Çağlar boyunca hangi devlet, hangi kral kendine birlik ve beraberliği dışarıda tutan hoşgörüsüz bir fikri dayanak olarak seçmişse bu fikir şiddetin ve savaşın ana kaynağı olmuştur. (Bu durum yaşadığımız toplum içinde geçerlidir). Kendi halkının haklarını ve isteklerini dikkate almadan hayali bir birlik içinde yönetilen toplumlar ancak kendilerini mahkûm ederler yalana. Ta ki acı gerçeklerle yüzleştiklerinde kandırıldıklarını anlayıncaya kadar.

İnsan kişilikler yani ahlaki bir düzene sahip, özgür ve kendi aralarında eşit, her biri kendi gururuna ve sonsuz değere sahip kişiler bilirler, tek bir bireyin hakkının tüm kuruluşların üzerinde önceliğe sahip olduğunu. Çünkü bu bireylerdir vatanın ve topraklarının egemenliğinin anahtarlarıdır. Zaten birinin diğerinden üstün olduğunu hangi esasa dayanarak iddia edebiliriz?..

Servet biriktirmekle oyalanan bireyler de bilmeliler bu farkı, ayrıca bu dünyada ki davranışlarımızdır ahireti kazandıracak olan. Kimseye sahip olduğu mal varlığı sorulmayacak, yapılan iyilikler, merhamet ve cömertlikten sorgulanacağız..

Sahip olduğumuz olağanüstü çeşitliliğimizin ve değerlerimizin her an bilincinde olmalıyız. Ve bizi birbirimize bağlayan batının koparmaya uğraştığı ipliklerimizi her geçen gün daha da güçlendirmemiz gerekir. Bunu da ancak inanç ile bilimi uzlaştırarak yapabiliriz.

Görüntünün panzehiri kitaptır. Görünüşe takılıp kalan beyinler çoğaldıkça ki istenen de budur; insanların zihinlerini geçici o kadar da kıymeti olmayan şeylerle sürekli meşgul etmek, ne kadar uzun sürerse bu durum amaca varmak o kadar kısa olacaktır.

Toplum içinde tüm belirsizlikler arasında istikrarı aramaktan vazgeçmeyeceğimizin kanıtı ‘düşünen zihinler’ olacaktır.

            Sevgiyle