Title of a News Article

Vali Erin’den tarihi konuşma

.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde 11-16 Temmuz 2017 tarihleri arasında tüm yurtta olduğu gibi Şanlıurfa’da gerçekleştirilen 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü anma etkinliklerinin son günü Rabia meydanında gerçekleştirildi.

Meydanda yatsı namazı, şehitlerin ruhuna okunan Kur’an tilaveti ve dualar, mehteran konseri gibi etkinliklerin ardından kapanış konuşmalarını Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi yaptı.

 

VALİ ERİN: BİZLER, TÜM İNSANLIĞIN RUHUYUZ

Konuşmasına besmele ile başlayan Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin, Rabia meydanını dolduran kalabalığa hitaben “Hepinizi Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Allah’ın rahmeti, selameti, bereketi üzerinize olsun” dedi.

 

Vali Erin, konuşmasında şunları söyledi:

11’inde başladık, bugün Cumhurbaşkanımızın da açıkladıkları üzere nöbetlerimiziz hitama erdirmiş olduk. Bu, şu anlama gelmiyor. Buradan dönüp günlük işin karmaşasına zihnimizi, bedenimizi kaptıracağız anlamına gelmiyor. Cumhurbaşkanımızın dün yaptığı konuşmayı, konuşmaları ve burada çok değerli hatiplerin dile getirdiği hususlar ile bizlerin acizane söyledikleri, bu milletin yüklendiği, Şanlıurfalıların omuzladığı büyük bir emanet var sırtımızda, omuzlarımızda. Tembellik yapmaya, köşesine çekilip istirahat etmeye, günün karmaşası içinde küçük hesaplarla birbirimizin gücünü almaya, zayıf düşürmeye, kutuplaştırmaya, birbirine düşman etmeye hiçbir şekilde tahammülümüzün ve böyle bir lüksümüzün olmadığını çok net olarak biliyoruz. Dolaysıyla nöbetlere devam edeceğiz. Herkes bu ülkede bağımsız, hür ve başı dik şekilde yaşadığımız şu ülkede üzerine düşen sorumluluğu, bulunduğu işte, kamu görevlisi, öğrenci, işçi, esnaf, çiftçi olarak bu büyük emanetin idrakinde ve bilincinde, ona göre de işini en iyi, en düzgün ve en tamam biçimde tamamlamamız gerektiğini unutmamamız gerekiyor. Yine unutmamamız gereken bir şey var. Birbirimize sarılmaya ihtiyacımız var. Birbirimizi daha çok anlamaya, birbirimizin seslerine daha çok kulak vermeye, kendimizi hemen yanıbaşımızdaki kardeşimizin yerine koymaya, yani empati yapmaya. Hepimiz sözlü olarak ifade ederiz, birbirimize hoşgörü ile bakmaya, birbirimizi kucaklamaya, birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. Daha çok ihtiyacımız var. Diğer milletlerin hepsinden daha çok ihtiyacımız var. Daha bir candan ve içten birbirimize sarılmaya ihtiyacımız var. Birbirimizin ve ülkemizin zenginliği olan farklılıklarımız, bizleri güçlü kılan özelliklerimizdir. Bizlere 700 yıllık, 1000 yıllık tarih yazma imkânını veren, o büyük inançtır ve farklılıklarımızın bir potada, bir arada kaynaştırılabilmesi yeteneğidir. Ne ben istediğim için Kürt oldum, ne sen istediğin için Türk oldun. Veya Arap oldun, Acem oldun. Bunların hepsi, Cenab-ı Allah’ın emrettiği gibi birbirinizi daha çok tanıyasınız, birbirinizle daha çok kaynaşasınız diye Cenab-ı Allah’ın bir hediyesidir. Hiçbirisi nifak vesilesi ve meselesi olamaz. Dün de ifade ettim; Bizleri bir arada tutan ortak değerlerimiz var. 1000 Yıldır, Kürdü, Türkü, Arabı, Lazı, Çerkezi ve diğer unsurları bu toprakların, bu vatanın asil avladı, birinci sınıf vatandaşı yapan; 1000 yıldır müşerref olduğumuz İslam dinidir. Bayrağımızdır, ortak geçmişimiz, ortak acılarımız ve ortak sevinçlerimizdir. Dolaysıyla üstünlüğün sadece vatana, bayrağa bu millete ve devlete olan sadakatle ölçülebileceğini artık anlamamız ve anlatmamız gerekiyor. Bir haftadır, bir sene önce bu milletin gücünü kırmak, dize getirmek, bölmek, parçalamak ve bu ümmetin ve yeryüzündeki mazlumların umudu olan bu ülkeyi darmadağın etmek üzere, içeride besledikleri, büyüttükleri, destekledikleri hainlerle ve satılmışlarla gerçekleştirilen bir ihanet teşebbüsü, darbe girişimi ve işgal girişiminin Cenab-ı Allah’ın yardımı ve milletin o asil duruşu, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, liderlerimizin dirençli ve cesaretli tutumları, davranışları karşısında yerle bir edildiği ve demokrasi şölenine, milli birlik ve beraberlik bayramına, destana dönüştürüldüğü tarihin yıldönümüydü. Bir hafta boyunca bunu anmak, tekrar yâdetmek, milletin o direnişi ve o direnişin öncüleri olan, canlarını feda eden, sizler için, annelerimiz için, babalarımız, kardeşlerimiz, gençlerimiz için kendilerini feda eden o şehitlerimizi tekrar anmak, gazilerimizi tekrar yâdetmek, o şehitlerimizin ve gazilerimizin yakınlarına minnet ve şükran duygularımızı tekrar arzetmek üzere bir haftalık bir program gerçekleştirildi. Bu programlar boyunca, gerek peygamberler diyarı olan bu güzel memleketin, bu anlamlı ve güzel meydanını günlerce dolduran, coşkulu bir şekilde birliği, beraberliği, kardeşliği haykıran, sevgiyi, saygıyı, beraberliği, hoşgörüyü yayma görevi üstlenen Şanlıurfalı şanlı, kahraman, cesur kardeşlerimize, bacılarımıza, yaşlılarımıza, çocuklarımıza ve gençlerimize en kalbi duygularla teşekkürlerimi, şükranlarımı iletmek istiyorum. Bu programlar, sizlerin de bildiği gibi sadece bu meydanda gerçekleşmedi. İlçelerimizin tamamında aynı saatlerde milletimiz direnişteydi, milletimiz yine uyanıktı yine nöbetteydi. Ve Şanlıurfa’nın tamamında, 19 bin kilometrekarelik alanının her tarafında selalar yükseldi, dualar yükseldi. Şehitlerimiz yâdedildi. Şehitlerimizin yakınlarına ve gazilerimize minnet duyguları ifade edildi. Bu programlar boyunca, etkinliklerin Şanlıurfa’ya yakışır bir şekilde, Şanlıurfa’nın şanına yaraşır bir şekilde hazırlanmasında ve icra edilmesinde emeği geçen en çok emeği olan Büyükşehir Belediye Başkanımız ve onun fedakar personeline, Eyyübiye ilçemizin başkanına ve onun değerli personeline, Haliliye ilçemizin çok muhterem başkanı ve onun değerli personeline yine Karaköprü ilçemizin çok değerli başkanı ve bütün personeline, mülki idare amiri kardeşlerime tabi ki Diyanet camiamıza, Müftümüze, Müftülerimize, İmamlarımıza ve emeği geçen herkese bir kez daha şükranlarımızı, teşekkürlerimizi iletmek istiyorum.

Çok değerli kardeşlerim, çok fazla zamanınızı almayacağım. Şanlıurfa Valiliğine başlayalı, on gün gibi bir süre oldu. Daha çok bir araya gelecek, birbirimizi daha çok tanımaya fırsatımız olacak. Birbirimizi daha çok anlamaya ve bu güzel memleketimizi ekonomik açıdan, sosyal açıdan, duygusal açıdan çok iyi noktalara taşımak için sürekli istişareler içinde olacağız. Başta Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere, bu millete, bu memlekete hizmet eden herkesle, başta Sayın Bakanımız olmak üzere tüm milletvekillerimizle büyük bir uyum ve dayanışma içerisinde olacağız. Bizlerin birbirimize yan bakmaya bile hakkımız ve hukukumuzun olmadığını, bu milletin bizlerden, milletvekillerimizden, il başkanlarımızdan, belediye başkanlarımızdan, kaymakamlarımızdan, valilerimizden sadece hizmet ve sadece hak ettikleri sevgiyi ve anlayışı beklediklerini artık biliyor ve bunun gereğini yapmamızın bizim hem dini hem de bir devlet görevi ve vazifesi olduğunun idrakinde ve bilincinde olacağız. Dolaysıyla hakka, hakikate ve bu millete hizmete bütün gücümüzü yoğunlaştıracağız. Üstten, tepeden bakmayacağız. Milletimize hizmeti her şeyin önünde tutacağız. Bunu gerçekleştirmek için de gece gündüz sokaklarda, vatandaşımızın yanında, onun acılarını ve sevinçlerini paylaşmak üzere yanı başlarında olduğumuzu Kaymakamlarımızla, Belediye Başkanlarımızla, siyasetçilerimiz ve toplumun ileri gelenleriyle bunu göstereceğiz.

Çok değerli kardeşlerim;

Bizler, şu anda dünyaya yön veren, şekil veren egemen güçlerin dünyayı, insanlığı getirdiği noktanın bir yıkım ve uçurum olduğunu artık biliyoruz. Geçen bir vesileyle ifade ettim. Yedi milyardan fazla insanın yaşadığı şu yeryüzünde yüzde 1’lik nüfusun servetinin, yüzde 99’un servetinden fazla olduğu bir düzenle, bir dünya yönetimi ile karşı karşıyayız. 7 Milyarlık nüfusun sadece 62’sinin servetinin, dünyanın 3,5 milyara varan fakir ve yoksul nüfusun servetinden daha büyük bir servete sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve yine dünya nüfusunun yarısının, günlük 1,5 Dolarla geçindiğini ve geçinmeye mahkum olduğunu biliyoruz. Bu durum iyileşmeye mi gidiyor? Her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Bakınız, 2010 ile 2015 yılları arasında bu yoksul dediğimiz, dünya nüfusunun yarısının sayısı 500 milyon daha arttı, serveti yüzde 40 oranında azaldı. 62 kişinin serveti 5 yılda 500 milyar dolardan 1.8 Trilyon Dolara çıktı. Dolaysıyla bu adaletsiz, bu dengesiz, bu insanlığı sadece kendinden ibaret sayan, yeryüzünde başka milletleri yok sayan, onların servetini, zenginliğini, yer altı ve yerüstü kaynaklarını hoyratça tüketen ve bir azınlığın emrine sunan, bu insanlığa sadece yıkımı, savaşı, katliamı, sadece insanlık değerleriyle bağdaşmayacak muameleleri gözümüzün önünde özgürlük diye, hürriyet diye bizlere yutturmaya çalışan bu yönetimin devamlı olması, sürekli olması mümkün değil.

 

BUNUN ALTERNATİFİ VAR MI?

İnsanlığı yıkıma, uçuruma götüren bu düzenin, bu yönetim anlayışının bir alternatifi mevcut mu?

Evet, bunun alternatifi 700 sene, 800 sene insanlığa saydığım bu yıkım, vahşet ve dengesiz dağılımın yerine, adaleti, merhameti, hakkı, hakikati, mazlumun koruyuculuğu, güçsüzün yanında yer alan, güçlü ama haksızın yerine zayıf ve haklı olanın hakkını savunan padişahıyla, sıradan vatandaşı aynı hakimin önünde yargılama cesareti ve istimdadını gösteren, hak söz konusu olduğunda geri kalanın tamamının teferruat olduğu bir anlayışın, bir düzenin bu devam eden, hegemonyasını kurmuş olan gücün alternatifi olduğunu biliyoruz. Onlar da biliyor, biz de biliyoruz. 7 Milyar insan, 200’den fazla dünya devletinin kaderi, sadece güçlü olduğu için 5 ülkenin iki dudağı arasından çıkacak söylemlere ve kararlara bırakılabilir mi?

Bütün bunların aksini savunan, bu düzenin adil olmadığını ifade eden, insanlığın götürülmeye çalışıldığı bu haksız ve sonu uçurum olan bu yoldan çevrilmesi ve döndürülmesi gerektiğini söyleyen, yeryüzündeki zalimlere ve zulmünü cesurca haykırabilen birileri var yeryüzünde Cenab-ı Allah’a şükürler olsun.

Şunu düşünebilirsiniz; Bu kadar büyük bir güç, bu kadar büyük bir teknoloji, bu kadar bilimde ve her anlamda ilerlemiş bir güç karşısında siz kim oluyorsunuz da bunlara meydan okuyorsunuz! Neyi değiştirebilirsiniz? Bunların zulmünü durdurabilir misiniz diye sorabilirsiniz.

Korkmayacağız. Yılmayacağız. Geri durmayacağız. Zalimin zulmüne rıza göstermeyeceğiz. Masum insanları katledenlere katil diyeceğiz. Kudüs’e, Halep’e, Rakka’ya, Şam’a, Filistin’e memleketimizin güneydoğusuna ve dört bir tarafında benzer kargaşayı ve karmaşayı yaymaya çalışanlara ‘Siz zalimsiniz! Mağlup olmaya mahkumsunuz!’ diyeceğiz.

Bunu söyleyen, bunu dillendiren ve sadece Allah’tan korkan ve onun gereğini yapan Sayın Cumhurbaşkanımıza millet olarak daha çok destek olacak, moralini daha çok yükseltecek, daha gür bir sedayla bu milletin sesinin zalimlere ulaşmasını sağlayacak bir çaba ve gayret içinde olmamız gerekiyor.

Dolaysıyla bizler, Türk milleti; Arabıyla, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Sünnisiyle, Alevisiyle bizler kardeşiz. Bu kardeşliğimizi koruyup güçlendirebilirsek, bilin ki o cihanşumul anlayışı tekrar dünyanın dört bir tarafına Allah’ın izniyle yayacağız.

Çok değerli kardeşlerim;

Bu duruşumuz, bizim hem tarihi hem de ilahi bir sorumluluğumuzdur. Bunun farkında, bilincinde ve idrakinde olmamız gerekiyor. Bu bakımdan bizler sadece bu coğrafyada yaşayan insanların değil, bizler tüm dünyanın ruhuyuz. Tüm insanlığın ruhuyuz. Tüm insanlık değerlerinin ruhu ve temsilciyiz. Bu bayraktarlığı, bu temsilciliği yapacak yeryüzünde başka bir millet ya da devlet kalmadı. Bu kadar büyük bir yük ama bir o kadar da kutsal ve mukaddes olan bu ideal karşısında birbirimizle uğraşıp, gücümüzü zayıflatmanın zamanı olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bizler, dünyanın ruhuyuz. İnsanlığın ruhuyuz. İnsanlık değerlerinin ruhuyuz. Aynı zamanda bizler, yaygın bir şekilde yeryüzünü sarıp sarmalayan, o zulmün karşısında duran ve o mazlumların da koruyucusu, umudu ve kollayıcısıyız. Bilin ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde mevcut duruşumuzu, asil duruşumuzu bozmaya yönelik her teşebbüs, her girişim ve her terör olayı; binlerce kilometre öteden gözünü buraya, sizlere dikmiş olan o mazlumları üzüyor. Sabahlara kadar ellerini açıp, ya Rabbi bu milletin sırtını yere getirme. Onların dimdik bir şekilde, kardeşçe, birlik içerisinde bu zalimlere karşı ayaklarını sabit kıl diye dua ediyorlar. Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Antarktika’ya kadar yeryüzündeki bütün Müslümanların gözünü döndüğü, yeryüzündeki bütün mazlum insanların kalplerini çevirdiği, dualarını ellerini semaya açarak yoğunlaştırdıkları yer Anadolu toprakları, dualarını tekzip ettikleri millet Türk milletidir. Burada yaşayan bizler, bunun farkında ve bilincinde olacağız. Ve yine bizler, zalimlerin ve zorbaların kâbusu, onların masa üzerinde kurguladıkları ve yaptıkları hesapların bozucusu, hesapları kitapları yaptıklarında elli defa düşünmeleri gereken memleketin bizler. Böylesine büyük, böylesine kutsal, böylesine anlamlı bir vazifeyi, sorumluluğu omuzlarımıza yükleyen rabbime şükürler olsun. Allah bizleri bu emanet ve sorumluluğu bu millete yakışan şekilde taşıyan bir millet kılsın. Ayakları yere sapasağlam basan, korkmayan, geri çekilmeyen, özgüveni yüksek, millet olarak 1000 yıllık, 1500 yıllık tarihimiz boyunca dünyanın tamamına şekil ve yön verdiğimiz zamanlar da dahil olmak üzere bizlerin utanacak en ufak bir uygulamamız, en küçük bir hatamız ve kusurumuz olmamıştır ve olmadı. Utanması gereken, başı eğik olması gereken, gözlerini saklaması gerekenler, aşağılık kompleksine kapılması gerekenler bugün vahşeti ve zulmü dünyanın dört bir tarafına yayanlardır. Dolaysıyla dimdik olacağız, başımız dik olacak, bunların bilimde, sanattaki gelişmelerine aldanıp aşağılık kompleksine kapılmayacağız.

Sizlerin hemşehrisi ve kardeşiniz olarak iki yılını bunların üniversitelerinde, bunların insanları arasında geçirmiş bir kardeşiniz olarak şu tespitimi sizlerle paylaşmak isterim. 72 Milletten, bir arada aynı üniversitede, aynı sınıfta iki yıl boyunca beraber oldum. Şunu bir kez daha çok net ve açık bir şekilde gördüğümü sizlere ifade etmek isterim. Türk milletinden daha zeki, daha çalışkan, daha feraset sahibi, daha namuslu, daha şerefli, daha haysiyetli başka kimse yok.

80 senedir siz öyle değilsiniz dediler. Siz hiçbir şey üretemezsiniz dediler. Siz ufak bir motoru bile geliştiremezsiniz dediler. Sizler, sadece bizim yaptıklarımızı tüketirsiniz, kafanız ermez, aklınız çalışmaz, siz köylüsünüz, siz ne anlarsınız dediler ve bizi buna inandırmaya çalıştılar. Siz sadece 40-50 yıllık, 80 yıllık bir ülkesiziniz dediler. Geçmişiniz yok, tarihiniz yok dediler. Bunların atalarını titreten babalarımızı, dedelerimizi, sultanlarımızı, padişahlarımızı bize hain olarak anlattılar. Bunun böyle olmadığını, bunun sahte olduğunu, bunun yanlış olduğunu, bizlerin kökleri çok derinlerde bir millet olduğumuzu, bizlerin dünyaya medeniyeti, sevgiyi, merhameti, şefkati, temizliği, insanlığı öğreten bir medeniyet ve medeniyetin mirasçıları olduğumuzu biliyoruz. Bütün unutturma çalışma ve çabalarına rağmen 15 Temmuz’da olduğu gibi milletin o ruhu, o şuuru, o bilinci üzerindeki küller silinip atıldı. Umut kesilen, bunlar artık ayağa kalkamaz, bunlar artık neyi dersek onu yaparlar, neyi planlarsak o alanda oyalanırlar, oynar dururlar dedikleri bu millet, uzunca bir dönem kurguladıkları, planladıkları o tuzaklarını, o büyük tarihin ve medeniyetin temsilcisi olan bu millet getirdi başlarına geçirdi Allah’ın izniyle.

 

Tekrar bir milli direnişin, milli ruhun geliştiği bir dönemi Rabbime hamd ederek söylemek istiyorum. Bunu canlı tutmamız, devamlı tutmamız, her gün, her saat buna devam etmemiz gerekiyor.

Çok değerli kardeşlerim;

Bir kez daha; her olayda, her tarihi gelişmede olduğu gibi. Öncüler var, liderler var. Öleceğini bile bile, göğsünü açarak ölüme koşanlar var. Ne kutsal insanlar onlar. Bu dünyadan daha iyisini hak ediyorlar. Onlar, şu fiziki, maddi dünyada gördüğümüzden çok daha iyisine layıklar. Onun içindir ki onlar öncüdürler, onlar örnektirler. Onlar, bu dünyada en değerli dediğimiz canlarını hiçe sayarak ölüme koşanlar, tankların altına yatarak, uçağı tutmaya çalışarak, elindeki taşı yukarıdaki jete fırlatıp düşürme niyetiyle hareket ederek, tankın üzerine geldiğini bile bile önünde durup bedenini ona parçalattırarak ve gece gündüz gözünü kırpmadan Kato’da, Gabar’da, Cudi’de, Cerablus’ta, yurt içinde ve yurtdışında her noktada bu idealler ve kutsal emanet için kendini, canını, bedenini her şeyini feda edenler var. Onlara minnet, onlara teşekkür ne kadar etsek, ne desek, ne kadar dua etsek azdır.

Onlar zaten Cenab-ı Allah’ın vadettiği gibi, onun rahmetine, merhametine ve onun en büyük hediyelerine layıktırlar ve mazhardırlar. Biz kendimizi düşünelim, dönüp dolaşıp kendi nefsimize bakalım. Hangi cahiliye adetleri içinde boğuşup durduğumuza, hangi ben zen kavgası içinde birbirimizi yiyip bitirdiğimizi, birbirimize dünya malı hırsıyla nasıl kuyu kazmaya çalıştığımızı, nasıl fitne, fesat ve haset duygularıyla hareket ettiğimizi, şeytanın kardeşliğimizi bozmaya yönelik vesveselerinin ne kadar ruhumuzu, benliğimizi sardığını ve yarın böyle bir durumla karşılaştığımızda bizler kendimizden geçerek o tankın önüne atacak cesareti gösterip gösteremeyeceğimizi düşünelim ve dönüp kendimize bakalım.

Onların mekanı cennettir. Bir kez daha 250 şehidimizi ve terörle mücadelede sizler için, bizler için, bu ülkenin birliği ve selameti için canını feda eden aziz şehitlerimizin tamamına hürmet, şükran ve minnetlerimizi iletmek istiyorum. Onların emanetlerine sahip çıkacağız. Kamu görevlisi olarak bizlerin, sorumluluk makamında olan bütün kardeşlerimin ve milletimizin birinci vazifesidir bu. En önde gelen vazifesidir. Vefasızlık yaparsak, Cenab-ı Allah bizi affetmez. Unutursak, Cenab-ı Allah da bizi unutur. Hatırlamazsak, Cenab-ı Allah da bizi hatırlamaz. Bu anlayış ve bilinçle hareket edip, şehitlerimizin emanetlerine, gazilerimize sımsıkı sarılacak ve onların yanında olduğumuzu her an ve her vesileyle göstereceğiz. Sadece onlara yardımcı ve destek olmayacağız. Onların uğurunda canını feda ettiği, şehit olduğu değerlere de sımsıkı sahip çıkacağız. Vatana, millete, bayrağa, kardeşliğimize ve inancımıza sımsıkı bağlı kalacağız. Onun için terörle mücadelede kesin kararlı, tereddütsüz mücadelemizi ortaya koyacağız. Kardeşliğimizi bozmaya yönelik her türlü yapılarla, oluşumlarla tereddüt etmeden, arkasında ne var, sonrasında ne olur diye düşünmeden, cesaretle, milletimize ve şehitlerimize yakışacak şekilde mücadele anlayışımızı güçlendirerek devam ettireceğiz.

Çok değerli kardeşlerim;

Onlar hangi tuzağı kurarlarsa kursunlar. Ne yaparlarsa yapsınlar. Onlar hangi hile, düzen ve tuzağa başvururlarsa vursunlar en büyük tuzak kurucu Cenab-ı Allah’tır. Onlar istese de istemese de Cenab-ı Allah nurunu tamamlayacak, ikmal edecektir. Bunu da Allah’ın izniyle bu aziz milletin eliyle gerçekleştirecektir.

Gazilerimize de sağlık, selamet ve uzun ömürler diliyorum. Bu vesileyle, tüm bu programların gerçekleşmesinde, genel olarak; huzur, güven ve selamet içerisinde hayatımızı idame ettirme, işimizi takip etmenin garantisi ve bunun teminatı olan emniyet teşkilatımızın çok değerli mensuplarına, Jandarma teşkilatımızın çok değerli personellerine, silahlı kuvvetlerimizin mensubu tüm kardeşlerimize ve bu anlamda emek veren tüm kardeşlerimize de bir kez daha teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla, hürmetle, sevgiyle selamlıyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.

 

NİHAT ÇİFTÇİ: 250 ŞEHİDİMİZ RAHAT UYUSUN

Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi de, konuşmasında şunları söyledi: Ayın 11’inde başlayan, kardeşlik hukuku içerisinde Şanlıurfa Valiliğimiz başta olmak üzere Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığımız, Haliliye, Eyyübiye ve Karaköprü Belediye başkanlığımız ile birlikte ortak olarak düzenlemiş olduğumuz programın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Burada emniyet hizmetini veren gerek Emniyet Müdürlüğümüz mensuplarına, bize akşam ve yatsı namazlarını kıldıran, hatimleri indiren, Kur’an tilaveti gerçekleştiren ve selalarla bizleri tekrar düşünceye sevkeden Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Şanlıurfa Müftülüğümüze, bize alanda hizmet veren işçilerimizden en yüksek mertebedeki çalışanlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. En büyük teşekkür tabi ki şehit yakınlarımıza, şehit ailelerimize. Onlar şunu bilsinler, hiçbir surette biz şehitlerimizi unutmayacağız, unutturmayacağız. Onlar rahat uyusunlar. Bize canları pahasına vermiş oldukları bu vatanı, bizler daha fazla çalışarak, daha fazla geliştirerek onlara bir nebze de olsun katkı vermiş olacağız. 250 Şehidimiz rahat uyusun. Şanlıurfalı dört şehidimiz rahat uyusun. Onların canı pahasına bıraktığı bu vatanda yaşayan çocuklarımıza, gençlerimize, peygamberler şehir olarak nereden geldiklerini, nereye gideceklerini, Allah’ın izniyle kökleri çok sağlam bir inançtan geldiklerini ve gelecekte inşallah büyük bir vizyonla atılım gerçekleştireceğimizi burada belirtmek istiyorum. İnşallah liderimiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde ve bize göstereceği ufukta, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla bir olup beraber olup, kardeşçe, omuz omuza, kol kola girerek bu cennet vatanı hep birlikte geliştireceğiz. Rabbim bir daha 15 Temmuzları vermesin. Ama şunu da iyi bilmeleri gerekiyor. İnanmıyorum ki bir daha böyle bir şeye cesaret edilsin. Ama şunu bilsinler ki, Şanlıurfa’da 1 milyon 840 bin şehit olmaya adaydır. Yine 78 milyon bu ülke vatandaşı olarak hepimiz aynı şekilde, ölüm pahasına da olsa tüm yanlışların önünde duracağımızı, terörle mücadele edeceğimizi, kuvvet ve gücü kimden alıyorlarsa onlarla mücadele edeceğimizi belirtmek istiyorum. Ama her şeyin anahtarı, sevgidir, birliktir, beraberliktir. Bunu bu meydanda sağladığınız için hepinize tüm kardeşlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Güncelleme Tarihi: 17 Temmuz 2017, 15:54
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195