Title of a News Article

Prof. Dr. Yılmaz’dan değerlendirme

 Prof. Dr. Yılmaz’dan değerlendirme
banner206

Harran Üniversitesi Eski Öğretim Üyesi, Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Yılmaz, 19. Milli Eğitim Şurasını değerlendirdi.

Harran Üniversitesi Eski Öğretim Üyesi, Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Yılmaz, Antalya’da yapılan 19. Milli Eğitim Şurası ile ilgili yazılı açıklamada bulundu.

Gündeme dair “Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri“, “Öğretmen Niteliğinin Arttırılması“, “Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması” ve “Okul Güvenliği” konularının görüşülerek karar bağlandığı toplantı ile ilgili konuşan  Prof. Dr. Yılmaz, alınan kararlarla ilgili şu değerlendirmede bulundu.

 

 

1- Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri

Okul Öncesi; Programın oyun temelli olması, programda değerler eğitimine yer verilmesi, okul öncesinden itibaren yetenek gelişiminin izlenmesi, okul öncesi ve ilkokulda kullanılan eğitim aracı metinlerinde kendi kültürümüze ait literatüre (masal, hikâye, fabl, şiir vb.) yer verilmesi. İlkokul; İlkokullarda tekli öğretime geçilmesi, ilkokullarda haftalık ders saatinin 30 ders saati olması (25 saati zorunlu, 5 saati serbest etkinlikler olarak yürütülmesi). İlkokul 1, 2. ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması, trafik güvenliği ve insan hakları derslerinin konulması. Ortaokul; Ortaokul kademesinde de tekli öğretime geçilmesi, bütün ortaokullarda haftalık ders saatinin en fazla 30 (zorunlu ders saati sayısı 25, seçmeli ders saati sayısı 5) olması. Osmanlı Türkçesi sadece Anadolu imam hatiplerde zorunlu, diğer liselerde seçmeli ders olarak konulması. Anadolu otelcilik ve turizm meslek liselerinin öğretim programları ve ders çizelgelerinden “Alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersinin kaldırılması.

 

2- Öğretmen Niteliğinin Arttırılması

Branş öğretmenleriyle meslek öğretmenlerinin maaş karşılığı ders saatlerinin 15 saat olarak eşitlenmesi yönündeki karar kabul edildi. Öğretmenlerin mesleki gelişim programlarını düzenlemek, bu programlar için öğretim materyalleri hazırlamak ve Ar-Ge faaliyetleri gerçekleştirmek üzere Milli Eğitim Akademisi kurulması önergesi de benimsendi. Öğretmenlik mesleğine akademik, sosyal, psikolojik açıdan uygun olmayan öğrencilere diğer fakülte ve bölümlere yatay ve dikey geçiş imkânları sunulması yönündeki öneri de kabul edildi. Öğretmen yetiştirmeye yönelik öğretim programlarında uygulama derslerinin oranı yüzde 50’ye yaklaştırılmalıdır. Eğitim fakültesi dışında öğretmenlik atamasına kaynaklık teşkil eden lisans programlarından mezun olanlara uygulanacak öğretmen yetiştirme programları uygulamalı ağırlıklı en az iki yıllık olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Eğitim fakültesi dışında öğretmenlik atamasına kaynaklık teşkil eden lisans programlarında öğrenimlerine devam eden öğrencilere MEB’in ihtiyaçları ve YÖK’ün belirleyeceği ölçütler doğrultusunda eğitim fakültelerince ‘öğretmenlik meslek bilgisi’ dersleri sunulmalıdır. Öğretmen yetiştiren kurumların akademik ve örgütsel teşkilatlanması ve programları on iki yıllık zorunlu eğitim sistemi doğrultusunda ve ulusal ve uluslararası akreditasyon modellerine dayalı olarak yeniden yapılandırılmalıdır.

Genel kurulda alınan bazı tavsiye kararlarında, yeni eğitim fakültesi ve var olan eğitim fakültelerinde yeni programların, ihtiyaç olmadığı takdirde açılmaması, ihtiyaç halinde yeni eğitim fakültelerinin ve öğretmen yetiştirme programlarının açılması için ulusal ve uluslararası standartların belirlenmesi ve yeni programların bu standartların temel alınarak açılması yönündeki komisyon kararı da kabul edildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Fatih Projesi’yle birlikte okullarda kurduğu ve kuracağı teknolojiler öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarında kurulmalı ve öğretmen aday adaylarına bu teknolojilere ilişkin temel bilgi ve beceriler kazandırılmalıdır. Yükseköğretim kurumlarının 3 temel işlevinden biri olan “toplumsal katkı” bağlamında, öğretim üyelerinin başta mesleki gelişim etkinlikleri olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nın pedagojik, yönetsel yapı ve süreçlerinin geliştirilmesinde görev ve çabaları akademik yükseltme sürecinde kredilendirilmelidir. Sürekli mesleki gelişim için öğretmen yeterliklerini de dikkate alan bir model oluşturulmalıdır. Öğretmenin, yükseköğretim kurumlarınca sunulan mesleki gelişim modüllerinden aldıkları eğitimler kredilendirilerek MEB’de kariyer geliştirme sistemine dâhil edilmelidir.

 

3- Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması

19. Milli Eğitim Şurası Genel Kurulu’nda, “Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması” komisyonunda kabul edilen, yönetici pozisyonlarına atamalarda kadın yönetici lehine pozitif ayrımcılık getirilmesi önerisi benimsendi. Devlet okullarında eğitim yöneticisi olmak için lisansderecesine sahip olunması; eğitim yöneticisi adaylarının seçilme ölçütlerinde, okul yöneticileri merkezi olarak yapılan yazılı sınavda başarı; okul müdürlerinin, belli bir süre görev yapmış müdür yardımcıları arasından seçilmesi; okul yöneticiliğine atanmada, o okula öğretmen olarak atanma şartlarını taşımanın esas olması ancak atanma şartlarını taşımadan o okula münhasıran norm durumu değil genel anlamda o okul türüne atanabilme şartı aranması yeterli görülmesi önerileri kabul edildi. Ayrıca; okul yöneticiliğine atanmada, eğitim yönetimi alanında lisansüstü eğitim almış olma ile okul müdürlüğü için yönetici yeterliklerini esas alan, akredite edilmiş kurumlarca verilebilen belli sürede eğitim alındığını gösterir belgeye sahip olma şartlarının okul yöneticisi seçiminde tercih edilmesi, yöneticilerin seçiminde, ulusal düzeyde yapılandırılmışUlusal Eğitim Yöneticiliği Yeterlik Programı’ndan Eğitim Yöneticiliği Yetkinlik Belgesi alınmasının tercih sebebi olması ve okul yöneticisinin görevlendirilmesinin Okul Müdürü Görevlendirme Mülakat Komisyonunca yürütülmesi önerileri de benimsendi.

 

4- Okul Güvenliği

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı başkanlığında toplanan 19. Milli Eğitim Şurası Genel Kurulu’nda, Okul güvenliği ve disiplin yönetmeliği ele alındı. MEB bütçesinden okullarda yaşanan maddi sıkıntıların giderilmesi için öğrenci başına 120 lira ödenek ayrılmasının talep edilmesini içeren yeni önerge kabul edildi. Genel kurulda, “Okul güvenliğine katkı veren öğrenci, veli ve okul çalışanları ödüllendirilmelidir” ifadesi kabul edildi. Genel kurulda bazı sendika temsilcileri, “Sendikal hak arayışı adına yapılan etkinlikler ders saatleri dışında ve öğrencilerin güvenliğini riske etmeyecek şekilde yapılmalıdır” şeklindeki öneriye “sendikal hakların engellendiği” gerekçesiyle aleyhte görüş bildirdiler. Genel kurulda “Tüm yasal gösteri ve etkinlikler, öğrencilerin, sağlığını ve güvenliğini riske atmayacak şekilde yapılmalıdır “şeklinde değiştirilerek kabul edildi. Okul Güvenliği”ne ilişkin alınan tavsiye kararlar, okullarda yaşanan güvenlik sorunlarının çözümü ve önlenmesi amacıyla her okul için kapsamlı bir okul güvenliği eylem planı hazırlanmalı ve bu kapsamda; okulun ve çevresinin risk analizi yapılmalıdır. Madde bağımlılığı, şiddet, saldırganlık vb. konularda öğrencilerde, okul personelinde ve öğrenci velilerinde farkındalık yaratacak kamu spotları hazırlanmalıdır. Okulu ve öğrencileri olumsuz olarak etkileyen içeriğe sahip TV programlarının denetlenmesi amacıyla MEB ve RTÜK daha yakın bir işbirliği içerisinde çalışmalıdır.

Alınan kararlar üzerinden genel bir mütalaa yapılırsa,

1) Okul öncesinde kendi kültürümüze dönük içeriklerin sunulması, kültürel değerlerimizin korunması açısından oldukça önemli. Şura’da tüm beklentilere rağmen okul öncesi eğitimin zorunlu olması yönünde bir eğilimin gelişmediği görülüyor. Okul öncesi eğitimin tekli öğretime indirgenmesi özellikle çalışan ve çocuklarını okula emanet etme zorunluluğu olan velileri olumsuz etkilemiştir.

2) İlkokullarda tekli öğretime geçilmesi, haftalık programda ders saatinin 30 ders saati olması ve 1.2.3. sınıflara din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olması konusundaki karar önemli ve bir o kadar da üzerinden tartışmaların devam edeceği bir gelişme olarak görülüyor. Burada, haftalık ders saatlerinin indirgenmesi ile birlikte, 5 saati serbest etkinlikler kısmının iyi planlanması ve içinin iyi doldurulması gerekiyor. Genel okul disiplinini etkileyecek boşluklara mahal verilmemesi gerekiyor. Özellikle, MEB’te yeni sisteme dönük geliştirilen programların ve müfredatların, Eğitim Fakültelerine de acilen adapte edilmesi gerekmektedir.

3) Liselerde “Osmanlı Türkçesi” dersi sadece Anadolu imam hatiplerde zorunlu, diğer liselerde seçmeli ders olarak konulması geçmişle olan bağlarımızı korumak ve güçlendirmek adına oldukça önemli bir karar. Bir Fransız’ın şu an 17. Yüzyılda Molière tarafından yazılan edebi metinleri ve yapıtları, 18. Yüzyılda Voltaire tarafından yazılan felsefi eserleri sektirmeden okuduğu düşünülürse, böyle bir uygulamanın gelmesi en azından ilgilenenler açısından oldukça önemli bir gelişmedir. Zengin bir kültürel mirasın mümessilleri olan gençlerimizin geçmişiyle ilgili bağını taze tutacağı kanaatindeyiz.

4) Anadolu otelcilik ve turizm meslek liselerinin “Alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersinin kaldırılması, gelirinin büyük ekseriyeti turizm üzerinden olan bir ülke için üzerinde yeniden düşünülmesi gereken bir uygulama diye düşünüyoruz.

5) Öğretmenlerin niteliğini artırmaya dönük çalışmaların eksenine sadece özlük haklarının ve hizmetiçi eğitim çalışmalarının oturtulması, bu konunun özüne katkı sağlayamayacaktır. İnsani standartlarda yaşamak için öğretmenlerin durumu iyileştirilmeli ve bu kutsal mesleğin temsilcileri olan öğretmenler vicdanları ile cüzdanları arasında sıkışmamalıdır. Böyle bir tercihe bırakılmak, mesleğin onurunu zedeler. Hizmetiçi eğitim çalışmalarında özellikle yüksek öğretimlerin kolektif uygulamalarından faydalanılması, mesleki anlamda öğretmenin kendisini güncelleştirmesi, yenileştirmesi ve mesleki tatmini açısından katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. PISA 2013 sonuçları çerçevesinde öğretimin yöntemleri ve sürdürülebilirliği yeniden gözden geçirilmelidir. Temel Bilimlerin içinde bulunduğu durum acilen çözüme kavuşturulmalı, fen bilgisi ve matematik gibi sayısal alanların öğrencilere sevdirilmesi gerekmektedir. Avrupa’da özellikle İngiltere’de Matematik, Fen Bilimleri ve Bilgisayar Eğitiminde kodlama okullar için temel bir önceliktir.

6) Eğitim Fakültesi dışında öğretmenlik atamasına kaynaklık teşkil eden lisans programlarından mezun olanlara uygulanacak öğretmen yetiştirme programlarının uygulamalı ağırlıklı en az iki yıllık olacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve ‘öğretmenlik meslek bilgisi’ dersleri sunulmasıyla, nitelikli öğretmen yetiştirmeden ziyade, istihdam politikalarına meşruiyet kazandırma anlayışı geliştirilmiştir. Hâlihazırda, bu uygulamanın örgün olmayan eğitim birimleri olan Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Açıköğretim ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Karabük Üniversitesi ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Açıköğretim ve Uzaktan Eğitim Fakültelerinden mezun olan ve öğretmenlik atamasına kaynaklık edeceği düşünülen lisans programlarından mezun olan adayları, öğretimin niteliğine dönük kaygılara neden olacağı aşikârdır. Yüz yüze ve etkileşimli örgün öğretimden uzak olarak mezun olan bu adayların, kısa süreli Pedagojik Formasyon Sertifikası programıyla öğretmen statüsü kazanması yeni neslin eğitim öğretimi için oldukça kaygı verici bir yaklaşımdır. Konu ile ilgili ekte verilen ÖSYM kontenjanlarından derlenen istatistikler durumun vahametini ortaya koymaktadır (Ek Bilgi). Açıköğretim ve Uzaktan Eğitim programıyla Sosyoloji, Felsefe, Coğrafya, Tarih, Türk Dili ve Edebiyatı, İngiliz Dili ve Edebiyatı, Olul Öncesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri gibi çeşitli alanlarda 2010-2014 tarihleri arasında tanınan binlerce kontenjandan mezun olacak adayların, kısa süreli Pedagojik Formasyon Sertifikası programıyla öğretmen statüsü kazanması eğitim adına ne gibi kaygıları barındırdığı okuyuculara bırakılmıştır. I. Meşrutiyette Abdülhamit Döneminde “Muallimlik mesleğinin yalnız Dar’ulmualimine hastır/Öğretmenlik mesleği yalnızca Öğretmen Okullarına özgüdür” kararının alındığı tarihten günümüze nelerin değiştiği aşikardır.

7) İhtiyaç halinde açılabilecek yeni eğitim fakültelerinin ve öğretmen yetiştirme programları için ulusal ve uluslararası standartların belirlenmesi ve yeni programların bu standartlar temel alınarak açılması, arzu edilen bir kriter olmakla birlikte mevcut eğitim fakültelerinin de bir an önce uluslararası standartlara uygun olarak akredite edilmesi zorunluluğu kaçınılmaz bir gerçektir.

8) Eğitim Fakülteleri ile toplumsal katkı kapsamında yürütülen projeler çeşitlendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Üniversite-toplum işbirliğini güçlendirecek en önemli uygulamalardan birisi olan bu projeler, gerekli durumlarda finasal olarak doğrudan desteklenmelidir. Bu türden projeler öğretmenlerin içinde barınacağı ve önder olması gerektiği topluma karşı aidiyet duygusunu geliştirmesine ve ödevlerini hakkıyla yapmasına vesile olacaktır.

9) Devlet okullarında eğitim yöneticisi olmak için geliştirilen sistematik basamaklar uygulanırken, kurumsal hafızaya önem verilmelidir. Mesleki deneyimi yeterli düzeyde olmayan adaylar, birimine katkı vermekten öte, eğitim öğretimin niteliğine ve kurum için disipline zarar verebilir. Seçimler adalet ve liyakat ölçüsünde yapılmalı ve şeffaf bir süreç takip edilmelidir.

10) Okul güvenliğinde, özellikle öğrenciler arasında amacının dışında teknoloji kullanımı, zaman israfı ve bağımlılık unsurlarına dikkat ve önem verilmelidir. Geliştirilen FATİH projesiyle çeşitli kademedeki öğrencilerin bu teknolojiyi menfi yönde kullanmaması için çeşitli programlar geliştirilmelidir. Ayrıca okulların müştemilatında, uyuşturucu, bağımlı madde trafiğine sıkı önlemler alınmalıdır. Son zamanlarda yaygınlaşan yeni türden bağımlılık veren maddeler hususunda uyarıcı ve öğrencilerden uzaklaştırıcı eğitim programları uygulanmalıdır. Emniyeti tedbirler, bu türden trafiği kontrol edebilir ama zararlarıyla ilgili eğitim, bu tedbirlerden önce gelmelidir. Bir diğer önemli tehlike ise, gençlerin de içinde bulunduğu elektronik ortamlar üzerinden oynanan kumar bağımlılığı. Dünyada elektronik ortam üzerinden oynanan kumarların % 2,5’ini Türkiye’nin temsil ettiği düşünülürse (Yeşilay Dergisi, Ekim 2014), bu konuların özendirilmesini engellemek üzere MEB, RTÜK ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na bağlı olan TİB tarafından yakın takipte olmalıdır.

11) Eğretmenelere dönük yıpranma neticesi erken emeklilik düşüncesinin, öğretmene sunulacak iyi bir şık olmadığı kanatindeyiz. 20-25 yaşlarında öğretmenlik mesleğine başlayan öğretmenlerin 45 yaşlarında emekli olması, sendikal zorlamalı bir karar gibi algılanıyor. Öğretmene ve eğitime ekstra bir katkı sunmayacağı kanaatindeyiz.

Sonuç olarak, Milli Eğitim Şûraları özünde, eğitim sistemini geliştirmek ve niteliğini yükseltmek için eğitim-öğretimle ilgili konuları incelemek ve gerekli kararları almaktan sorumlu bir anlayışta geliştirilmelidir. Şuraların genel uygulamasında, yapılan şuranın işlevi, alınan şura kararlarının eğitim politikalarını nasıl etkilediği, genel uzlaşma ve katılımcılık sorunu, çıktılarında iyi bir yönetişim örneği oluşturması bir şuradan beklenen en önemli çıktılardır. Şuralarda, MEB’in en büyük paydaşı olan eğitim fakültesindeki akademik birikimden mutlaka faydalanılmalı ve bu birikimli kaynak üç-beş üniversite ile sınırlı tutulmamalıdır. Bu anlamda şûra katılımında eşitlik ve saydamlık ilkelerine önem verilmeli, eğitimin farklı bileşenlerini temsil edebilecek çeşitlilik sağlanmalıdır.

Her şeye rağmen 19. Milli Eğitim Şurasının tüm beklentilere cevap vermesi ve hayırlara vesile olması dileğiyle…

Güncelleme Tarihi: 10 Aralık 2014, 13:41
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195