O sözü senet olan, küçücük yaşından itibaren dünyanın yükünü sırtlanan insanı tabuta koyup dört kişi kaldırdı. Gözlerim yaşlı yaşlı ben de dedemin tabutunun altına girdim, ağırlığını tabutun dört bir kolunu omuzlarımda gezdirerek iyice hissettim. Saat 10.30 sularıydı. Aileden ve köyden herkes orada olduğu için büyüklerimiz, öğlen saatine kadar beklemeye gerek olmadığını düşünmüşlerdi. Cami hocası da oradaydı. Bekletmeyelim fikrine o da destek verdi. Caminin önünden geçip, mezarlığa doğru ilerledik. Köyün mezarlığına geldiğimizde buradaki yüksekçe bir taşın üzerine tabut konuldu. Cenaze namazı köy mezarlığında kılındı. Mezarı hazırlanmıştı. Annesinin yanına defnedip, “Yaaa Hamdi binti Ayşe” diye başlayan telkinini dinledik. Dedemin cenazesini babam elleriyle kabrine yerleştirdi. Üzeri örtüldü, toprak atıldı. Millet Fatiha okuyup ayrıldıktan sonra bir süre daha mezarın başında kaldım. Sonra ben de artık geri gelmeyecek olan dedemi ebedi istirahatgahında bırakarak taziyenin yapılacağı köy evine döndüm.

Bu hikayemizi yazarken, dedemin kefenlenip, kafurlandığı ana geldiğimde, o gün içimde kalan ağıt patladı. Gözlerimde tuttuğum yaş, 21 yıl sonra boşaldı. Tek başıma sesli sesli ağlayıp içimi döktüm.

Dün Kurban bayramının ikinci günüydü. Bayramın ilk günü eşimi, oğlumu ve kızımı alarak babamlara gitmiştik. 2005 yılında evin merdivenlerinden düşme sonucu boynundan aşağısı kolları dahil tamamen felç kalan babamı biraz konuşturup, bilmediğimiz şeyleri öğrenmek istemiştim. Cep telefonunun kamerasını açıp, karşısına oturup bir yerden konuya girdim. O da sanki bu anı bekliyormuş gibi anlatmaya başladı. Telefonu görünce videoya mı alıyorsun dedi. Evet dedim. Daha güzel anlatmaya çabaladı. Yaklaşık 20 dakika kadar konuştu, daha önce anlattığı yaşanmış hikayemizi atladığı yerleri de ekleyerek anlatmaya çalıştı. Bir ara telefon kamerasının hata verdiğini görünce durdurdum. Telefon kaydetmiyor, bir sorun var dedim. “Yok ya” dedi, üzüldü. Yarın kamera getirip kayda alırım dediğimde, gece evden çıkarken tekrarladı, “Kamerayı unutma ha”, tamam dedim.

Ertesi gün, mezarlık ziyaretinden sonra tekrar yanına gittim. İlk sorduğu şey “Kamerayı getirdin mi?” oldu. “He, getirdim. Şarjı dolsun başlayalım” dedim. Ardından bayram nedeniyle misafirler gelip gitmeye başladı. Önce amcam dediği Müslüm’ün oğlu Halil ve benim amcam Ahmet geldi. Onlarla bir süre sohbet etti. Beni arayıp sormuyorsunuz diye yakındı. Onlar da telefon açıyoruz, cevap veremiyorsun dediler. Elleri de tutmadığı için telefona cevap veremiyordu. Akşam olunca da dayım ve çocukları geldi. Uzun süre tekerlekli sandalyede oturmuş ve bitkin düşmüştü. Yemekten sonra yatağına uzattık. Nerede biteceğini bilmediğim hikayemizi tamamlamak için müsait bir vaktin gelmesini bekliyoruz.