TSK kısa bir aradan sonra Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü PKK hedeflerini bir kez daha vurdu. 15 Ocak’tan bu yana PKK’nın Irak sınırları içerisinde farklı hareket alanlarını fiziki ve teknik takibe olan TSK, belirlediği 27 noktadaki yaklaşık 50’yi aşkın hedefi F-16’larla vurdu.

Son iki yıldan bu yana İHA’lar, son bir yıldır ise SİHA’lar ile bölgede örgütün Türkiye sınır hattındaki Zap, Hakurk, Avaşin Bradost bölgelerindeki kamplarını ve İran-Irak sınırındaki Kandil bölgesindeki kamplarını günde ortalama 56 saatlik izleme ile 24 saat bölgeyi gözetim altında tutuyordu. Bu sayede son iki yılda örgütün üst düzey 18 yöneticisi öldürüldü. Örgüt yöneticilerinin artık gün ışığında hareket edemediği gözlendi. Diğer taraftan Diyarbakır ve Ankara-Gölbaşı’ndan yürütülen teknik takip ve dinlenmesi sayesinde örgütün telsiz ve telefon görüşmeleri takip altına alındı.

TSK VE MİT ORTAK ÇALIŞTI

2020 yılı itibariyle tüm dünya pandemi gündemi ile uğraşırken TSK ve MİT başta Irak’ın kuzeydoğusu olmak üzere eş zamanlı olarak kuzeybatısında da teknik takibin yanında fiziki istihbarı çalışmalara da hız verdi. 1992’den bu yana Irak’ın kuzeydoğusundaki hareketliliği ve örgütün alışkanlıklarını TSK ve MİT’in ortak istihbarat havuzunda değerlendiren güvenlik birimleri son iki yıldır örgütün ikinci Kandil’i olarak bilinen Sincar bölgesinde de çalışmalarını yoğunlaştırdı.

Bu istihbarat çalışmaları kapsamında örgütün Sincar sorumlusu ve Irak’tan Suriye’ye geçiş lojistiğini sağlayan Zeki Şengali hava operasyonu ile öldürülmüştü.

TSK’nın MİT ile ortak yürüttüğü hava operasyonlarının ardından terör örgütü PKK üst düzey yöneticileri ve örgütün beyni, arşivi, Süleymaniye’nin güneyindeki Halepçe-İran hattında bulunan Asos-Pencevin bölgesine taşınmıştı. Yani merkez üssünü Kandil’in daha güneyine taşıdı. Örgütün bu tedbirlerine rağmen TSK’nın 27 Mayıs tarihinde yürüttüğü hava operasyonu ile örgütün merkez yönetiminde yer alan İsmail Nazlıkul Asos’ta öldürüldü. TSK “Nereye giderseniz gidin, hedefimizsiniz” mesajını verdi. Kaynakların aktardığına göre TSK’nın söz konusu bölgeyi vurduğu dakikalarda örgütün 9 üst düzey ismi de bölgede bulunuyordu.

ÖRGÜTÜN LOJİSTİK HATTI KIRILDI

Terör örgütü PKK’nın dünyada pandemi krizini fırsat bilip Sincar, Mahmur, Karaçak ve Kerkük hattından Süleymaniye’ye açılan yeni bir lojistik hat oluşturması 15 Ocak’tan bu yana TSK’nın radarındaydı. Özellikle Karaçak kampında PKK militanlarının yoğunlaşması ve Kerkük yakınlarında terör örgütlerinin iki eğitim kampı oluşturması üzerine bölge, Türkiye açısından daha dikkat çekici hale geldi.

Dün gece özellikle Karaçak-Mahmur ve Sincar hattındaki terör kamplarının vurulması da bu lojistik hattı ortadan kaldırmayı amaçlıyordu.

Karaçak ve Sincar bölgesinde pandemi süreci ile beraber ABD’nin PKK ve YPG’ye sağlamış olduğu sağlık gereç ve imkanları ile iki ayrı sağlık merkezi kurulmuştu. Bu iki merkezin temel amacı Suriye ve Irak sahasındaki PKK’lıların tedavi edilmesiydi.

Geçtiğimiz Mayıs ayında bu durum Ankara’da istihbarat raporlarına yansımış, söz konusu durum Iraklı muhataplara iletilmek istenmiş ancak Irak’taki karışıklık yüzünden bekletilmişti. Irak’ın eski istihbarat başkanı olan Mustafa Kadimi’nin başbakanlığa gelmesi ile beraber geçtiğimiz günlerde iki ülkenin istihbarat yetkilileri bir görüşme gerçekleştirdi. Örgütün Irak sınırları içerisindeki faaliyetlerinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi.

DOĞU-BATI EKSENİNDE EN GENİŞ ALANA OPERASYON

1996’dan bu yana TSK, Irak sınırına çok sayıda hava ve kara operasyonu gerçekleştirdi. Bugüne kadar düzenlenen operasyonlar anlık istihbarat ve bölgedeki hareketliliğe yönelik hava operasyonlarıydı. Ancak dün gece gerçekleştirilen operasyon Kandil, Sincar, Karaçak, Hakurk, Zap bölgelerine yönelik çok geniş bir alanı içine aldı. İlk kez doğu-batı eksenli ve bu ölçekte bir operasyon hayata geçmiş oldu.

Böylelikle 15 Ocak’tan bu yana sahada elde edilen istihbarat ve bununla berber İHA/SİHA görüntüleri ile örgütün hareket alanı kısıtlanmış oldu.

Türkiye sınırları içerisinde düzenlenen KAPAN operasyonları ile terör örgütünün 19 adet lojistik üssü tamamen kontrol altına alınırken 2020’de TSK ve MİT’in işbirliği ile “terörü yerinde imha stratejisi” hayata geçirilmiş oldu.

Rusya sadece bir tarafı diğerine karşı desteklemek amacıyla değil kalıcı olmak için Libya iç savaşında yer alıyor.

Dün İstanbul’da gerçekleşmesi planlanan müzakerelere saatler kala Rus-Türk heyetler arası görüşmeler ertelendi. Herkesin bildiği gibi ana gündem Libya idi.

Rusya, Türkiye’yi ikna etmek üzere Savaş Lordu darbeci general Halife Hafter’e karşı alternatif arayışında. Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı ve ülkedeki en büyük kabilelerden birinin lideri Akile Salih ise en güçlü aday. Ankara’nın Salih hakkındaki görüş alışverişlerindeki yanıtı, “Siyasi sürece dahil olabilir ama Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayez el Serraj’a alternatif kabul etmiyoruz,” şeklinde.

Ülkenin ikiye bölünmesi fikrine sıcak bakmayan Ankara’nın tezlerinin aksine Rusya, Temmuz ayının ilk haftasında yapılması beklenen erteleme toplantısı öncesinde başka arayışlar içinde olacak.

Rusya’nın Libya konusundaki bakış açısı şu: “NATO ve Batı ülkeleri 2011 yılında Kaddafi’yi devirmek için müdahale ederek Libya’yı yok etti ve Rusya da bu durumu düzeltmek için orada.”

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin kendisini barışın tek ara bulucusu olarak konumlandırmak istiyor. Böyle bir gelişme Rusya’ya NATO’nun güney kanadı ve Akdeniz üzerindeki etkisini genişletme şansı verecektir. Ayrıca Moskova’ya petrol endüstrisini etkilemesinde ve Libya’daki kârlı altyapı sözleşmelerini elde etmesinde de yardımcı olacaktır.

Putin’in kafasındaki bu görüşe en başta ABD karşı koymak isteyecektir. Suriye’deki pozisyona bir daha düşmek istemeyecektir.

AFGANİSTAN’DAKİ HATA YAPILIYOR

Fakat Batı ülkeleri, 1980’lerde Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen vekalet savaşında yaptıkları hataları tekrarlıyor. O dönem ABD, Suudi Arabistan ve müttefikleri Afganistan’dan “kafir komünistleri” çıkarmak için ülkeye binlerce savaşçının geçişine izin vermişti. Nihayetinde Sovyetler ülkeden çıktığında ise Afganistan radikal örgütlerle kaynıyordu ve bunların arasında daha sonradan DEAŞ’ın ortaya çıkmasını sağlayacak el Kaide de vardı. Hafter ve Hafter’in paktında yer alan ülkeler iç savaşı kızıştırmak için Afrika ülkelerindeki radikal grupları bu ülkedeki iç savaşa çekiyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetimi ise şu ara ülke içindeki protestolara ve korona salgınının ekonomik etkilerine odaklanmış durumda. Bu sebeple Moskova’nın girişimlerine karşılık verme çabalarının olumsuz etkilenebileceği de düşünüldüğünde NATO’nun Libya’daki çıkarlarını temsil etmesi için Türkiye’ye diplomatik destek verecektir. Ankara’da bu noktada Fransa ve Almanya’nın tepkilerine rağmen NATO’nun güçlü kanadı ABD’den destek geleceğinden emin.

İlk bakışta bir çok yabancı gücün de dahil olduğu ordular arasındaki güç çekişmesi, kaotik bir askeri pinponu andırıyor. Türkiye, Katar ve İtalya uluslararası alanda tanınan Sarraj hükümetinin yanında yer alırken Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Sudan ile Fransa Hafter'in ordusunu destekliyor.

Bölgesel aktörler açısından Libya, kendi amaçlarını uygulamaya dökebilecekleri bir yer. Körfez monarşileri arasındaki rekabet Libyalı savaşçılar arasında vuku bulurken Moskova ve Ankara’nın yaptığı konuşlandırmalar Avrupa’yı büyük oranda etkisiz bir seyirci konumunda bıraktı.

Hafter Libya’da kutuplaştırıcı bir isim; Arap dünyasında kimileri onu İslamcılara aman vermeyen sert bir diktatör olarak görüp takdir ediyor. Fakat analistler, savaş meydanında iki tarafta da Selefiler ve başka İslamcı gruplar olduğuna işaret ediyor. Ayrıca Hafter, bir zamanlar onu destekleyen hükümetlerin gözünden düşüyor. Zira girdiği her savaşı kaybetmiş ve dahası Kaddafi döneminden buyana “hain” olmakla suçlanıyor.

Ankara, Libya ihtilafının “Suriyelileştirilmemesi” konusunda batılı muhataplarını uyarıyor. Ancak Rusya ve Türkiye Kuzey Afrika'nın en zengin petrol ülkesinde de etki alanlarını kolay kolay sürecin kendi kaderine terk etmeyecektir. Bu durumda uzun yıllar savaşa devam etmektense bir ateşkes sağlanması onların güç siyaset tasarısına daha iyi uyuyor.

ANKARA VE MOSKOVA DOĞRUDAN ÇATIŞMAK İSTEMİYOR

Mayıs ayındaki askeri takviyenin başarısı kendini belli etti. Öncelikle modern Türk dronları, Hafter’e bağlı birlikleri çok sayıda şehirden çekilmeye zorladı. Hafter’e müttefiklerinden hala cömertçe teslim edilmeye devam edilen silahlar, Ankara'nın ileri teknolojik savaş yöntemine karşı koyamadı. Birkaç yüz Rus elit paralı askeri de yenilgiyi önleyemedi.

Her iki taraf da doğrudan bir çatışmadan kaçınmak istiyor. Bu nedenle Kremlin ancak Hafter’in mayıs ortasında en önemli hava üssünü kaybetmesinden sonra duruma müdahale etti. Putin, mevkidaşı Erdoğan'ı aradı ve Rus paralı askerlerini Trablus etrafındaki savaş bölgelerinden çıkardı.

Rusya birliklerin çekilmesini sağlamak için 14 savaş uçağı gönderdi. Bu bir gözdağı sinyali olarak da anlaşılabilir zira Putin son başarısızlıklara rağmen Serraj’a sadık birliklerin ilerlemelerini sineye çekmeyecektir. ABD’nin Afrika Komutanı Stephen Townsend, "Rusya tıpkı Suriye'de olduğu gibi dengeyi kendi lehine çevirmek istiyor. Ruslar şimdi Afrika'da da bir askeri üs edinmeye çalışıyor," dedi. Kremlin'in zaten Akdeniz'de bir donanma üssü ve bir hava üssü var. Yakında her ikisine Libya’da da sahip olabilir.

Rusya için koruması altındaki Hafter altın değerinde, üstelik başarısızlıklarına rağmen. Çünkü Hafter büyük petrol yatakları ve ülkenin petrol ihracat limanları dahil Libya'nın üçte ikisini kontrol ediyor. Ateşkes, Moskova'ya askeri stratejisine ayar vermesi ve ülkedeki etkisini daha da genişletmesi için zaman sağlayacak. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu hafta bu ilginin sebebini açıkladı: "İstikrar sağlanır sağlanmaz Rus şirketleri geri gelecek."

Türkiye'nin de Libya'da büyük planları var. Ateşkes, müttefik Serraj hükümetinin konumunu sağlamlaştıracak. Uluslararası alanda tanınan hükümet, iş birliğine istekli bir ortak.

Şimdiden söyleyebilirim ki Temmuz ayı çok sıcak geçecek. Zira olası riskleri gören Türkiye Libya’da askeri üs kurmaya hazırlanıyor. Ayrıca Libya topraklarına ikili anlaşmalarla giren tek ülke. Yani Suriye’deki Rusya denkleminin tam tersi bir durum söz konusu.

Sıcak ve güzel bir de haber vereyim. Trablus hükümeti, Akdeniz'deki doğal kaynaklarının çıkarılması ile ilgili bir anlaşmayı şimdiden onayladı.

Ancak, Türkiye’nin en büyük sürprizi ise başka bir proje olabilir. Avrupa’ya uzanan bir gaz boru hattının planlandığı söyleniyor. Ancak AB bu habere pek sevinmeyecek olsa gerek çünkü Türkiye'nin yeni güç konumu anladığım kadarıyla çok memnun etmiyor. Bu boru hattı pazarı Avrupa olan Rusya’nın da pek hoşuna gitmeyecektir illa ki.

Temmuz’a kadar bekleyip görme zamanı…