ABD Başkanı Donald Trump, o koltuğa oturduğu günden bu yana, “şahin” bürokratlarıyla İran’a gözdağı vermeyi sürdürüyor. Nükleer anlaşmadan çekilerek uluslararası bağlayıcılığı olan engelleri ortadan kaldırıyor kendince.

Daha önceleri de bu köşeden yazmıştım: Trump İran ile olan ilişkisinde tam bir şark kurnazı tüccar edasında. Blöfleri, pazarlığı başlattığı ve bitirdiği noktaları izlediğinizde bunu fark etmemek mümkün değil.

Tahran’ı köşeye sıkıştırmak için en önemli hamlenin ekonomik yaptırımlar olduğunu düşünüyor. Bir yandan da operasyonel ve istihbarı hazırlıklarını tüm hızıyla sürdürüyor. Trump Tahran’a ölümü gösterip sıtmaya razı etmek derdinde.

Sahada ise hareketlilik var. ABD’nin, el Ambar, Bağdat, Kerkük ve Erbil yakınlarındaki Harir üssünde bu günlerde hummalı çalışmalar içinde olduğu ifade ediliyor. Ancak İran da boş durmuyor.

4 Haziran 2018’de İran’ın silahlı ve siyasi grupları Washington’da 9 gün süren bir toplantıya katılmıştı. O günden bugüne İran rejimine muhalif gruplar sınır hattında hazırlıklarını sürdürürken ABD’li istihbarat görevlileri de boş durmadı.

8 Eylül 2018 günü, İran KDP’sinin Erbil yakınlarındaki Köysancak kampında toplantı yapmaya hazırlandığı saatlerde, İran’ın paramiliter güçlerinin resmi temsil gücü Kudüs Ordusu’na bağlı Bedir Tugaylarının Kerkük’teki merkez üssünden peş peşe füzeler fırlatılmış ve 16 kişi hayatını kaybetmişti. ABD ilk kez olan bitene sessiz kalmayı ve üst perdeden bir açıkla yapmamayı tercih etmişti.

Benzer bir durum 19 Mayıs akşamı, bu sefer farklı bir adreste gerçekleşti. ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne Katyuşa füzesi atıldı. Atış yapılan bölge Emane köprüsü yakınında, Şii güçlerin kontrolünde olan bir bölgeydi.

Son dönemde ABD’nin 120 bin askerle İran’a yönelik operasyonel hazırlık içinde olduğuna dair haberler şimdilik doğrulanmasa da, ABD’nin Irak’ta olduğu gibi İran’da çok sayıda asker bulundurmak gibi bir planı olmadığını düşünüyorum.

Irak’tan daha büyük ve siyasi karakteri daha güçlü İran’ı işgal hareketi sanıldığı kadar kolay değil. Günün sonunda, üç bin yıllık siyasi kültürünü satranç, dama, tavla gibi oyunlara dökebilmiş bir milletten bahsediyoruz.

Yine de bu operasyonel hazırlıklar bizi yakından ilgilendiriyor. Hem de terör örgütü PKK ve onun Suriye uzantısı PYD/YPG üzerinden.

Şuradan başlayalım anlatmaya… İran’ın Ortadoğu’da PKK dâhil birçok terör yapısına destek verdiği bilinen gerçektir. Terör örgütü PKK da bunlardan biri. Kurulduğu günden 1996’ya kadar Suriye’deki ve Türkiye sınır hattındaki kamplarda konuşlandı PKK.

TSK’nın başarılı sınır ötesi operasyonları ve 1994’ten sonra Irak’ta kurduğu üsler sayesinde etkisiz hale gelen terör örgütünün imdadına 1996 yılında İran istihbarat birimleri ve Kudüs ordusu yetişmişti.

Bu dönemde, Irak’ta Saddam Hüseyin yönetimine karşı Kandil dağına konuşlanan Barzani liderliğindeki KDP ve Asos dağına konuşlanan Celal Talabani liderliğindeki KYB artık buraları boşaltıp şehirlerde yönetime dahil olmuşlardı.

El Kaide bağlantılı Ensar el İslam terör örgütü ise Amerika’nın desteği ile Kandil ve çevresinde iyice yayılmıştı. İran, bir yüzü kendisine diğer yüzü komşusu Irak’a bakan Kandil’i Ensar el İslam’ın kontrolünden almak için PKK’yı buraya taşıdı.

2004’e gelindiğinde ise İran, Suriye lojistiğine güvenlik sağlaması için örgütü Sincar’a taşıdı. Ancak o günden bu yana işler değişti. Aradan geçen zaman içinde 1999 yılında Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirilmişti. 2011 yılında başlayan Suriye krizi süresince Amerika PYD/SDG/YPG üçlemesi üzerinden PKK’nın İran’a yakın üst yönetimini devre dışı bıraktı.

Yani PKK’ya hamilik yapan artık sadece İran değil, aynı zamanda ABD.

Yakın tarihten günümüze dönecek olursak, Washington İran’a yönelik baskısını Irak ve Suriye üzerinden kurmaya çalışıyor. İranlı muhalifleri de bolca destekliyor. Ancak İran’da muhaliflerin başarılı olabilmesi için Kandil ve Asos bölgesine hakim olmaları gerekiyor. Zira Kandil diye tabir edilen PKK üst yönetiminin müsaadesi ve desteği olmadan bu hakimiyet söz konusu değil. Ancak PKK’nın Sincar ve Kandil liderlikleri arasındaki derin görüş ayrılıkları, birinin sırtını İran’a diğerinin ABD’ye dayamış olması nedeniyle süreci değiştirebilir.

Misal, örgütün Cemil Bayık, Besi Hozat, Duran Kalkan gibi 8 elebaşısı Kandil’de İran’ın muhafızlığının devam ettirilmesinden yana. Öte yandan PKK’nın eski elebaşısı ve hali hazırda silahlı kanadının başındaki Murat Karayılan, Bahoz Erdal ve beraberindeki 13 isim ise ABD müdahalesi veya muhaliflerin müdahalesi durumunda aktif rol alınmasa bile sessiz kalınmasından yana.

1980’li yılların başından bu yana İran ile girift ilişkilere sahip PKK’nın Washington’a Kandil’i kullandırması beklenmiyor. Kasım 2018’de ABD’nin PKK yönetiminden bazı isimlerin başına ödül koyarak lider kadrosu üzerinde baskı kurma amacı yattığı düşünülüyor.

Şimdi gözler, örgütün bazı üst düzey yöneticileri ile bazı Amerikalı diplomat ve askeri danışmanların 26 Mayıs’ta yapacağı görüşmede. Bölgedeki kaynaklar, ABD’nin arananlar listesinde yer alan isimlerin ilk tur görüşmelere katılmayacağını, görüşmelerin ise Asos hattında olacağını belirtiyorlar.

Ankara’dan bu süreci önemle takibi gerekiyor…

ALINTI YAZAR

[email protected]