Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik, memleketimizdeydi. Toplantılar yaptı, temaslarda bulundu, Urfalılarla buluştu. Sorunları dinleyip eleştirilerde bulundu.
Sayın Bakan’ın Urfa’ya gelişi birkaç gün önceden sabırsızlıkla bekleniyordu. Havaalanındaki karşılamaya gidenlerin ekserisi olmasa da çok büyük kısmı Bakanla yan yana gelerek bir tek fotoğraf karesi çektirebilmek, siyasette bakan olmuş biriyle bir nebze yakınlık kurarak siyasi ve ekonomik rant devşirmek isteyenlerden başkası değildi.
Yüzlerce kişinin saatlerce havaalanında, parti önünde, toplantıların yapıldığı yerlerde, otelde, orada burada çevresinde dönüp durması bakan beyin de hoşuna gidiyor galiba.
Aday gösterilmediği 7 Haziran seçimlerinde havaalanında bir avuç insanın karşıladığı Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik’i, bakan olunca yüzlerce kişi birbirini ezerek karşılamaya gidiyordu.
Bakanla tokalaşmak için uzun uzun kuyruklar oluşuyor, bakan bey de kuyruğun bir ucundan başlayıp, diğer ucuna kadar tüm insanlarla tek tek tokalaşmayı, hepsine gülücük dağıtmayı görev addediyor.
Keşke bir durup teker teker sorsaydı. “İşin gücün yok mu? Saatlerdir burada birbirinizi ezerek neyi bekliyorsunuz, ne istiyorsunuz benden?” deseydi.
Eminim ki, her birisi kendi şahsını ilgilendiren bir işini çözmek, bir adamını işe yerleştirmek, bürokraside tıkanmış işini düze çıkarmak için bu eziyete katlanmıştı.
Bakan bey insanlardan tek tek sormadı ama Süleyman Demirel gibi şapkasını sallayarak toplumun önünden de geçmedi. Hepsiyle tek tek tokalaştı.
Sorununu bakana iletmeyi başaran, geriye döndüğünde çevresine havasını attı, “Bakan’a söyledim” diye, sorun iletmeyen de çevresine siyasette çok yüksek pozisyonda olduğu hissi uyandırmak için kendinden emin bir havayla “Bakanı karşılamaya gittik” diyerek avundu.
Sayın Bakan’ı takip ederken dikkatimizi çeken bir husus vardı ki, sanki bir vatandaş konuşuyordu. Elektrik kaçakçılığından, vahşi sulamaya, tarım alanlarının plansız yapılaşma ile kaybolmasından arsa ve et spekülasyonuna kadar onlarca konuya eleştiri getirdi. Eleştirilerini bir bakan havasıyla ve sahip olduğu fıtratı gereği sert bir şekilde dile getiren Bakanımızı dinleyenler, heybeti karşısında sus pus oluyordu.
Zaten kimsenin de memleket meselesiyle ilgili bir tasası pek yoktu.
Kimse çıkıp “Bakan sensin, çözüm sendedir” demedi.
Dinleyip dinleyip alkışladılar!
Oysa o bir bakandı. Hem de Türkiye’nin hayatiyetinin devam etmesinde en önemli görevleri olan bir bakan. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı...
Bakan dediğin eleştirmez, çözüm üretir.
Sen bir Bakansın. Bir tek talimatınla ülkede hayat durur.
Uçakla Urfa’ya gelip giderken her tarla başında küme küme evler yapılmışsa, bunu kuru kuruya eleştirmek yerine yayınlayacağın bir tek emirle önüne geçebilirsin.
Köylü vahşi sulama ile toprağı çoraklaştırıyorsa vereceğin tek emirle bir günde bunun önüne geçebilirsin.
Birkaç yıl önce tarımda kendi kendine yeten, dışarıya başta hububat olmak üzere ürün satan bir ülke iken şimdi Rusya’dan buğday, Amerika’dan pamuk alıyorsak bunun sorumlusu başında olduğun bakanlıktır.
Arsa ve et spekülatörlerinden yakınıyorsan, o birbirini ezerek seninle yanyana gelmeye çalışanların içindekilerdir.
Rüşvetten, ranttan, haksız kazançtan yakınıyorsan bunun merkezi başında bulunduğun bakanlığın teşkilatlarıdır. Tarım Müdürlüklerinde dönen rüşvet çarkını, usulsüzlükleri dile getirmeyen, konuşmayan yok. Ama rüşvetin belgesi olmaz ki ispatlayasın.
“Mühür kimdeyse Süleyman odur”
Hazreti Süleyman’ın mührünü kötü bir cin ele geçirip tahtına oturur. Kimse Hazreti Süleyman’ı tanımaz. Derken cin mührü denize düşürür ve bir balık yutar. Sebeb-i İlahi, balığı Hazreti Süleyman tutar, mührü karnından çıkarır, tahtına geri döner. Mühür kimdeyse Süleyman odur sözü de bu menkıbeden gelir.
Bu ülkenin tarımının, hayvancılığının, toprağının, sanayisinin hükümdarı sensin.
Görevde olduğun sürece bu ülke dışarıdan tarım ürünleri ithal ederse, tarım alanlarımız ranta kurban giderse, vahşi sulamayla çoraklaşmaya devam ederse, milyarlarca dolarlık servetimiz sertifikalı tohum diyerek İsrail’e, Hollanda’ya giderse, sahte yatırımlarla devlet desteği alanlar kaçıp giderse bunun sorumlusu en başta sensin.
Kimsenin okumadığı yazımı kazara “Bakan Bey” okuyacak olursa diyecek ki “Ulan bu kim? Senli benli yazmış!”
Ben gazeteciyim. Memleketimin, ülkemin meselesini gündeme getirmek, görevliye görevini hatırlatmak, yanlışı ortaya koymak, beklentileri dile getirmek benim işim. Bakanla yanyana fotoğraf çektirmek, siyasi bağlantı kurarak iş kotarmak, bakanın önüne deve yatırmakla işim olmaz.
Sen ise Süleyman’sın.
Mührün hakkını ver.