Kim yada kimler ne derse desin  nasıl düşünürse düşünsün, Atatürk sevdası alevi toplumunda farklı bir yerdedir.( Tüm artılarına  ve eksilerine rağmen ) 

Alevi toplumu  yaşadığı hangi bölge olursa olsun hangi  ülke olursa olsun evrenin nerede yaşarsa yaşasın kendi inanç ve öğretisinden kaynaklı olarak hep haksızlıkları kabullenmemiş, baş kaldırmış, hiç kimsenin etlisine sütlüsüne karışmamış, kimin inancı nasıldır, kimler hangi ırktandır, dilleri nedir,nasıl yaşarlar nasıl inanırlar onlar için hiç ama hiç önemi yoktur. Önemli olan ve gerçek olan tek şey vardır oda BİRLİK ve BERABERLİK İÇERİSİNDE HUZURLU ama ÖZGÜRCE ( inançta, dilde,gündelik hayatta, kadın erkek temsilinde vs. ) yani İNSAN GİBİ YAŞAMAKTIR

Evrenin neresinde olursa olsun hiç ama hiçbir zaman alevi inancı ve yaşam felsefesi, yaşam biçimi, inanç anlayışı, yaşadığı toplumları, coğrafyanın hiç birisine uyum sağlamadı. Sağlayamazdı da. 

Bu nedenle  yaşanan her bölgede  birlikte yaşadıkları toplum, ülke ve inançlar muhakkak ama muhakkak aleviler hakkında öteki olarak düşünmek ve onları kendilerine benzetmek kendi Alevilerini, ırklarını yaratmak istemişlerdir. (  bilinen tarih itibarı ile 600 lü yıllardan başlayarak halen devam eden Devlet, ve egemen erklerin yaptıkları bu değimlidir…? ) 

Tarihten 1400 yıl ötesine gitmeden Osmanlıdan bu yana tarih tekrarı da yapmadan öylesine bir gezinelim. Osmanlı din ulamalarının yada Padişahlarının alevi- Kızılbaşlar hakkındaki bakış açısı ve müftüler eski deyimle kadılar ( İskilipli, Çorumlu  vs…) aracılığı ile alınan fetvalar sonucu  kuyucu murat paşalar, Yavuz sultan selimler ve daha niceleri binlerce alevi insanın katliamından sorumlu değillermidir…? Katil değillermidir. 

İşte bu katliam ve zulümler içerisinde 1918  li yıllarda  , cüssesinden büyük özgürlük mücadelesi meşalesini ateşleyen bir genç Mustafa Kemal ATATÜRK çıkmış ve Osmanlının  halife saltanatının arkasına saklanarak  harem kurmalarından, ana-baba- kardeş, evlat katliamlarından ,manda zihniyetindeki  sözüm ona müttefik devletlerin paylaşımlarına, kapitalizmin insan pazarına, kadın ticaretine,. Köle pazarlarına aklınıza ne gelirse yani yönetime kafa tutarak halkı ayaklandırıp haklı olarak özgürlük meşalesini yakmıştır.

 Osmanlının gaddar bir o kadar da Din tacirliği  ile İslam halifeliği kimliğinin de verdiği rahatlıkla uygulamalarında  önemli düşman olarak gördüğü  Kendi halkı yani topraklarında barınan onların sırtından ulufe, haraç, kelle ,tarla, vergisi adı altında soyup soğana çevirdiği   inanç olarak Alevileri , Irk manasında da – Türk ırkının dışındaki herkesimi  yok sayarak  Ümmet anlayışı ile en ağır biçimde soy kırım ve katliamlar yapılmakta idi.. 

Atatürk ün başlattığı bu kurtuluş mücadelesinde Arap Türkü, Kürt ve Türkmen Zaza  yada  hiçbir inanç ayrımı yapılmadan tüm öteki olarak Osmanlının ezdiği köle olarak kullandığı halk yığınlarına ulaşmış onlarla gönül bağı kurmuş ve el birliği ile  1919 yılından itibaren başlatılan kurtuluş mücadelesinde Alevilerde kendilerine düşeni yapmışlardır, tüm ötekiler gibi.

Kadınların ve erkeklerin insan yerine konulacağı ,seçme ve seçilme hakkının , insan temel hak hürriyetlerinin olacağı,  Şerii yasaların artık katliamdan ve ayrım dan başka bir anlam ifade etmediği bir ortamdan halifelikten  kurtulmak uğruna kılığı ile kıyafeti ile eğitim ve kültürü  ile  özgür yaşama ,seyahat edebilme, eğitimde ,yönetimde  kadın erkek ayrımı yapılmadan katılabilme  en önemlisi de  kim olursa olsun  özgürce İNSAN OLARAK yaşayabileceği bir Demokratik Cumhuriyet ve Bu Cumhuriyetin fikir babası ise  Alevi dedesi ( Postnişini, Sayın Ahmet Cemalettin Çelebi )  Mücadele savaşı ve bunun en gözde kahramanı Mustafa Kemal ATATÜRK.

 

Bu aşamaya kadar kim olursanız olun, hangi inançtan olursanız olun bakış açınız bu Dünyanın  lider olarak gördüğü  insana saygıdan ve Sevgiden başka bir şey olamaz,

İşte Alevi Kızılbaşlarda bunun için ( Demokrasi için,Cumhuriyet için, seçme ve seçilme hakkı için,Eğitim ve Seyahat hakkı için, İnsan hak ve hürriyetleri hakkı için,daha özgür ve inanç ve ibadet rahatlığı için ) Atatürk sevdası ile doludurlar. 

Ama ; madalyonun  öteki yüzüne bakmaya başladığımız da ki bizlere düşende madalyonu çift taraflı görmek olmalıdır. Bunun içinde elimizdeki veriler ve kaynaklar bize tam ve yeterli bilgi ve belgeleri vermiyor, sadece  yönetimde olan erklerin kendilerinin sunum yaptığı kadarından halkın bilgisi olduğudur. Burada da işte zaman ve süreç içerisinde “ Celladına aşık olma “ olgusu karşımıza çıkmaktadır. Bizler göz göre göre  insanları al aşağı etmek yada onları baş tacı etmek gibi bir ne hunharca bir katliama  nede ilahlaştıracak kadar bir put perestlik yapmamaya çalışmaktan yanayız.

Elimizdeki doneleri ( Bilgi ,belge,hatıra, tutanak, vb. ) görüp, Atatürk  döneminin önde gelen isimlerinden İsmet İnönü, Abdullah Alpdoğan, Cemal Şener,İhsan Sabri Çağlayangil,Kazım Karabekir, gibi daha isimlerini sayamadığımız şahsiyetlerin anıları ile  Devletin gizli arşivlerinde saklı yada dönemin insanlarının özel hatıralarında gizli yazılım belge ve bilgilerin gün yüzüne çıkartılması noktasında özgür ve rahat bir araştırma yapılması gereklidir. 

Devletin gizli  arşivlerinin açılması,deşifre edilmesi bir araştırma ve tüm taraflarında içinde temsilcilerinin bulunacağı bir heyet hatta , uluslar arası gözlemcilerinde bulunacağı bir komisyon çalışmaları sonucu madalyonun diğer yüzünü okuma şansımızın olabileceğini ve sonradan  Celladına aşık olup olmama mevzuunun yeniden irdelenmesi gerektiğini görmek lazım.

 

Bilinen gerçekleri de gizlemenin saklamanın kimseye ama hiç kimseye fayda getirmeyeceğini bu tür yanlışların üstünün kapatılması sonucu daha çok yanlışların ve hataların yapılmasına zemin hazırlayacağı ve bunun sonucunda da  yöneten erklerin kendi Kürdünü, Kendi alevisini, Kendi islamını oluşturacağı  ve kıyımların da  devam edeceği muhakkaktır. 

1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet ve akabinde  ilk Anayasa ile birlikte ( 1924 Anayasası ) Dağ fare doğurdu. Neden mi…?

İşte  tarihten itibaren  o beklenen muhteşem, hak ve özgürlükler, hürriyetler, serbestlikler, Sadece  kısmi yerlerde kaldı ama temel yaşamın çoğunda etkisiz hale getirildi bu ne idi, kurtuluş mücadelesinde birlik olan tüm halkın  beklentilerinin aksine Tek tipçi bir Zihniyet yönetimine sokulmasına, Beyaz Türkler yada Türk-islam sentezli bir inanç ve  ardından Din  ve ayet işleri Başkanlığının kurulması, ardından Tekke ve Zaviyeler kanununa rağmen sadece     İslam ( Sünni anlayışın hakim olduğu bir İslam )    Alevi tekkelerinin kapatılması,Devletin Dini ; İslam ve Hanefilik anlayışı ,   yasalarla imam  ve hatiplerin yasal statü ile devletin  resmi dinini ifşa etmeleri,  maaşlı Din adamlarının peydahlanmasına zemin hazırlanması ve   bu kararlara karşı sesini çıkartanların tekrardan Osmanlı döneminde olduğu gibi  mahkemelerde süründürülmesi,  faili meçhule gitmeleri, Sürgün hayatı yaşatılması, ibadethanelerinin müzeye dönüştürülmesi  Tenzil harekatı ve sonuçta da 1937-1938 li yıllar o malum olaylar ( burada yukarıda da belirttiğim gibi yeterli ve aydınlatıcı belgeler olmadığı için erklerin istedikleri kadarı ile yetinen yazarlar çizerler ve araştırmacılar yorum ve fikir üreterek bu kanılarını sağlamlaştırma yoluna gitmişlerdir.,yani Dersim katliamının Perde arkası, Atatürk ün hastalık nekahat dönemi, ve Yatalak oluşu, İnönü ve  Rauf Orbay ın Abdullah Alpdoğan ın, Cemal Şener in, özellikle de ihsan Sabri Çağlayangil in tutum ve davranışları, çok ama çok önemli yer tutmaktadır. ( doğrudur,yanlıştır …..!  )  ama gerçek olan bir şey var oda ölen öldürülen 17.000 insan, tecrit edilen binlerce Çocuk,aile, yok sayılan ibadethaneler ve inançlar. Ve halen gündelik hayatta karşılaşılan yakmalar, öldürülmeler,inkarlar.. 

Cumhuriyetin kurulduğu  yıldan itibaren (1924 Anayasasının kabulü ile birlikte ) Katliamsa katliam, öldürme ise öldürme, idamsa idam, soy kırım ise soy kırım,asimilasyon ise asimilasyon, sürgün ise sürgün, tecrit ise tecrit her ne ararsanız var bu tarih süzgeci içerisinde, bu tarih aralığı Atatürk dönemi içinde geçerlidir,kimse kendi kendini kandırmaya kalkmasın.

Ama  Demokratik Cumhuriyet fikri ve rejimi  Batı dünyası  için küçük ama Osmanlı katliamlarından kurtulan öteki halklar için özellikle de Alevi-Kızılbaş halkı için Büyük bir adımdır.

DEMOKRATİK CUMHURİYET yönetimi nin getirdiği ( çok kısa bir zaman dilimi bile olsa…! ) alışkanlık  Mustafa Kemal ATATÜRK Sevdasını oluşturmuştur.. 

Bu sürecin çok devam edeceğini pek sanmıyorum ….!

Çünkü , her zaman söylediğim ve iddia ettiğimi yine tekrarlıyorum hiçbir devlet kendi geleceği için kayıtlarını tarafsız ve gerçekçi olarak tutmaz.

Bu nedenle inandırıcılığı da yoktur, bunun için  dönemin tutanakları yerine yaşayanların anılarına, kayıtlarına, ve Devletin gizli arşivlerine inime,inceleme araştırma yapılması ve bununda  tarafsız gözlemci yada tüm tarafların birlikte olabilecekleri bir komisyonlarla bu çalışmaların yürütülmesi gerekir ki sonuç daha net daha şeffaf ve  Celladına aşık bir halk, bir inanç olmasın, yada gerçek bir demokratı,sevgiden saygıdan mahrum bırakmayalım. 

Ama şunu da söylemeden geçmek istemiyorum, Bu araştırma ve incelemelerin Sadece Atatürk dönemi ile sınırlı olması hem ahlaki hem de etik olmaz, bu nedenle  Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan halihazırda  mevcut tüm yöneticilerle ilgili liderlerle ilgili Barış ve Demokrasi    havariliği yada Milli birlik ve Beraberlik hikayelerini söyleyenlerle ilgili de ne varsa  kirli çamaşırların temizlenmesi noktasında açılması gerekirdi, tarafsız ilkesine, insan hak ve Hürriyetine, Adalete,. Hukukun üstünlüğüne ve Özelliklede Geleceğimiz olan Çocuklarımıza bırakmayı düşündüğümüz YAŞANILASI ,ÖZGÜR,DEMOKRATİK BİR DÜNYA İÇİN….   Aşkı muhabbetlerimle…….. 

Sürçü Lisan etti isem af ola……… 

NOT  ; Çok fazla ayrıntılara girmem gerektiği kanatinde olmadığım için sadece madalyonun iki yönünü görebilmek adına karaladım,ama asıl olan yukarıda da belirttiğim gibi  gizli arşivler,hatıralar,tutanaklar ve tarafsız komisyonlardır. Bu işi yapması gerekenler