Cumhuriyetten önce, padişahlık ve krallık vardı ve yönetim içerisinde hiç kimsenin ama hiç kimsenin dini imanı yoktu. Hepsinin hayatı, yaşamı, geleceği, kaderi bir Şeyhül-islam, halife, Başkan,katil birisinin iki dudağı arasında idi.
Bu yönetim şekli sadece kendi ailesi için gereken refahı ve huzuru dikkate alarak, kendilerine yönelik kimden gelirse gelsin hemen devlet-i aliyeyi seferber eder bu başkaldırıyı bastırmak için yada katl etmek için ferman ve fetvalar çıkartarak hemen “ yılanın başı küçük iken ezilirdi “ ama hiç düşünülmez di ki bunlarda neden başkaldırdı, ne istiyor, dertleri nedir..? diye.
İşte bu hal üzere halk kendi kendisi ile içlerinde birlik olarak önderliğin ismine çok da önem verilmeden bu zalimane yaşantıdan kurtulmak adına kurtuluş mücadelesi başlatıldı, ( dışarıdan bakanlar bu kurtuluş savaşının dış güçlere karşı yapıldığı sanar…) bu mücadele kendi devletlerine karşı bir isyandı, bir baş kaldırı idi ve hak arama idi, Çünkü ; Bir şahsiyetin iki dudağı arasına bırakılan hayat artık insanlara ağır gelmeye, çekilmez olmaya başlamıştı, bunun ile birilkte kendi ailesinin korunması için işbirliği yaptığı dış güçlerde cabası idi……!
Uzatmayalım, savaşlar sonrasında kazanan halk oldu ve hilafet devirildi, onun uşakları ve efendileride yurd dışına kaçtılar. Ve sonrasında kurulan Cumhuriyet yönetimi uzun uzun incelemeler ve araştırmalar sonucunda ilan edilerek, halkın kendi iradesi ile kendi kendini yönetmesi ve yerinden yönetim şekilleri oluşturuldu, dönemin şartları gereği Eyalet sistemi olmasa bile Merkeze bağlı fakat iç işlerinde serbest gibi görünen Valilikler, Kaymakamlıklar, muhtarlıklar oluşturuldu, ve bu vesile ile halk kendi iradesi ile seçeceği insanlar tarafından yönetilmeye başlandı. Buraya kadar tamam, peki ne oldu da Bu fikir sulanmaya suyu çıkmaya başladı….?
İşte..; Cumhuriyetin temel kurallarından vaz geçerek asıl istenilen yani amaçlanan gaye olan halkın kendi kendini yönetmesinin yerine, halkı yine paranın gücü, silahın gücü ve Din gücü ile yönetmeye ve Cumhuriyetin içerisindeki Laiklik kavramının ( Dinsizlik miş gibi gösterilerek ) içi boşaltılmaya ve bunun yerine inançlı, dindar yönetimler veya para babalarının bastırıp seçilerle (…! ) kendimizin seçtiği sözde vekillerle yönetilmeye başlanması ve asıl görevleri halkın hizmetçisi olmak olan bu zat_ı muhteremlerin paranın, din in ve gücün adamlığına soyunmaları sonucu Cumhuriyet yönetiminin suyunu çıkartmış oldular.
Ama ; Cumhuriyet, Demokratik yönetim biçimi olma özelliğini kaybetmese idi yada kaybettirilmese idi, bu gün bu kadar kargaşalar, kavgalar ,hırslar ve Sözde devleti koruma yada karşı muhalefet olmayacaktı. Cumhuriyetin temel mantığında yerinden yönetim yattığı gerçeğini görmezden gelemezsiniz, çünkü küçük örnekler ( Valilik, Kaymakamlık,muhtarlık vs.) bunlar eğer Devletin atadığı ve merkeze bağlı maaşlı, köleler olmasa idi halk kendi yönetim kadrosunu kendisi kursa idi yani asıl amaç olan demokratik yerinden yönetim olacaktı ve bunda da kimsenin gocunmasını, kaçınmasını gerektirecek bir durum söz konusu olmayacaktı, Çünkü.; Her millet veya her inanç kendi kendini yönetme ve temsil ettirme noktasında yönetimde kendini bulacaktı, argo deyimle paranın yada gücün askeri olmayacak halkın hizmetkarı olacaktı.
Bırakın Başkanlığı, maşkalığı da asıl olan Cumhuriyetin temellerine ve esas anlam ve içeriğine yani ruhuna uygun hareket edin, Tam bağımsız hukuk,Güçler ayrılığı, vesayetsiz ve Başkansız bir Laik ve demokratik halk yönetimi ve halkın hür iradesi ile ( parası olanın yada gücü olanın değil.) seçtiği temsilcilerinin yönettiği bir irade İŞTE SİZE, ÖZ ve YERİNDEN YÖNETİMİN TEMEL NOKTALARI BURADA,
ŞİMDİ SORUYORUM..; BÖYLE BİR CUMHURİYETİN KİME NE ZARARI OLABİLİR, SUYUMU ÇIKTI…..?
Aşk ile Sevgili Türkiyem Aşk ile….