Gelelim banka kredisiyle ev alma konusuna. Banka kredisiyle ev almak faiz olduğu için haram, katılım bankasıyla ev almak ise caizdir diyen zihniyetin oyununa. Katılım bankası denen sistem, “biz ticaret yapıyoruz, evi satandan alıp alana biz satıyoruz” diyor. Tamamen kağıt üzerinde gerçekleşen bir olaydan başkası değil bu. Diğer bankalar da evi ipotek edip, verdiği kredi geri ödenene kadar ipoteği çözmüyor. Para aynı para ama katılım bankasındaki adı helal konmuş bir “hile”den başkası değil. Adı da “hile-i şer’i”. Üstelik bu hileli işin meblağı, faizci denen bankanın da çok üstünde. Anlayacağın, hileli ticaretin hesabı da hileli. İkisi de sermayesini kullanarak gelir elde etmekten başka bir iş yapmıyor.

İnsanların devesinin çöktüğü yere evini yapma hürriyetine sahip olduğu, arzın sahibinin sadece Allah olduğu dönemde yaşanmış yapılan ictihatları, günümüzle nasıl örtüştürürsünüz?

Hayatını düzene koyarken dinini referans alıp, faiz haramdır diyerek on yılda 177 bin TL’yi mülk sahiplerine yediren sisteme inanan, Allah ile Allah’ın ayetleriyle aldatan bir sömürü düzenininin çarkına girmiş kişiden başkası olamaz. İşi hile ile çözmek yerine, Allah’ın defalarca kullanın diye uyardığı akılla çözmek kimin işine gelmez?

Faiz konusu, kredi konusu günümüz kural ve şartları gözönüne alınarak dini açıdan yeniden yorumlanmaya, ictihad edilmeye muhtaç bir konudur.

Faiz, hak ve adalete uygun olmadığı için reddedilmiştir. Çünkü faiz, haksız kazanç ve zulüm sebebidir. Şimdi yorumlayın bakalım, TOKİ’den aldığı eve 10 yılda 160 bin TL ödeyerek mülk sahibi olan mı zulme uğramıştır, kirada oturuduğu eve 10 yılda 177 bin TL ödeyen mi zulme uğramıştır?

Konunun çözümünü günümüz din otoritelerinden beklemek de nafiledir.

Geçmişte, Urfa’da dini konularda fetva veren bir topluluğun içinde bulunmuştum. İki kişi de aralarındaki bir ticari konuda anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Adamın biri Urfa’da şahin kuşlarını avlayacak, Suriye’deki ortağına gönderecekmiş. Suriye’deki ortağı da kendisine ulaştırılan şahinleri satacak ortağıyla elde ettiği geliri paylaşacakmış. Bunun için Urfa’daki ortağına bir araba da almış. Aldı verdi içinde anlaşmazlığa düşmüşler ve çözüm için “şeriat ne derse o olsun” diyerek fetva almaya gelmişlerdi. Fetvacılar konuyu anlamaya çalıştıktan sonra bir çözüm üretip, anlaşmazlık hakkında hükümlerini açıkladılar ve adamlar bu hükmü öğrendikten sonra çıktı gitti. Ama dikkatimi çeken bir şey oldu ki, fetvacılar kuş avlayıp satmanın dinen caiz olmadığını, yaptıkları işin haram olduğunu bu insanlara anlatmadılar. Böyle birşeye hükmetmediler, hükmedemediler! Çünkü referansları olan yüzlerce yıl önce ictihad edilmiş kaynaklarına göre avcılık serbestti. Kuş avlayıp satmak caiz görülüyordu. Kur’an’da avcılık haram kılınmamıştır. Peki bugün öyle mi? Nesli tükenmek üzere olan, Yaratıcı’nın mucizelerinden biri olan “Şahin” gibi bir kuşu doğup büyüdüğü topraklardan, yavrularından, topluluğundan, toprağından koparıp ticari bir mal haline getirmek helal sayılabilir mi? Meşru sayılabilir mi? Keklik avlamak da dinen helaldır. Ama doğada avlanacak keklik kalmayınca, ekosistemin nasıl bozulduğunu, zararlı hayvanların nasıl çoğaldığını, zararlılarla mücadelede keklik yerine zehir kullanımının yaygınlaşmaya başlamasıyla insanların başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklarla tanıştığını biliyoruz. Keklik avlamanın sonu, insanları kanser etmeye vardırıyorsa buna hâlâ helaldir diyebilir miyiz?

Kur’an’ın helal/haram konusundaki temel prensibi, insanlığa verdiği fayda/zarar ile doğru orantılıdır. Bir şey faydalı ise helal, zararlı ise haram olmuştur. Kuş avlamak, beslenme açısından helal sayılsa da, insanlığa ve doğal hayata verdiği zararla günümüzde artık haram statüsündedir.

“Allah avcılığı helal kılmış iken, sen nasıl kuş avlamak haramdır dersin” diyenler olacak. “Allah’ın helal kıldığına haram, haram kıldığına helal diyen dinden çıkmıştır” diyenler olacak.

Alkol de haram!

Müslümanlara şarap içmek haramdır emri geldikten sonra Hz. Ali “Parmağıma içki değse kolumu keserim” demiş, müctehidler alkolün zerresini de haram saymışlar. Şimdilerde eski ictihadlara göre hüküm verenler ve alkol haramdır diyenler, ameliyat masalarına yatıp alkolle yıkandıklarının farkında değiller mi? Vücutlarına zerkedilen ilaçların içinde alkol bulunduğunu bilmiyorlar mı? Kullandıkları ilaçların bir çoğunda domuzdan elde edilmiş maddeler, alkol ve uyuşturucu dedikleri maddelerle imal edildiğinin farkında değiller mi? Son yıllara kadar çoğu mütedeyyin müslümanların kullandığı insülinlerin tamamı domuz pankreasından elde ediliyordu. Farkındalar ve buna zaruret diyorlar.

Zaruret halinde domuz da alkol de caiz oluyorsa faiz neden caiz olmasın?

Kaldı ki günümüz ekonomi sisteminde adına para denen kağıt bile artık ortada yoktur. Sadece bilgisayar ekranlarında değişen rakamlar vardır. Bankadan aldığınız kredinin karşılığı bilgisayar ekranında görünen rakamlardır. Adam her ay mülk sahibine 1000 TL  kira ödesin, ömür boyu kira ödesin ama banka faizine bulaşmasın! Adam 10 yılda kiraya ödediği paranın daha azını bankaya yada TOKİ’ye ödeyip ev sahibi olacak bunun önüne hangi mantıkla geçiyorsunuz?

O halde günümüzdeki ticari alışverişlerdeki faiz de bir zaruretten doğmaktadır. Konu mutlaka yeniden değerlendirilmelidir. Sadece faiz değil, hayatı ilgilendiren her konu yeniden ele alınmaya muhtaçtır.

Günümüz çağdaş alimleri alışverişteki vade farkının, krediyle ev almanın caiz olduğu yönünde görüşlerini açıklamış olsa da, toplumun çok büyük bir kesimi hala katı bir sömürgeci din anlayışının etkisinden kurtulabilmiş değil.

Son olarak, faiz helaldir diye bir sapıklığa düşmüş olduğumuz anlaşılmasın diyorum. Faiz de, fayda/zarar ekseninde zor durumda olan bir kişiyi refaha kavuşturabiliyorsa belirlenmiş kurallar çerçevesinde kullanılabilir diyorum.

Sahi, araçla kırmızı ışıkta beklemeyip geçmek haram mı helal mi?