KARA BAHTLI URFA

Oturduğunuz yerden Devlet’i düşündüğünüzde olumsuzluklardan, karamsarlıktan yana pek bir şey aklınıza gelmez. Devlet’in kıymetini bugün ülkemizin çeşitli şehirlerinde perişan halde yaşayan savaş mağduru Suriyeliler ile yaşadığı şehirden dışarıya çıkıp, başka yerlere gidenler bilir.
Pazar akşamı iki arkadaşla Ankara’ya gitmemiz gerekti. İftardan sonra programımızı yapıp, arabamıza binip yola düştük. Karaköprü’den çıkıp Ankara’ya varana dek, otoyollar, duble yollar, köprüler, tüneller sayesinde oldukça rahat ve hızlı bir şekilde kendimizi başkentte bulduk.
Yakın zamana kadar oldukça dar ve tehlikeli bir geçiş olan Pozantı’da karayolu trafiğe kapatılmış, ulaşım otobandan veriliyordu. Medeniyetin ne olduğunu gösteren her yöne üç şeritli bu yol üzerinde giderken çok sayıda tünelden geçtik. Giderken uyuduğum için göremediğim Pozantı tünellerini, dönerken aracı ben kullandığım için saydım. Küçüklü büyüklü tam tamına sekiz tünel yapılmıştı. Tünellerin dışında köprülü viyadüklerin sayısını bilmiyorum. Otoyolun şehir geçişleri, bağlantı kavşakları mükemmel şekilde ışıklandırılmış, yolun tamamında sürücüleri uyarmak için dijital ikazlar konulmuştu.
Pozantı yolunun tamamlanmasıyla Urfa’dan çıkıp Edirne’ye kadar gidecek olsanız, en azı iki gidiş iki geliş olan duble yollar ve otobanlar sayesinde son derece güvenli bir yolculuk yapmanız mümkün. Sadece uymanız gereken trafik kuralları ve aşırı sürat yapmamak.
Yol demek medeniyet demek. Yol demek ulaşmak demek. Eski Türkiye yollarını bilenler, bugünün yollarına baktığında devletin ne demek olduğunu çok iyi anlıyor.
Tekrar Ankara’ya dönelim. Ankara ki, ülkenin yönetildiği merkez. Sık sık gidip geldiğim bu şehre bu kez yazın başlarında, baharın henüz hüküm sürdüğü bugünlerde tekrar gitmem büyük bir şanstı.
Eskilerde çöl gibi görünen toprakları, Urfa’nınkinden farksız kupkuru dağları vardı Ankara’nın. Bugün her tarafı yemyeşil olmuş. Dağlardan, kamu arazilerinden, yol kenarları, refüjler, parklardan adeta yeşil fışkırıyor. Yol kenarlarında ve refüjlerde daha önceden yeşillendirme için çim ekilen yerlerde bu kez bodur çamlar gördük. Yol yamaçlarının hemen hepsi araları birer metre olan çeşit çeşit çamlarla donatılmış. Mavi çamlar, limon çamları, sedirler yan yana gelerek büyük bir ahenk oluşturmuş. Gözleri yeşile doyurmuş. Ağaçlandırmanın yapıldığı her alanda sulama sistemleri kurulmuş. Sulama sistemi olmayan yerlerde tankerlerle sürekli sulama yapılıyor.
“Ankara, Ankara seni görmek ister her bahtı kara” sözünün şimdi yerine oturduğuna şahit oluyoruz. Ankara’yı gördükten sonra Urfalılar olarak ne kadar bahtı kara olduğumuza inanıyoruz.
Urfa’nın göbeğinden dünyanın en büyük sularından olan Fırat ovaya akıp, bir yandan verimli arazileri çoraklaştırırken, diğer yandan toprağı alıp götürmeye devam ediyor ve biz seyrediyoruz. Suyun hemen dibinden aktığı dağlarımız, topraklarımız kupkuru. Bir motor takıp suyu yüz metre yükseğe verdiğimiz takdirde Urfa’da yemyeşil olmamış bir tek yer kalmayacak. Bunu biliyoruz ama yapmıyoruz. Yeşillendirme bir tarafa, var olan ağaçlarımızı belediyelerimiz kesmek için adeta can atıyor.
Şu hepimizin mecburen gidip gelmek zorunda olduğumuz Atatürk bulvarında kaç ağaç sayabilirsiniz? Oysa bulvarın her iki tarafına ve ortasına dikeceğimiz çınar ağaçları birkaç yılda hem caddeyi hem de kaldırımları muhteşem bir gölgelik haline getirebilir. Ağacın olduğu yerde hava kirliliği de gürültü de ortadan kalkar. Ama hani bizdeki o akıl! Atatürk Bulvarı’nda var olan ağaçlar bile son yıllarda kesilip atıldı. Bahtı kara Urfalılar cehennem sıcağında, güneş altında o yolda yürümeye mahkum edildi.
Atatürk Barajı’nın yapılması, Urfa tünellerinin açılması ve ovaya su bırakılmasında şüphesiz büyük emeği olan merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, 2000’li yılların başında Urfa’ya gelmişti. Haber için onu takip ederken bir ara Atatürk Bulvarı’nı sordu. “Fırat’ı Atatürk bulvarından akıttınız mı?” dedi. Hayır dedik.
“Bunu defalarca söyledim, bu suyu bu caddeden akıtın, burası cennete döner dedim, yapmamışlar!” deyip, sözünün dinlenmediğine hayıflandı. O meşhur surat asışını yaptı. Ama üzerinde fazla durmadı. Tekrardan yüzü gülmeye, memleket meselelerini konuşmaya devam etti.
Atatürk Bulvarı, bugün o zamankinden daha kötü durumda. Onlarca ağaç kesilip atıldı. Bazısı kurumuş, bazısı eğilmiş, bazısı da vatandaşın dükkanının görüntüsünü engelliyor diye katledildi.
Keşke bir organizasyon ile tüm Urfalılar Ankara’ya götürülüp gezdirilse de, ne kadar bahtı kara olduklarını anlasalar.