20'nci yüzyıl artık eskimiş, paradigma ve dinamikleri sona ermiştir. Uluslararası ilişkilerde taşlar yerinden oynamış, jeopolitiğin oluşturduğu zemin, düşünce ve hareketlenme ortamındaki değişiklikler doğrultusunda, yeniden döşenmekte olup güçlü olanın kendini kabul ettirebileceği sözünün geçeceği bir yüzyıla giriyoruz.
ABD ve küresel sermaye sahiplerinin dünyayı çok acımasızca hegemonyaları altına alma gayretleri yoğunlaşmıştır.
Kurtlar sofrasına dönüşen yeni dünya düzeninde ulus devletler, din ve aileler hedefe konmuştur.
Devletler "böl, parçala, yönet" stratejisiyle lokma haline getiriliyor.
Millet cephesi çeşitli etnisite, fikir ve inanç farklılıkları kaşınıp derinleştirilerek çökertilmeye çalışılıyor.
Etnik kimlik ve mezhep ayrılıklarına göre
demokratikleşme adı altında parçalama, bölme ve sonunda güdükleştirilen yapıyı yönetmek istiyorlar.
Devlet ve Vatan kavramları değersizleştirilip, yerel (milli olan) tüm değerler tüketilerek, özellikle ekonomilerde dengesizlik ve dalgalanmalar yaratarak devlete güvensizlik aşılıyorlar.
Bir devlete yönelik operasyon yapılacaksa, hedef devlete yönelik örgütleme, dolaylı yönetme, kamplara bölme ve çatışma zemini, sivil toplum hareketleri, dernekler, vakıflar ve kitlesel katılımın olduğu platformlar üzerinden kendi emelleri doğrultusunda faaliyet yürütüyorlar.
Deizm, ateizm, panteizm, nihilizm, agnostisizm, dinlerarası diyalog vb. akımlarla din karşıtlığı ve hilesine başvuruyorlar.
Ateizm; Evrenin yaratılmadığını, tesadüfen herşeyin kendiliğinden oluştuğunu ifade eden görüş.
Deizm: Tanrının var olduğuna ancak din ve peygamberlerin olmadığına dayanan görüş.
Panteizm: Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden görüş.
Nihilizm: Hiççilik, ahlak, erdem, sorumluluk gibi tüm toplumsal değerleri reddeden görüş.
Agnostisizm: Tanrı var mı? Yok mu?konusunda insan aklının yetersiz kaldığını savunan görüş.
Dinlerarası diyalog:
Görünüşte, birbirinden farklı dinlere mensup insanlar arasında karşılıklı hoşgörüye başvurarak ortak meseleler etrafında konuşabilme, tartışabilme ve işbirliği yapılabilmeyi, esasen ise, İslam düşmanlığını diyalog ve hoşgörü kavramlarının arkasına saklayan görüş.
Hıristiyanlaştırılmaya çalışılan İslâm da diyebiliriz. Müslümanlığı hristiyanlığın altına sokarak,
Kelime-i Tevhid’ten Muhammed ismini çıkarmak,
ALLAH’ın (üçlü teslisle) birliğinden de şüpheye düşürmek.
İçtiğimiz bir bardak çayın bile yüzlerce aşama ve planlı gayretten geçtikten sonra önümüze geldiğini düşünürsek bir bardak çayda bile tesadüfiliği, kendiliğindenliği düşünmek akıl dışıdır.
Toplumun temel yapısı aileleri çeşitli akımlarla özgürlük, eşitlik, modernizm vb. parlak klişelerle bozmaya çalışıyorlar.
Feminizmle, kadınlar için özgürlük ve eşitlik isteyen fikir akımı, düşünce ve eylem biçimi diye lanse edilse de aslında kadınları özgürleştirmekten çok erkekleri suçlu ilan ederek bir güç savaşı ortaya koyuyorlar. Bu sayede aile yapısını yok ederek zihinsel çatışma oluşturuyorlar. Kadına anneliği kölelik, laylaylom bir yaşamın özgürlük olduğunu dayatarak, kadın ve erkeğin arasını bozuyorlar. Aileleri yıkan bir nefret pompalıyorlar.
LGBT'nin koç başı olarak kullanıldığı cinsiyetsizleştirme politikalarını kişisel tercih ve özgürlük diyerek meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Bütün bu tehlike ve acımasız sömürü düzenine karşı:
Mustafa Kemal Atatürk'ün nutkunda da Dış Cephe,
Meclis Cephesi,
Millet Cephesi diye bahsettiği 3 cephede caydırıcı, etkin, güçlü, birlik ve beraberlik içinde inançlı, bilgili, şuurlu, milli ve manevi değerlerimizle dopdolu olacağız.
Millet cephemizi daha da güçlendirerek aziz milletimizin birlik ve beraberliğine yönelen saldırı ve istismarları def ederek küresel güç ve emperyalizme geçit ve fırsat vermemeliyiz. Birlik ve beraberlikle, iç cepheyi güçlendirdikçe sadece yurt içinde değil, bölgemizde ve dünyada etkin ve güçlü, sözü geçen bir devlet olma imkanını elde etmiş olacağız. Enerjimizi tüketen kendi içimizdeki kısır çekişmelere meydan vermeyeceğiz. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız.
Bizi biz yapan değerlerimize, aile, din, inanç ve kültürümüze sahip çıkarak, eğitim yapımızla, hain emellerin mezesi olmayacağız. İnsanımızı ve özellikle gençlerimizi yukarıda bahsettiğimiz zararlı ve sapkın akım ve fikirlerden eğitim ve yasal düzenlemelerle koruyacağız.
Milli güç unsurlarımızın ( Siyasi, Askeri, Ekonomik, Coğrafi, Demografik, Psiko-Sosyal ve Kültürel (Sosyo-Kültürel), Bilimsel ve Teknolojik Güç) sağlam ve güçlü olmasıyla dış cepheye karşı caydırıcı ve sözü geçer, istediğini elde eder bir duruma geleceğiz.
Cumhuriyet demokrasi, üniter yapı ve milletimizin sesi meclisimizle etkin ve hedefe yönelik gayretlerimiz artacak, ötekileştirme ve kısır döngüler içinde patinaj yapmayacağız.
Daha büyük, güçlü ve müreffeh Türkiye'de yaşama dilekleriyle saygılarımı sunuyorum.