Fakirliği tanımlamak gerekirse, yaşamı sürdürebilmek için gerekli olan asgari gelir düzeyi olarak açıklayabiliriz. Yani, yaşamını en alt düzeyde sürdürebilmeyi becerecek kadar gelire sahip olanlara fakir deniyor. Yaşamı sürdürebilmek için gıdanın dışında, barınma, eğitim, giyinme gibi gereksinimler var. Bunları da hesaba katınca toplumun çok büyük bir kesiminin fakir olduğu ortaya çıkar.

Türkiye’de yaşayan insanların gelir durumlarını inceleyen Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, haritanın doğusundan batısına gidildikçe yoksulluk durumu azalma gösteriyor. Yıllık ortalama hane halkı kullanılabilir ferk gelirinin en düşük olduğu iller Mardin, Batman, Şırnak, Siirt olarak belirlenmiş. Bu illerde ortalama yıllık gelir 7 bin 233 TL, Şanlıurfa ve Diyarbakır’da ise yıllık ortalama gelir 7 bin 570 TL olarak açıklanmış.

Yine aynı kurumun verilerine göre Şubat 2015 fiyatlarına göre yapılan hesaplamada, çalışan tekkişinin yoksulluksınırı 2 bin 61 TL olarak hesaplanmış. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 4 bin 182 TL olarak belirlenmiş.

Dört kişilik ailenin asgari geçim haddi demek, fakirlik sınırı demektir. Eğer bir eve aylık 4 bin 182 TL girecek olsa, yıllık 50 bin 184 TL olur ki, bu rakam dört kişilik bir aileyi yoksulluk sınırında yaşatacak bir tutardır.

Devletin kurumu yoksulluk sınırını 4 bin 182 TL olarak açıklarken, asgari ücretin 1300 TL olarak müjdelenmesi hangi akla hizmettir o da ayrı bir konu.

Anlayacağınız ücretli çalışılarak yoksulluk sınırının üzerine çıkılabilmesi, kendinden çalmanın dışında mümkün değil. Yoksulluk sınırının üstüne çıkıp, ortalama gelir düzeyine sahip olmak isteyen fakirler mutlaka çalmak zorunda. Boğazından çalmak zorunda, giyeceğinden çalmak zorunda, içeceğinden çalmak zorunda. Kısacası, hayatından çalmak zorunda.

Şimdi gelelim fakirlerin ayakta durabilmek için uyguladıkları ekonomik önlemlere.

Fakir için en önemli tasarruf kaynağı pek doğru olmasa da et tüketmemektir. Çünkü en pahalı yiyecek ettir. Et yerine sebze ve bakliyata yüklenilmelidir diye düşünür. Oysa fakirin doktora, ilaca ödediği para, ete ödediği paradan çok fazladır. Et yiyecek olsa birçok hastalıktan kurtulacaktır.

Çarşı pazardaki alışverişlerde zengin ve fakir ayrımı kesin bir çizgiyle kendini belli etmektedir. Semt pazarlarında sabahın ilk saatlerinde kurulmaya başlayan pazarlara öğlen saatlerine kadar parasını yemekten çekinmeyen zenginler faydalanır. Satıcının en üst fiyattan satmaya başladığı ürünler, en iyileridir. Öğleden sonraya kadar üst tabaka alışverişini yapıp pazarlardan çekilmeye başlarken yerini yavaş yavaş orta ve alt gelir gurubuna bırakır. Saatler geçtikte fiyatlar düşer. Sabah 2-3 TL’den satılan ürün, akşam saatlerinde 1 TL’nin de altına düşer. Akşam saatleri, fakirin saatidir. Zengin ve orta gelir gurubunun en iyilerini seçip aldıklarından arda kalan kötü ürünlerin arasından bozuklar, ezikler seçilerek içinde kalan sağlam ürünler aranmaya başlar. Fakirler böylece evlerine bolbol sebze meyve götürme imkanına kavuşmuş olurlar.

Fakirin hayatta kalabilek için başlıca prensiplerinden biri para harcamayı minimum seviyeye düşürmektir. En kötü ev kirasının 500 TL olduğu Urfa’da hayatta kalmaya çalışan fakirler, mucizeler yaratmak zorundadır. Büyük çocuğun giydiği eskiyince küçüğe geçer. Hatta komşu ve akrabalardan kullanımayan giyecekler toplanır kullanılır. Fakirin yazlık, kışlık diye giysi ayrımı da pek olmaz. Yazın ince, kışın kalın giymesi yeterlidir.

Fakirliğin hallerini yazmaya dediğim gibi bu köşe yetmez. Geçmiş yıllarda paylaştığım bir yazıma, “Dedemin tasarruf tedbirleri” adını vermiş ve fakir bir insanın daha az para harcamak ve tasarruf edebilmek için yaptıklarını uzun uzun anlatmıştım.

Bu yazıyı okuyup da dedemin tasarruf tedbirlerini merak eden olursa yeniden paylaşırız.

Allah fakirin yardımcısı olsun.