Nenem de dedem gibi çok güzel Türkçe konuşurdu. Köyde kaldığım zamanlarda köye sağlık memurları gelip göz taraması yapardı. Nenem gözlerine damla damlatır, memurların verdiği göz merhemini alıp bulunmaz bir ilaç gibi koynundakı çıkınında saklardı. Köyün kadınları sağlık memurlarının etrafında toplandığında memurların sorduğu soruları nenem köylü kadınlara aktarır, cevaplarını memurlara söylerdi.

Köyde kaldığım zamanlarda gün boyu koşup oynamaktan yorgun düşer, hadi yatalım derdim. Nenem de “Hoca yat demeden yatılmaz, yatsı okunsun yatarız” derdi. Elektriğin olmadığı köyde kış geceleri yatsıyı beklemek çok zordu. Akşam yemeği gün henüz batarken, akşam ezanından sonra yenir, yatsıdan sonra ise yatılırdı. Yatsıda uyuyunca da sabah erkenden uyanılırdı. Köyde geçen çocukluk dönemimde sabah güneş doğduktan sonra uyandığımı hatırlamam. Dedem sabah ezanından sonra uyanır namazını kılarken, nenemin uyanması daha erkendi. Akşam erken uyuduğum için bazı geceler uykum kaçar, yatakta sabah olmasını beklerdim. Yatakta sabah olmasını beklerken dedemin kucağından çıkıp, diğer tarafta yatan nenemin kucağına gitmek isterdim. Bu isteğime çoğu zaman ulaşsam da bazen nenemi yatağında bulamazdım. O henüz sabah ezanı okunmadan uyanır, lambayı yakar, hamur yoğurur üzerini örterdi. Sabah namazı vakti girince namazını kılar, uzun uzun dua eder tespih çekerdi. Bazen ben de kendisine katılırdım. Hamur yoğururken yanına gittiğimde “Uy kurbane, niye kalkti. Bi yeri mı argi” derdi. Ben de “Yok, öyle uyandım” deyip gidip yanına otururdum. O da hamuru yoğururken su dökmem için yardım etmemi isterdi. Hamurunu yoğurup, üstünü örtüp uzun uzun namaza başladığında beklemekten tekrar uykum gelince gidip nenemin yatağına girip uyurdum. Uyandığımda nenem bir yandan ekmek açıyor, diğer yandan da pişiriyordu. Ocağı yakmak için altına puş denen sapları koyup tutuşturmak için üflerken gözlerinden yaşlar akardı. Ekmek yapması ölene kadar her sabah devam etti. Bıkmadan, usanmadan bunu her sabah yapıyordu. İlk yaptığı ekmekleri gün boyunca ve akşam ıslatılıp yemek için yan odaya seriyor, sabah yenecek olanları ise beyaz bir beze sıkıca sarıp sofraya koyuyordu. Her sabah sofrada böylece sıcak ekmek yeniyordu. Ben uyandığımda ekmeği ya bitmiş, yada son ekmekleri pişirir oluyordu. Beni görünce iki ekmek verip, “Götür bunu ite ver” derdi. En sevdiğim de bu sahneydi. Evin avlusunda köpekleri yoktu. Köpek kapının önünde duruyordu. Yere sürülen tahta kapıyı açıp köpeğe seslenince nerede olursa olsun sesimi duyan köpek havalara uçarak koşa koşa yanıma gelir, kuyruğunu hızla sallayarak etrafımda dönmeye başlar ekmeğini isterdi. İki ekmeği önüne bıkarır, büyük bir iştahla yemesini seyrederdim. Köpek iki sıcak ekmeği birkaç dakika içinde yedikten sonra hemen evin önünden akan dereye gider uzun uzun su içer sonra oturup etrafa bakınır, evin bekçiliğini yapmaya devam ederdi.

Nenem temizliğe çok önem verdiği için eve köpek sokmazdı, köpeğin eve girmesi haram derdi. Köpek avluya girince du du diyerek kovardı. Çarşamba günleri çamaşır yıkamaz, her Cuma kazanların altına odun koyup su kaynatır, banyo yapar, çamaşır yıkar. Beyazları kaynayan su dolu kazana atar bir değnekle çevire çevire kaynatırdı. Çamaşır için sadece sabun kullanırdı. Ama beyazları her zaman bembeyazdı.

Çocuk yaşta büyüklerimizin neler bildiğini, neler yaşadığını, neler gördüğünü bilmiyor, ancak onların anlattıklarını bugün hatırlayıp gelecek nesillere bırakabiliyoruz. Keşke bugünkü aklımız olsaydı da onlara neler neler sorsaydık.

Babam memur olduğu için anne babasına da sağlık hizmeti alabiliyordu. Hasta olunca bize gelirlerdi. Babama doktora gitmeleri gerektiğini söylerlerdi. Babam da çalıştığı Sağlık Müdürlüğü’nden sevk kağıdı çıkartıp, nenemi ve dedemi böylece doktora götürürdü. En çok göz rahatsızlığı için doktora giderlerdi. Son zamanlarda nenem bir de işitme sorunu yaşıyordu. Konuşurken ancak bağıra bağıra onunla konuşuyorduk. Nenem en çok bizim eve gelirdi. Bir kez hasta olarak evimize geldiğinde kalkıp hastaneye gidecek kadar takati yoktu. Babam Dr. Müslüm Sunay’ı alıp eve getirdi. Doktor evde muayene edip, ilaçlarını yazdı. Ama sağlığı hakkında pek iyi şeyler söylememiş olacak ki, annem, babam ve amcalarım büyük bir üzüntü yaşıyordu. İlaçları alındıktan sonra biraz daha iyiydi. Kalkıp yürüyebiliyordu. Akşam otururken yanına gittiğimde “Nene, cani ne isti alım siye” dediğimde, her zaman istediğinden istedi. Sakız. Okula gittiğimizde evden aldığımız harçlıkları nenemiz bizde olduğunda pek harcamak istemezdim. Çünkü nenem sakız ve çekirdek isterdi. Çoğu zaman biz çocuklarda para olmazdı, kendisi para verip isteklerini aldırırdı.