“Arap Baharı” adıyla başlayıp “Arap Cehennemi”ne dönen Ortadoğu’yu altı yıldır izliyoruz. İzlemekle kalmadık, “Arap Cehennemi”nin içinde kendimizi bulduk.

Haritaları değiştirmeye kalkanların pis oyunlarının bir perdesiydi gördüklerimiz.

Milyonlarca insan mağdur, milyonlarca insan ölü, milyonlarca insan sonunun ne olacağından habersiz savruluyor.

Bir de bizdeki Amerikan patentli İslamcıların Suriye telaşları var ki cehenneme odun taşıyan nitelikte.

“Halep düşmüş!” diye kan ağlayıp, kara bağlıyorlar”

Halep nereye düşmüş?

Suriye’nin meşru yönetimi Halep’i işgalcilerden alınca “Halep düşmüş” demek, Amerikan-İngiliz planının yönettiği kadere razı olmuşların ifadesinden başkası olabilir mi?

Daha düne kadar Beşşar Esad en samimi “dostumuz” değil miydi?

Cumhurbaşkanımız Esad’a “kardeşim” diye hitap etmiyor muydu?

Daha düne kadar Suriye ile sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi işbirliğimiz zirveye çıkmamış mıydı?

Daha düne kadar arabasına atlayan Urfalılar akşam yemeğini Lazkiye limanındaki gösterişli restoranlarda yiyip geri dönmüyor muydu?

Halep’ten Şam’a, Rakka’dan Telabyad’a kadar Türkiye’deki akrabalarıyla insanlar pasaportsuz, vizesiz gidip gelmiyor muydu?

Daha düne kadar bölgenin en büyük ticareti Suriye’ye olmuyor muydu?

Henüz 5-6 yıl önce Suriye ile aramızdaki sınırı kaldırmayı, mayınlı alanları temizleyip organik tarım yapmayı planlayan biz değil miydik?

Ne oldu da “Beşşar Esad”, “Zalim Esed” oluverdi?

Daha düne kadar dikenli teller arkasından el sallayıp, bağrımıza basmak isterken can ciğer olduğumuz Suriyeliler bugün şehirlerimizde istenmeyen “mülteciler” oldu?

Hepsi bir kirli oyunun ustaca tezgahlanmış senaryosundan başka bir şey değil.

“Halep düştü!” diyerek üzülenler, “Türkiye düşmedi” diye de üzülenlerdir.

Neticede ortadoğuyu “Arap Cehennemi”ne dönüştürenlerle, 15 Temmuz’da Türkiye’yi karanlığa gömmek isteyenler aynı merkezden yönetilmiyor mu?

Türkiye’de rejim değişikliği konuşulur, başkanlık sistemi tartışılırken “buna halk karar verir” diyenler, Suriye’deki rejim değişikliği talebinde demokrasi yerine şiddeti desteklerken hangi mantığa sığınıyorlar acaba?

Bugün, “Halep düştü” diyerek üzüntüsünü beyan edenler, dün de Türkiye’de “çözüm süreci”nin en büyük destekçileriydi. Çözüm süreci denen garabetle güç bulan, hendek kazan, mayın döşeyen, mühimmat yığan hainlere bugün tek kelime söyleyemiyorlar. Öyle sanılır ki, PKK’nın hendeklerle işgal hareketi başlattığı doğu kentlerimize devlet girip temizlik yaptığında da ağlıyorlardı bunlar. Gizliden gizliye “Sur düştü!”, “Nusaybin düştü!”, “Lice düştü!” diye dizlerini dövüyorlardı.

Unutulmamalı ki, Suriye’de bir devlet vardır.

Osmanlı İmparatorluğundan 1918 yılında koparak Fransa sömürgesi olan Suriye, 400 sene Osmanlı idaresinde kalmıştı. 1946’da bağımsızlığını ilan eden Suriye, 1970 yılından bu yana Esad ailesi tarafından yönetilmektedir.

Asıl işin perde arkasında ise enerjinin, diğer adıyla petrolün yattığını bilmeyen var mı?

“Halep düştü!” diyerek üzülenler, Halep Suriye’deki yönetim karşıtları tarafından işgal edilip “kurtarıldığında!” ne olacağını biliyorlar mı?

Halep düştü diyerek dizinizi döveceğinize, Arap cehenneminde yanan zavallı insanlara acıyın.

Suriye’yi cehenneme çevirenlerin yanında yer almaktan vazgeçin.

Allah, Suriye’deki zavallı insanların yar ve yardımcısı olsun diye dua edin.

Halep düşmedi.

Halep, Suriye’nin meşru yönetimi tarafından kurtarıldı.

Tabi beyinleri Amerikan İslamı ile yıkanmışlar bunu anlamaz.

Çünkü televizyon ekranlarında sadece Amerikan senaryolarını izlerler.

Gözlerini açsalar, Halep’te sokağa dökülüp işgalden kurtuluşu kutlayan yüz binlerce Halepli’nin kutlamalarını görecekler.

Halep sokakları, iki gündür kadın, erkek, çoluk çocuk binlerce insanın sevinç gösterileriyle inliyor.

Ama göremiyorlar.

Çünkü sadece kanlı senaryonun sahiplerinin ekranlarına gözlerini dikmişler.