oluşan evleri. Suriye Afrin'den gelen Haddat Ailesi  Tarlabaşı'ndaki Vişneci Sokak'ta mevcut bulunan üç katlı ahşap binanın bodrum katında oturuyor. 12 kişilik Hattat ailesinin en büyüğü 44 yaşındaki Muhammed Haddat, Suriye'den Tarlabaşın'a nasıl geldiklerini şu şekilde anlatıyor: “Hayatımızı kurtarmak için savaştan firar edip buraya gelmek mecburiyetinde kaldık. Orada zeytinliklerde amele olarak çalışıyorduk. Türkiye'ye kaçak yollarla geldik. Daha akabinde bizi Urfa'da kayıt altına aldılar. Orada kampa yerleştirdiler ancak iş olmadığı için İstanbul'a geldik. Önce Urfa'ya oradan da otobüsle İstanbul'a geldik. Varımızı yoğumuzu orada bıraktığımız için paramız kalmadı. Bizden evvel gelen teyzemin kızı İstanbul'da iş olduğunu belirtti . Ben kardeşim ile kalıyorum demek oluyor ki iki aileyiz. Kardeşim 3 benim de 5 çocuğum var. Toplam 12 kişiyiz.” Haddat yaşamlarını nasıl idame ettirdiklerini ise şu şekilde anlatıyor: “Bazı tanıdıklarımız Bağcılar'daki tekstil atölyelerinde çalışıyor. Biz de Tarlabaşı'ndaki tekstillerde ortacı olarak çalışıyoruz. Araçlara kumaş yüklüyoruz, gelen yükleri indiriyoruz. Günlük 40 TL alıyorum.  Çocuklar da çalışıyor onlar ise eğer bir hafta çalışırsa 100 TL alıyor. İş daimi değil, ne vakit gereksinim olursa o vakit çağırıyorlar. Çoluk, çocuk evdeki bayanlar da çalıştığında 2 bin 500 TL elimize geçiyor. Bunun da bin 300 TL'Si kiraya gidiyor.”

 

Çok korkuyoruz

13 yaşındaki Hasan Haddat söze giriyor, sağlam olmayan Türkçesiyle: “Tek bir aileyiz. Ama burada çok fazla korkuyoruz. Etrafımızda uyuşturucu satan vatandaşlar var. Bizi burada istemiyorlar.  Hepimiz bir göz odada yatıyoruz. Ev ışık almıyor. Yağmur yağınca içeri ful doluyor. Kullanacak eşyamız yok. Yalnızca bulaşık yıkamak için leğen ve uyumak için de yataklarımız var. Havalar soğuyunca hepimiz üşümeye başladık. Bu binadan çok fazla korkuyoruz. Burası harabe gibi fakat bizim de yaşamak için başka şansımız yok. Bazen insanlardan yardım istiyoruz. Bütün arkadaşlarım Suriye'de kaldı. Orada okuluma gitmek arzu ediyorum . Burada kimi insanlardan nakit istiyoruz. Karnımızı doyurmak için mendil satmak mecburiyetinde kalıyoruz.”

 

Başka nereye gidebiliriz ki..

Şu anda de Bakuri ailesinin evine misafir oluyoruz, Bakuri ailesi. Tarlabaşı'ndaki Vişneci Sokağın hemen altında, Kalyoncu Sokak'taki iki katlı binanın giriş katında oturuyorlar. Bakuri ailesi ise Halep'ten kaçarak İstanbul'a gelmiş. Bakuri ailesinin büyüğü Mahmut Bakuri (49) ise ya Bağcılar ya Tarlabaşı diyerek İstanbul'da gidecek başka yeri bulunmadığı şu şekilde anlatıyor: “Kardeşim Hüseyin ile beraber   beraber Halep'ten ayrıldıktan akabinde Mürşitpınar sınır kapısında bir zaman bekledik. Oradan Şanlıurfa'ya daha önceden giden tanıdıklarımın yanına gittik. Şanlıurfa'da ya Bağcılar'a ya da Tarlabaşı'na gidebilirsiniz söylediler . Oradan kalacak yer ve iş ayarladıktan akabinde otobüsle Esenler otogarına geldik. Beraber geldiğimiz arkadaşlardan bazıları Bağcılar'a gitti. Biz buraya geldik. Kardeşimin ailesi ve ben yekün 15 kişiyiz. Benim 6 çocuğum var. Kardeşimin ise 5. Ev iki oda. Bir oda yaşadığımız ve uyuduğumuz oda öbürü ise mutfak ve banyonun olduğu oda.”

 

Hamallık yapıyorum

Geçimlerini nasıl sağladıklarını da şu şekilde anlatıyor: “ Halep'te inşaat işlerinde çalışıyorduk. Burada çalışacak bir iş bulamadık. Kardeşim sokak sokak dolaşıp salıncakla çalışıyor. Çocuklarımız ışıklarda mendil satıyor. Ben inşaat işlerinde amelilik yapıyorum. Günlük iş olduğunda nakit kazanabiliyorum. Kiraya aylık bin lira ödüyoruz. Haftada 250 lira kazanıyorum. Kardeşim de 500 TL ancak kazanıyor. Hanımlar tekstilde çalışıyor. Çocuklar da mendil satıyor. Bazen müslüman kardeşlerimiz onlara muavin oluyor. Elimize ayda 2 bin TL geçerse sevinçli oluyoruz. Ama çocuk çok fazla olunca derdi de çok fazla oluyor. Üstümüze giyecek kıyafet bulamıyoruz. Çocuklarımıza bir kundura alamıyoruz...” (Vatan)

Güncelleme Tarihi: 30 Kasım 2014, 11:05
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195