Ayakçının yeri, yurdu, mekanı, adresi yoktur. Ayakları neredeyse, kendisi de oradadır. Ayaküstü gezerek iş yapanların genel tanımıdır “ayakçılık”.

Öyle yeri yurdu belli olmadığı için de ayakçılara fazla güvenilmez, sözüne fazla itibar edilmez. Ayakçının sözü de ayakları gibidir, bir orada bir burada. Medeniyetin yerleşmediği dönemlerin de yöntemidir denebilir aslında.

Mesleğin ilk temsilcileri olan tellallar, ayakçılığın başını çeker. Tellal gah omzuna aldığı bir ev eşyasını ayaküstü satmaya çalışır, gah bir gayrimenkulu pazarlamak için geze geze dil döker durur. Tellallığın emlakçılığa, emlakçılığın gayrimenkul danışmanlığına dönüştüğü günümüzde tellallık neredeyse kalmadı. Ama emlakçılığı meslek olarak yapanlar hâlâ tellallardan şikayetçidirler. Günümüzün tellalları, ayaküstü emlak alışverişi yapan gayriresmi emlakçılar olarak bilinir.

Yük ve yolcu taşıması yapan araçlara yolcu kapmaya çalışan ayakçılar da vardı. Bunlara da tellal denirdi. Aracın gideceği memleketleri bağırarak müşteri toplamaya çalışır, kolundan tuttuğunu yazhaneye çekerek bilet satmaya çalışır ve bundan komisyonunu alırdı. Bu meslek de günümüzde çok az da olsa devam etmekte.

Ayaküstü iş yapanların bir kısmı da sağlık kuruluşlarında faaliyet göstererek komisyon peşinde koşarlar. Medikalcilerin, işitme cihazı satıcılarının, eczanelerin pazarlamacılarıdır diyebiliriz bu insanlara.

Hastane polikliniklerinin önünü mesken tutan bu ayakçılar, sırasını bekleyen hasta ile sıradan bir muhabbete başlar, derdini dinler, çözüm önerisi sunar. Hatta içeriden samimiyeti olan kimselerle irtibatlı olduğu için hastanın yapmakta zorlandığı işlerini bir çırpıda halleder. Hastadan beklediği pek bir şey olmadığı sanılsa da hedefinde hastanın bütçesi de vardır. Reçete edilen protezin, cihazın veya ilacın tamamını sosyal güvencenin karşılamadığını söyleyerek bir miktar ödeme yapılması, komisyonuna olağanüstü etki edecektir.

Ayakçının bir kısmı ise daha prestijli olduğunu düşündüğü bir iş yapar. Altında arabası, cebinde kartviziti, boynunda kravatı, elinde çantasıyla gezer. Onun hedefinde ise sağlık çalışanları, doktorlar vardır. Kimisi bir medikal malzemeyi tanıtıp, sağlık personelinin malzeme için uygunluk görüşünü almaya çalışır, diğeri doktorlarla pazarlık masasına oturabilmek için mesai harcar. Adı ilaç mümesilidir ancak yaptığı iş pazarlamacılıktan başka bir şey değildir. Doktorlara tanıttığı ilaçları bir çeşit vaatlerle yazdırma sözü alarak komisyon kazanır. Tanıttığı ilaçlar ne kadar çok reçete edilirse, o kadar başarılı olur ve kariyerini yükseltir. Bazı doktorların her gelen giden hastasına aynı ilacı yazıp durmasının başta gelen sebeplerinden biri de budur. İlaç reçete edilmesi karşılığında verilen vaatler dudak uçuklatıcı cinstendir. Bazen bir bilgisayar, bazen birkaç günlük bir tatil hatta güzel hatunlarla randevulara varanları vardır.

Ayakçılık artık bazı mesleklerin icra yöntemi olmuştur ve ayakçıların hiç de iyi bir ayak olmadıkları toplum tarafından genel kabul görür. Durumu bilinmeyen biri için ise “ne ayaktır?” sorusu kullanılır.

Siz siz olun, ayak oyununa gelmeyin.