Yaşamak en temel hakkımız. Sosyal devletin en büyük görevlerinden biri de muhakkak vatandaşlarının yaşam hakkını korumaktır. Yaşam hakkı askeri tedbirlerle, su, temiz hava, gıda, barınma ve sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanmasıyla korunmuş olur.

Ülkede yaşamak zor elbette.

Bir kere askeri tedbirler çoğu zaman zaaf içinde bulunduğundan insanların büyük bölümünün yaşam hakkı sürekli olarak tehdit altındadır. Her an bir yerde bir serseri kurşuna denk gelebilir, her an her yerde bir bomba ile canını kaybedebilir. Devlet her ne kadar tedbir alsa da bu risk her zaman vardır ve öyle görünüyor ki uzun süre daha var olaaktır.

Geriye kalanı ise temiz su, temiz hava, gıda ve barınma.

Ülkede halen temiz içme suyuna ulaşamayan oldukça fazla yerleşim birimi bulunuyor. Temiz havayı katleden ise bizzat vatandaşın kendisi. Gıda ve barınma ihtiyaçları ise öyle böyle gideriliyor. Kimine az kimine çok gıda, kimine iyi, kimine kötü bir barınak imkanı var ülkede.

Ancak sorun olan sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi doğrudan devletin elinde.

Urfa gibi nüfusu iki milyona dayanmış bir şehirde sağlık hizmetlerinin sorunsuz sunulması her zaman tartışma konusu olmuştur. Son olarak kanun, nizam, yönetmelik ve mevzuatlara uymadıkları için çok sayıda özel sağlık kuruluşunun SGK ile sözleşmeleri feshedildi.

Fesih gerekçesi oldukça haklı olarak açıklandı.

İnsanlara verilmeyen hizmetlerin fatura edilmesi, bu sayede devletin büyük zarara uğratılması olarak açıklandı. Bir kısmı ise terör örgütleriyle doğrudan veya dolaylı ekonomik bağ içinde oldukları için kapatıldı.

Doğrudur. Yapılması gereken budur.

Ancak bu yapılırken vatandaşın ne kadar mağdur olacağı hesap edilmiş değildir.

Ekonomik bir kuruluşa tedbir konulurken devlet yetkilileri o işin idaresini eline alıp sürekliliği sekteye uğratmıyorken, sağlık gibi hayati öneme sahip kuruluşların doğrudan kapanmasına, kapısına kilit vurulmasına sebep olan mantığı anlamak oldukça zor.

Öyle ki, Urfa'da sağlık sorunlarının büyük yükünü özel hastaneler taşımaktaydı.

Özel hastanelerin SGK anlaşmalarının iptal edilmesiyle kapanmaları bir oldu.

Şu anda kardiyoloji, onkoloji, çocuk endokrin gibi birimlerde tedavi almak bu büyükşehirde imkansız hale geldi.

İnsanlar komşu şehirlerin yollarına dökülüp, hastane önlerinde yatıp kalkmaya başladılar.

Devlet yetkilileri, kapatılan özel hastanelere alternatif olarak yeni hastaneler açtıklarını beyan etseler de yeni açılan hastanelerin çoğunun sağlık ocağı gibi hizmet vermekten öteye gidemediği de aşikar.

Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı, 2017 yılı içersinde SGK anlaşmalarının yeniden yapılacağı müjdesini verdi. Ancak bu kez sağlık sektörüne yatırım yapacak olanlar oldukça endişeli.

Çok büyük yatırımlar gerektiren bu alanda hizmet gösteren şirketler, yarın ne olacağını bilmeden bir işe girişmek istemiyorlar. Devletten teminat istiyorlar.

Devletin ise böyle bir işe tek taraflı bakması asla kabul edilemez.

Özel sağlık kuruluşlarının mutlaka sıkı şekilde denetlenmesi, takip ve kontrollerinin sağlanması gerekiyor. Hastaya yapılacak bir işlem için gerekirse her türlü doğrulama tekniği kullanılabilmeli. Hasta, hizmet almadan devlete yük olmalı. Bunun için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak hiç zor değil.

Suistimal ediliyor diye özel sektör tarafından sunulan sağlık hizmetlerinin kökten kesilmesi, devlet desteğinin verilmemesi doğru değil.

Bu tutum, insanların en temel hakkı olan yaşam hakkının gaspıdır.

Dilerim ki hükümetimiz bu yönde gerekli tedbirleri bir an önce alır ve vatandaşlarımız şehirler arası yollarda hayata veda etmekten bir an önce kurtulur.

Sağlık, ihmale gelmez.