Saçma bir kutsallık adına Balıklıgöl’deki balıkları yememek de günümüze kadar devam eden bir korku olarak devam ediyor. Bugün de diyorum ki, balıklıgöldeki balıkları yemiyorsanız, başka bir yere bir göl yapıp bu balıkları afiyetle yemenin zamanı geldi. Bırakalım Balıklıgöl’deki balıklar turizm adına kutsal olarak yaşamaya devame etsinler. Ama yeni kuracağımız Balıklıgöl bunun üç beş katı büyüklükte olsun, bunun on katı büyüklükte olsun. Bu göldeki üç ırk balık, bu suya adapte olmuş türlerdir. Başka suda yaşamaları güç, belki de imkânsızdır. Gölün suyunu kullanarak onlarca yeni göl yapabilir, buralarda balıkları üretebiliriz. Yeni balıklıgöldeki/balıklı göllerdeki balıkları çoğaltalım, ekonomiye kazandıralım. Urfa’nın mutfağına kazandıralım.

Ve size bir yerde kolay kolay duymayacağınız bir bilgi daha.. Balıklıgöl ile Aynzeliha gölü arasındaki boşluk, 1950 yılı öncesinde evlerle doludur ve evlerin avlusunda, bu gölden beslenen içinde balıkların yüzdüğü akarlı havuzlar vardır. Bu evlerde yaşayanlar da bu balıkları hem yer, hem de gelen kıymetli misafirlerine ikram ederlermiş. Turizm adına bu evler yıkıldıktan sonra kutsal balık hikayeleri de pompalanmaya başlamıştır. İsteyen gidip bu evlerde yaşayan aileleri araştırıp sorsun. Henüz hayattalar.

Dediğim gibi, illa kutsal balığımız olsun, turist çekmeye devam etsin diyorsanız bırakın balıklıgöldeki balıklar birbirini yemeye devam etsin. Boşa giden suyunu başka havuzlara akıtın da orada kutsal olmayan balıklar kendiliğinden zaten yetişecektir. Bu balık oraya giderse orada da kutsaldır yenmez derseniz, o zaman inekleri de yemeyin! İnek inektir, Hindistan’da kutsal olan inek burada da kutsaldır.

Ben 65 yıl önce bu balıkları yiyen, misafirlerine ikram eden olduğunu, benim ve arkadaşlarımın da 1990’lı yıllarda bu balıkları yediğini söylüyorum. Urfa’ya gelen Evliya Çelebi de meşhur Seyahatname adlı eserinde bu husustan bahsediyor. Evliya Çelebi Urfa’ya geldiğinde de halkın balıkları yemekten çekindiğini görüyor ve nedenini soruyor. Öğrendiklerini yazıya aktarıyor ve diyor ki; “Halilullah tekkesinde olan balıkları avlamak yasaktır. Bir defasında adamın biri bu balıklara balık otu döker, balıkların büyük bir kısmı zehirlenip ölür. Kötü iş yapan adam balıkları çantasına koyup evine götürür. Balıkları pişirip yediğinde balıktaki zehir adama geçer. Çocukları ve ailesi ile birlikte zehirlenerek ölür. Bu olay herkesin dilinde söylenmektedir. Ama tekkenin dışındaki balıklar avlanıp yense bir zarar olmaz.”

Ben de bunu anlatıyorum zaten. Bırakın tekkenin içindeki balıklar kutsal olarak kalsın. Biz tekkenin dışına çıkardığımız balıkları yiyelim.

 

BALIKLIGÖLDE AV YASAĞI YOK

Balıklıgöl’deki balıkların kutsal sayılması hikayesi aslında İslam tarihinden çok önceleri de uydurulmuş bir hikayeydi. Milattan önce bölgede var olan Yunan mitolojisi ve değişik inançların öğeleriyle pagan inancı da balıkları kutsal saymıştı. Su kültüyle şekillenen bu inançlarda tapınaklar su kenarlarına yapılmış, akarsular veya yapay göletlerdeki balıklar kutsal sayılmış, avlanmamış, yenilmemiştir. Balıklar sadece özel günlerde din adamlarının törenlerinde yenirmiş.

Ayrıca günümüzde Balıklıgöl’deki balıkların avlanmasını yasaklayan bir kanun da mevcut değil. Yani oltanızı alıp Balıklıgöl’e atsanız, size engel olan güvenlik görevlisi yasal olmayan bir tutum sergilemiş olacaktır. Yasal olmayarak Balıklıgöl’de avlanmak yasak denirse, Aynzeliha gölüne geçebilirsiniz. Orada da avlanmak yasak dense Hz. İbrahim makamı önündeki suya yada Hasan Paşa Cami avlusuna geçerek avlanabilirsiniz. Saçma bir şekilde orası da yasak dense, Gümrük Hanı’na gidip oltanızı atabilirsiniz. Saçmalık Gümrük Hanı’nda da yakanızı bırakmazsa, Çakeri Camii avlusunda akan su sizi bekliyor. Burada da oldukça büyük balıklar var. O da olmasa ve dalaşacağıma çalıyı dolaşayım derseniz Kelleci Çayı’nda da balık bulma ihtimaliniz var. Hadi o da kamusal alan deyip sıkıştırırlarsa Cincıklı Hamam’dan sonra bir ev alın. Avlusunda birkaç taşı kaldırın atından gürül gürül akan suya oltanızı atın. Kısmet oltanıza belki burada takılır.

Olur da Balıklıgöl’den balık avladığınız için belki de tutuklanır hakim karşısına çıkarılırsınız. Kesinlikle hakim sizi serbest bırakacaktır. Çünkü Balıklıgöl’de avlanmanın yasak olduğunu düzenleyen tek kanun Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Amatör Amaçlı Su Ürünleri Avcılığı’nı düzenleyen 2012/66 sayılı tebliğidir. Buna göre de Urfa’daki sularda 1 Nisan – 1 Temmuz tarihleri arasında av yasağı vardır.

Ben gerek Balıklıgöl’deki balıklardan, gerekse Fırat’tan yada deniz balıklarından çokça yediğim için beynim yerinde, aklım sağlığım iyi. Günlerce araştırarak, deliller, kaynaklar ve bizzat testler yaparak bu balıkların veya herhangi başka bir hayvanın kutsal olmadığını ispatlıyor ve balık yememenin sapıklık olduğunu söylüyorum.

Hadi varsayalım ki gerçekten balıklar da Mekke gibi kutsal. Yada Zemzem gibi, yada besmele ile içilen ve Kur’an’da bahsi geçen Eyyüp Peygamber’in şifa bulduğu kuyunun suyu gibi kutsal. O zaman sorarım, Mekke kutsal ama insanlar o şehrin içinde def-i hacet etmiyorlar mı? Kutsal bir şehrin içine edilir mi? Yada Mekke’nin merkezindeki tek su kaynağı olan Zemzem ile insanlar hiç bilmem nerelerini yıkamamışlar mı? Kaldı ki Zemzem kuyusu, çok uzun yıllar Mekke şehrinin tek su kaynağıydı. Bütün Türkiye’nin mataralara doldurup yurdun dört bir yanına götürdüğü, bismillah deyip şifa niyetine içtikleri Eyyüp Peygamber kuyu suyu o caminin tuvaletlerindeki musluklardan akmıyor mu?

İçinden akan tek suyu ve bu suda yüzen balıkları çöl ikliminde yaşayan insanlara bir nimet olarak veren Allah’ın helal kıldığını haram saymak ne büyük cahillik.