Son günlerde bir film fragmanı  internette çok sık karşımıza çıktı. “Kocan kadar konuş – Kocan varsa varsın, yoksa geçmiş olsun” diyerek toplumun önyargısına işaret ediyordu. 

Seçim sürecinde Urfa’daki basın kuruluşlarını izlediğimde bu film aklıma gelir ve söylemi buna uyarlarım. “Paran kadar konuş – Paran varsa varsın, yoksa geçmiş olsun..”

Gazetecilik eğitimi alırken basının kuramları üzerinde uzun uzun durulur. Matbaanın bulunuşunun ardından ilk gazetenin çıkmasıyla başlayan kuramlar zamana göre değişir.  Basın kuramlarından en meşhuru olarak Otoriter (baskıcı) Kuram’dan bahsedilir. Bu kuramda medya, yerleşik siyasi güce her zaman bağlıdır. Kısa tabirle hükümetin sesidir. Bunun yanında Özgürlükçü (Liberal), Toplumsal (Sosyal), Sovyet-Totaliter (Sosyalist) kuramlar gelişir. Sovyetlerin dağılmasıyla basındaki kuramlar da yeniden şekillenir. Yeni sınıflandırmalar ortaya çıkar. Basında artık gelişmeci, demokratik, kapitalist, marksist kuramlardan bahsedilir. Kabul edilen her kuram bir öncekinin tutumunu yanlış görür ve kendi tarzını oluşturan bir yayıncılık çizgisi oluşturur.

Etkin bir sosyal değişim aracı olan basını kalın kalın kitaplardan okuyup, derinlemesine araştırıp teoriğini çözmeye çalışırken yıllardan beri içinde olduğum basını da işin pratiği olarak değerlendirdiğimde ne büyük handikaplar içinde olduğumuzu belirtmeden geçemeyeceğim.

Bir kere gazetecilik/habercilik, yazarlık/fikir işçiliği şüphesiz önemli bilgi birikimi gerektiren, tarih, sosyoloji, ekonomi, siyaset gibi alanlarda hiç olmazsa temel bilgilerle donanmış olmayı gerektirirken Urfa’daki gazetecilik bundan çok uzak.

Urfa’da basın “gazeteci tarafsız olmalı” diye bir yanlış tutumla yıllarca kıvranmış, emekli birkaç yazarın köşe yazılarıyla tarihi nostaljiler yaşamaktan öteye gidememiş. Genelde hükümetlerin sesi olmuş. İdareyi, hizmeti eleştiren birkaç sivri kalem ise kısa sürede yerel basından sıyrılıp vahşi kapitalizmin lokomotifi kuruluşlarda işe alınarak memleketten koparılmış.  90’lı yıllarda teknolojiye karşı varolma savaşı veren yerel basın, 2000’li yıllarda teknolojiye yenilmiş ve artık yüzüne bakılmaz olmuştur. TV ve internet karşısında yazılı basın bütün cazibesini yitirmiştir.

Medya artık haber verme ve fikir yayma işini endüstri haline getirmiştir. Bu endüstrinin işlemesi için gerekli olan tek unsur ise kapital, yani paradır. Parayı verenin haberi yapılır, fikri yayılır. Parası olmayanın haberinin yapılması veya fikrinin yayımlanması, birkaç istisna dışında pek mümkün değildir. Hatta bu endüstri artık para kazanma yolu olarak şantaj ve tehdit yöntemleri bile geliştirmiştir.

Örnekleri pek çoktur. Düne kadar bir fikri, bir idareyi eleştiren, olumsuzlukları peyderpey kamuoyuna lanse ederken, yapılan sıkı pazarlıklar sonucu anlaşmaya vardıkları, dün kötü dediklerini bugün öve öve bitiremediklerini görürsünüz. TV ekranlarına çıkan siyasetçilere parası kadar propaganda yapma süresi verilerek “paran kadar konuş” denir.

Günümüzde yayıncılık veya gazetecilik en büyük açmazını yaşamakta ve yeni bir anlayışın sancılarını da çekmektedir.

Bence bir gün gelecek “paran kadar konuş” gazeteciliği reddedilecektir. İnsanlar sırf fikirleriyle toplumu yönlendiren, sosyal ihtiyaçlarını karşılayan, zihinleri harekete geçiren yayınlarla tanışacak ve bunları sahiplenerek takip edecektir.  Bilginin, düşünce ve görüşün her cep telefonunda bir parmak ucu kadar yakın olduğu çağımızda, böylesi yayınları ise bolca okuyan, geçmişle gelecek arasında muhakeme yapabilen, konuları analiz edebilen kişiler çıkaracaktır.