Fransız yazar Henore de Balzac, romanlarında yarattığı sahte kahramanları gerçek sanacak kadar hayal dünyasında yaşıyordu. Gerçekçilik akımının öncü ismi olan Balzac'ın gerçekçiliği öyle boyuttadır ki, kendi söylediği yalana kendisi bile inanacak kadar gerçekçidir. Bir toplantıda arkadaşları şaka yapmak amacıyla, kitaplarında adı geçen kahramanlardan birinin aşağıda onu beklediğini söyleyince Balzac hemen kalkıp üstünü başını düzeltip aşağı inmek istemiştir. Balzac'ın kitaplarında yaşattığı kahramanları tasviri, inanılmaz hatta ürkütücü boyutlardadır.

Balzac'ın 1946'da yazdığı "Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti" adlı romanın kahramanı "Küçük Fare"nin aşık olduğu Lucia'nın ailesi, oğullarını zengin ve soylu biriyle evlendirip "sınıf atlatma" düşüncesindeyken, karşılarına bir fahişenin çıkmıştı. Sınıf atlamanın başlıca kriterlerinden birinin evlilik olduğu sistem bu şekilde işliyordu.

Günümüzde de insanlar sınıf atlama olayının en basit yolunun zengin biriyle evlenmek olduğunun bilincindeler. Fakir kızlar zengin koca, fakir erkekler zengin kız bulma derdinde.

Toplumun sınıf atlama derdi her dönemde olmuş. Kökeni Hindu kültürüne dayanan sınıflama, Kast Sistemi olarak bilinir. Kast sisteminde dört ana tabaka vardır. Birincisi en üstte yer alan din kesimidir. Brahmanlar olarak adlandırılan entellektüel tabaka, kutsal yazıtları yorumlayan bilgin ve rahiplerden oluşur.

Ardından gelen askerler, prensler, ülkenin üst düzey memurlarının oluşturuduğu kesim, daha sonrasında tüccarlar, toprak sahipleri ve çiftçiler, en altta ise işçiler ve köleler yer alır. Bu sistemde bireylerin statüsünü içinde doğdukları sistem belirler. Bir köleden olan çocuk ebediyen köle, bir askerden doğan hep askerdir.

Değiştirilemez bir devlet sistemi olarak kurulmasa da günümüzde bir çok ülkenin ve toplumumuzun sistemi de kast sistemini temel alır. Hindu Kast Sistemi'nde Brahmanlar kendilerini "saf soy", diğerlerini ise "karışık" olarak kabul eder. Bu düşünce, Avrupa Hıristiyan toplumunda da Asya İslam toplumunda da farklı şekilde kendini belli eder. Günümüz İslam toplumundaki "şeyhlik", "seyyitlik", "şeriflik" gibi doğuştan gelen statüler de bu düşüncenin tezahüründen başkası değildir.

Günümüz sosyal yaşamında kast sistemi farkında olunmadan, insan bilinçaltındaki egonun tezahürü olarak kendini belli ediyor ve sınıflandırmalar toplumsal bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Memur ailelerin çocukları genelde memur, asker ailelerin çocukları genelde asker, çiftçi ailelerin çocukları genelde çiftçi olmaya ve sınıf statülerini korumaya devam ediyor. Aslında sınıf dışına çıkmanın olumsuz tarafları da yok değil. Günümüz toplumu en fazla kaosu, binlerce yıllık kültürel yapısıyla köyündeki çiftçilikten, hayvancılıktan koparak asker, öğretmen, din adamı olanların uyumsuzluğundan yaşıyor.

Hindu Kast Sistemi'nde kentte yaşayan kişiler, kendilerini tanıtırken isimleriyle birlikte kastlarının adını da söylerler. Günümüz toplumu da çoğunluğu kırsaldan kente göçmüş insanlardan oluştuğu için, insanlar ilk yakınlaşmalarında ailelerinin, aşiretlerinin veya statüsüyle adını duyurmuş bir yakınlarının adını söyleyerek kendilerini tanıtmaya devam eder. Yakın zamana kadar berberlik mesleğini yapanlara kız vermeyen toplumun bu tutumu, yine aynı Hindu Kast Sistemi'nin kirliler ve temizler diyerek insanları sınıflandırdığı, bulaşıkçılık, berberlik, çöpçülük gibi kirli işler yapanları aşağılamasından başka bir şey değildir.

İnsanları ırk, ekonomik durum ve meslek ayrımına tabi tutarak sınıflara ayıran bu sistemin içinde bir sistem dışı tutulan "parya"lar vardır. Parya, sisteme göre insanlığın en aşağı tabakasında yer alır. Hindu Kast sisteminde sayıları oldukça az olan bu sınıf, günümüz toplumunda aslında en kalabalık sınıftır.

Bireyselleşme akımı ile kişilerin soylarını unutması, sanayileşme ile birlikte mesleklerin ortadan kalkması, askerlik kurumunun sadece parayla savaşan kesimlerden teşekkül ettirilmeye çalışılması, insanları sınıflandıran ekonomik durumun gün geçtikçe daha kötü hale gelmesi "parya" pozisyonundaki sınıfın sayısını hayal edilemeyecek derecede arttırmıştır.

İnsanlık artık zenginler ve fakirler olarak anılan iki sınıftır. Sınıfı belirleyen tek kriter ekonomik durum haline gelmiştir. Bir kişinin parya pozisyonundan çıkıp en üst sınıfa geçmesi, imkanlarını zorlayarak ortaya çıkaracağı büyük bir maddi gelir veya piyangodan büyük ikramiye ile mümkündür.

Bireyler ister kabul etsin, ister etmesin var olan gerçek şu ki, toplumlar her dönemde insanları sınıflandırmaya tabi tutmuşlar ve bundan sonra da sınıflar var olmaya devam edecektir. Bu hayatın gerçeğidir.

Ya hayatın gerçeğini kabul edip, hayatla barışık olarak yaşayacağız ya da Balzac gibi hayallerimizi gerçek sanıp, sahte bir kahramanlığın peşinden koşacağız.