Yüzlerce yıl kullandığı Arap alfabesinden 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen kanunla Latin alfabesine geçen Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemi, aradan geçen 87 yılda bir türlü rayına oturmadı. Alfabenin kullanım şeklinden tutun, harflerin telaffuzuna kadar her yönüyle sorun olarak günümüze kadar geldi.
Arap alfabesi de aslında büyük sıkıntıydı. Noktalama işaretleri yoktu, büyük küçük harfler sorundu, harflerin başta, ortada, sonda yazılışları farklıydı. Yazılış farkından ziyade harfin çıkardığı ses de yerine göre değişiyordu. “Gibi” kelimesini yazarken “g” harfi Arap alfabesinde olmadığı için “Kef –K” kullanılıyordu. Bunun gibi daha çok sorunu vardı Arap alfabesinin.
Latin alfabesine geçişle bu sorunların tümünün aşılacağı umulsa da yine beklentilere cevap verdi denilemez. Bugün bile yumuşak g’nin sorun olduğu, Ka ve Ke’nin anlam karışıklıklarına yol açtığı bilinmektedir.
Latin alfabesine geçiş büyük sorunlara yol açsa da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dehası sayesinde ülke insanı kısa sürede alfabeyi çözdü. Bir  süre eski harf, yeni harf birlikte idare edildi. Ancak yeni harflerin kullanımı kamuda büyük sıkıntı olmaya devam ediyordu. Yüzlerce yıllık kayıtlar Arap alfabesiyle tutulmuştu. Eğitimli insanların çoğu Arap alfabesiyle haşır neşirdi. Batıda eğitim görenler Latin alfabesini çözmüş olarak dönüyor ama uyum sorunu yaşamaya devam ediyordu. Sonuçta Atatürk, Türk Dil Kurumunu kurarak, dil üzerine büyük çabaların ortaya konmasını sağladı. Türkçe kelimelerin kullanılması, Türkçe’nin korunması ve geliştirilmesi için Türk Dil Kurumu bugün dahi faaliyetlerine devam ediyor.
Alfabenin değişmesiyle zaten az sayıda olan okur yazar oranı bir anda yok sayılacak duruma geldi. Çocuklar Latin alfabesi, babalar, dedeler Arap alfabesi kullanıyor, iki taraf birbirinin yazdığını çözemiyordu. Okulların yeni yazı ile eğitim sistemine başlaması, alfabenin kolay ve anlaşılır olması bu sorunu kısa sürede ortadan kaldırması beklense de beklenen olmadı.
Çoğu kişi bilmese de Arap alfabesi 90’lı yıllara kadar kamuda bile kullanılmaya devam etti. Kayıt cihazları ve bilgisayar sistemleri olmadığı için TBMM zabıt kayıtlarını 80’li yılların sonlarına kadar Arap alfabesiyle yazıldı. Bizim çocukluğumuzda gördüğümüz dedelerimizin, nenelerimizin defter halindeki nüfus cüzdanları bile Arap alfabesiyle yazılıydı.
Eğitimde sistem kurmak bir yana, 2015 yılına geldiğimiz bugünlerde bile alfabenin ne şekilde kullanılacağına tam anlamda karar verilemedi. 2004-2005 eğitim öğretim döneminde eğik el yazısı karakterini öğrencilere öğretmeye çalışan sistemin çökmüş olduğu on yıl sonra fark edildi. Öyle ki, bu yazı karakterini kullanmaya çalışan çocukların büyük bölümü kendi yazdığı yazıyı okuyamaz şekilde okullarından mezun oldular.
Milli Eğitim Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde öğretmenlere gönderdiği bir ankette eğik el yazısıyla mı, normal dik yazıyla mı devam edilmesine karar verebilmek için çalışma başlattı.
İlköğretimde eğik el yazısının öğretilmeye başladığı gün bile bu sistemin çökmüş vaziyette doğduğunu aklı başında olan herkes söylese de Milli Eğitim bu inadında on yıl diretti. On yılda yazdığını okuyamayan milyonlarca genç yetişti ki, bugün sistemde bir hata olduğu düşünülür hale geldi.
Aslında eğitim sistemimizin tek sorunu alfabenin nasıl kullanılacağı da değil. Milli Eğitim, bir gün bunun da farkına varıp ne yapılması gerektiğini sorgulayacak mı diye merak ediyoruz.
Dün gazetede oturmuş bu yazıyı hazırlarken 2005 yılında ilkokula başlamış bir gencimiz yanımdaydı. Lise 1. sınıfa başlayacağı yerde okulu bırakıp çalışmak istemiş. Gazetede çay işlerine bakarak hayatla tanışmaya başlamış. Elinde akıllı telefonu ha bire oynuyor. Terbiyeli de biri. Yanıma çağırıp eline bir parça kağıt ve kalem verdim. 2015’ten 1926’yı çıkarmasını istedim. Eline alıp yazdı, çizdi. Sonucu önce 1999 sonra 1929 olarak çıkardı. Sağlamasını yapmasını istedim, sağlamanın ne olduğunu bilmiyordu. Sonuç doğru mu diye sordum. Hangisi doğru dediğimde 1929’da karar kıldı. Soruyu bir de para hesabı üzerinden yapmasını istedim. Cebinde 2015 lira var, 1926 lirasını bana verirsen kaç liran kalır dedim. Kafasından hesaplayamadı, eline kağıdı alıp tekrar hesaplayınca 1929 kalır dedi. Tamam dedim. Yanımdan ayrılıp diğer tarafa gidince cebinden telefonunu çıkardı. Hesap makinesine girerek işlemi yapınca sonucu gördü.
Konu sadece bu delikanlı değil. Bunun gibi milyonlarcası. İlkokulu, ortaokulu bitirip hala okuma yazmayı çözemeyen, dört işlemi yapmasını bilmeyen bir nesil yetişiyor.
Aynı okullarda eğitim görüp son derece iyi yazıp okuyan, eskinin lise mezunlarının bilmediği soruları çözen çocuklar bile var. Ancak onlar bizimki gibilerin yanında parmakla sayılacak kadar azlar.
Harf inkılabının üzerinden 87 yıl geçmesine rağmen eğitim sisteminin düzene oturmadığı bir ülkeden bahsediyoruz. Bu ülke Afrika kıtasının bir ucunda değil. Asya ve Avrupa’nın ortasında, medeniyetlerin beşiği olan bir yerde.
Eğitim sisteminin çökmüş olduğu ülkenin bir şehri de Urfa.
Eğitim başarı sıralamasında en son sırayı alan ilin Milli Eğitim’i ne düşünür bilemeyiz. Ama bilinen bir şey var ki, onların da ayın 15’ini bekleyen memurdan öteye gitmediği.
Allah sonumuzu hayr etsin diyeceğim de, biz bir şey yapmasak Allah’tan da hiçbir şey beklemeye hakkımız yok.