Memleketimde insandan çok ne var?

Bir baba ölmüş, bir ocak sönmüş kimin umurunda!

Dün sabah saatlerinde Bahçelievler’de yıkımı yapılan bir binanın çöktüğünü ve altında işçilerin kaldığını duyar duymaz olay yerine yetişmiştim. Saat 9 civarıydı. Olay yerine iki ambulans, iki itfaiye aracı, bir kepçe gelmiş, polis çevrede güvenlik önlemi almıştı. Çöküntü altında iki kişinin olduğunu öğrendiğimizde itfaiye ekipleri çekine çekine çökmüş binaya merdiven uzatmaya çalışıyordu. Bir süre sonra DSİ’nin de bir iş makinesi olay yerine geldi.

Olayın meydana geliş şekline baktığımda konunun bir yıkım değil, kıyım olduğunu düşündüm. Gerçekten de yeterli iş güvenliği önlemi alınmadan, teknik bilgi ve beceriye sahip olmayan insanların eline balyozu verip binayı yıkın demek yıkım değil, kıyımdı. Cana kıymaktan başka bir şey değildi.

Enkaz aldında kalan iki kişiye ulaşmaya çalışan kişiler itfaiye eriydi. Asıl işleri yangın söndürmek olan itfaiyeciler, uzun süre enkaz üzerinde dolaşıp durdu. Ellerinde telsiz, kulaklarında kulaklık yoktu. Meydana gelen krizi yöneten bir kişi de yoktu. Her personel bir diğerine avazı çıktığı kadar bağırarak sesini ulaştırmaya çalışıyor, kargaşa arasında kimin ne yapmaya çalıştığı anlaşılamıyordu. Zaten saatlerce pek bir şey de yapamadılar. Diyarbakır’dan arama kurtarma ekibi çağrıldı. Dedektör köpek istendi.  Sabah saat 8 civarında meydana gelen olayda bir kişi enkaz altında kalmıştı ki, cesedine ancak saat 15.00 sularında ulaşıldı. Tam 7 saat sonra enkaz altından cansız bir beden çıkarıldı!

Eline aldığı balyozla beton kırıp evine ekmek götürme derdinde olan bir fakir, kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan binaya kurban edildi! Büyükşehir olmuş Urfa’da ciddi bir arama kurtarma ekibinin olmadığına mı yanalım, bir ocağın sönmesine mi?

Hayatını kaybeden 26 yaşındaki Mehmet Almas’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Ölen öldüğüyle kalacak, o binanın yerine yenisi inşa edilecek ve yeni hayatlar kurulacak!

Doğanın kanunu bu mu?

Yaklaşık 20 yıl önce Emniyet Caddesi’nde tamamlanmak üzere olan bir bina boya yapımı esnasında çökmüş, içinde iki arkadaşım, komşum hayatını kaybetmişti. Murat ve Selami kardeşler enkaz altında kalıp hayatını kaybetmiş, büyük kardeş Halil ise yaralı olarak kurtulmuştu. Boyacılık yaparken çürük bir inşaatın temeline kanları döküldü. O bina daha sonra yıkılıp yeniden yapıldı. Şimdi önünden her geçtiğimde o hadise gözümün önüne gelir.

Aradan yıllar geçti. Depremler yaşandı, mevzuatlar değişti. Yapım yönetmeliği gibi, yıkım yönetmelikleri de değişti. Ama kim uygular? Bir miktar inşaat tecrübem ve gazetecilik deneyimimle dün Bahçelievler’de yıkılan binaya baktığımda şunları tespit ettim.

O bina yaklaşık 40-50 yaşındaydı. O dönem binalar inşa edilirken kolonlar şimdikinden çok ince tutulurdu. Kolonlar döküldükten sonra duvar örülür, duvar üzerine kiriş ve tabliye betonu dökülürdü. Doğal olarak binanın beton yükünün büyük kısmı duvarlar üzerine yüklenirdi.

Dün yıkımı yapılan binada bu yapım tekniği gözardı edilmiş olacak ki, ellerine balyoz verilen işçilere önce briket duvarların yıkılması talimatı verilmişti. İşçiler duvarları yıkıp indirdikten sonra üst kata çıkıp tabliye betonunu balyozlamaya başlayarak yıkımı gerçekleştiriyorlardı. İşte işin en büyük hatası buradaydı. Yükün bindiği duvarlar yıkıldıktan sonra ortaya çıkan cılız kolonlar koca binayı taşımaya yetmiyordu. Dün yaşanan olay da bu şekilde gerçekleşmişti. Alt katta duvarları yıkmaya devam eden işçilerin üzerine üst tabliyeler çökmüştü.

Bir can gitti, bir yuva yıkıldı. Sorumlusu kimse hesabını verir diyecek olursanız, Marmara depreminde ölen binlerce insanın canının hesabını kim verdi? Hiç kimse? İnşa ettiği binadan sağ çıkmayan meşhur müteahhit Veli G. bile berat etti.

Aslında sorumlu aramaya da ek gerek yok. Ülkede yapım işinden kim sorumlu ise yıkım işinden de o sorumludur. Daha iki yıl önce Korukent’te sakat olduğu için yıkılan bir bina vardı. On katlı bu bina yıkılırken son derece modern bir teknik kullanıldı, tek kişinin burnu bile kanamadan iş tamamlandı. Demek ki, kamu isteyince işi en iyi şekilde yapma becerisi ve tekniğine sahip. O halde zavallı insanların eline balyoz verip “yıkın” talimatını verenleri denetleyen, yıkım işini belli bir kural ve kaideye göre düzenleyen kamu kuruluşu bu işte niye ihmalkâr davranmıştır?

Kentsel dönüşüm programı kapsamında her gün birkaç binanın yıkımına başlanırken, yıkım işini neden kimse denetlemez, gariban amelenin balyozuna teslim edilir!

İnşaat ve yapım işleri hakkında yazılacak, eleştirilecek öyle çok konu var ki, ne benim yazmaya ne de vatandaşın okumaya takati yok.

Dünkü olaya sebep olan yıkım değil, kıyımdır. Olay, insan kıyımıdır. Göz göre göre insanları ölümün kucağına atmaktır.

Sebep olan kebap ola!