Title of a News Article

Şahabettin Harput ile çarpıcı röportaj

.

Şahabettin Harput ile çarpıcı röportaj
banner206

Şanlıurfa eski Valisi Şahabettin Harput, Türkiye'de ağırlanan Suriyeli mülteciler için biran önce kendi ülkelerinde 'Güvenli Bölge' oluşturulması gerektiğini belirterek , "İleride daha büyük olaylara dönüşmeden Suriyelilerin, en kısa zamanda yeniden kendi ülkelerinde oluşacak 'Güvenli Bölge'ye gönderilmesi lazım" dedi. 


RÖPORTAJ: REŞAT UZUN
Şahabettin Harput! Başarılı bir emekli bürokrat ve aynı zamanda ilimizin eski valilerinden. Harput, 1996 yılında Kırıkkale Valiliğini yürütürken Şanlıurfa'ya atanmıştı. Şanlıurfa'da 5 yıl boyunca görev yapan Harput, Peygamberler Şehri'nde önemli projelere imza atmıştı. Urfa'daki görevi esnasında GAP’ın hayata geçirilmesi ve Şanlıurfa’nın tarihi restorasyon çalışmalarında büyük emeği olan başarılı Valinin ismi, aradan 15 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen Şanlıurfalıların hafızalarından silinmedi. Hatta yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı Harput'un adı Urfa'nın birçok yerinde yaşatılıyor. Urfalıların unutamadığı Vali olan Şahabetttin Hartput da, Şanlıurfa ile bağlarını koparmıyor. Geçtiğimiz günlerde vefat eden Şanlıurfa eski milletvekilleri Mustafa Özcan ile Salih Özcan'ın cenazelerine katılmak üzere kente gelen Şanlıurfa eski valilerinden Şahabettin Harput ile röportaj yapma imkanı bulduk. Uzun süren ve keyifli geçen röportajımızda; Eski Valimiz Şahabettin Bey, tüm sorularımızı içten cevaplar verdi. 


İŞTE O RÖPORTAJ;

Şanlıurfa sizi unutmuş değil, sizin adınız halen Urfa'da yaşıyor; Cadde ve sokaklarda sizin adınız var, siz de hiç bir zaman Urfa ile bağınızı koparmadınız. Öncelikle Şanlıurfa deyince aklınıza ne geliyor, Şanlıurfa sizin için ne ifade ediyor?

Ben Şanlıurfa'dan ayrılalı 15 yılı geçmesine rağmen bu güzel hasreti sürdüren dostlarımızdan bir tanesisiniz. Urfa; bizi biz yapan değerlerin bütün samimiyetiyle, bütün canlılığıyla, bütün içtenliğiyle, bütün sıcaklığıyla, yaşadığı bir güzel şehirdir. Peygamberler Şehri derken, Peygamberler insani vasıfları en üst düzeyde temsil etmiş büyük zatlardır. Urfa'da da bu insani vasıfların tamamını başardığını gururla görüyorum. Ben Türkiye'de 17 yerde görev yaptım. Genelde şehirleşme arttıkça, zenginleşme arttıkça insani ilişkilerde çıkar öne çıkıyor, menfaat, yapaylık, sunilik öne çıkıyor ama Urfa bu manada bu kültür erozyonundan en az etkilenen ve kendi asli güzelliklerini, asaletini, insaniliğini, misafirperverliğini, samimiyetini, içtenliğini, vefasını gerçekten devam ettiren müstesna bir şehir. Urfa'da gönül zenginliğini gördüm ve görmeye de devam ediyorum. Yıllar sonra beni Türkiye'nin bir çok yerinden arıyorlar, arayanlar arasında en çok Urfalının olması beni çok sevindiriyor. ben Urfa'ya özel bir şey yapmış değilim, Urfa'da benim hiç bir akrabam yok, Urfa'da ben kimseye özel olarak iyilik yapmış da değilim; Urfa'da ben resmi görevimi yaptım sadece ama Urfa insanı bu manada bana sıcak duygularıyla gösterdiği sevgi dolu yaklaşım benim için unutulmaz bir değerde kıymet önem arz ediyor. Bu bakımdan Urfa'yı ve Urfalıları çok seviyorum.

 

"DÜNYA'NIN ÜÇÜNCÜ BÜYÜK SERASINI KURDUK"

Şanlıurfa'da 5 yıl görev yaptınız. 15 Yıl önceki Urfa ile şimdiki Urfa'yı kıyaslarsanız o gün nasıl bir Urf vardı, o dönemde hayata geçirdiğiniz önemli projeler nelerdi? Keşke ben bunu da yapabilseydim dediğiniz proje oldu mu?

Türkiye'de kimlikli şehirler var. Bunlardan bir tanesi Urfa, bir tanesi Bursa,bir tanesi Konya, bir tanesi Erzurum. Bu şehirleri kimliğiyle beraber yaşatmak lazım. Türkiye'nin birçok yerinde olduğu gibi Urfa'da da beğenmediğim yanı; Urfa'nın kendi kimliğinin dışında aşırı betonlaşma, yapılaşmadaki kişiliksiz mimari yapılar Urfa'ya yakışmıyor, o bir vaka ama Urfa'da özellikle Balıklıgöl bölgesinde Urfa'nın tarihini, kimliğini, değerlerini  ince şekilde temsil eden o bölgede ve diğer bölgelerde yapılan çalışmaları fevkalade takdir ediyorum. Allah Urfa'da bana 5 yıl boyunca güzel şeyler yapmayı nasip etti, ben o manada mutluyum, birçok yaptığımız şeyleri görmeyi de nasip etti. Mesela Urfa'da ilk defa sıcak suya dayalı Karaali Kaplıcaları'nda seracılık yaptık, Allah bunu bize nasip etti. İçme suyu için yapılan sondajdan sıcak su çıkınca o sıcak suyu değerlendirmek lazımdı dolayısıyla bu sıcak suyu iki şekilde değerlendirdik. 1- O zaman 46 dönüm üzerinde Dünya'nın üçüncü büyük serasını kurduk ve 1 dekardan 65 ton domates aldık, bu tabi ki Türkiye rekoruydu. Bu serada domates, biber, salatalık yetiştiriyorduk. Ankara gibi şehirlerde 'Harran Domatesi' görüyordum, bunları görünce gözlerim yaşarıyordu. Bu çok güzel hadiseydi.

 

Sizin döneminizde Urfa'ya tünellerden  suyun ilk verilişi vardı.

O tabi bir devrim. Ben Urfa'da çok devrimler yaşadım. Bununla ilgili bir anım da var; Suyu Rahmetli dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in de katılımıyla törenlerle açtık. Demirel, bana dönemin Bakanı Necmettin Cevheri'yi sordu, baktım Necmettin Bey yok. Biraz ileri gittim baktım Necmettin Bey dere kenarında çömelmiş ve bir kaç kişi de arkada bekliyorlar. Yanına eğilip 'Sayın Bakanım ne oldu?' dedim, baktım Necmettin Bey ağlıyor. 'Hayırdır' dedim, bana 'Vali Bey nasıl ağlamayayım? Biz bir damla su için insanların birbirini öldüğünü, bu topraklarda nice canların gittiğini biliriz.Allah bize böyle bir nimeti vermiş, nasıl ağlamayayım" dedi. Hakikaten dünü bilmeyen bugünü anlamaz. Bugün pek çok insanı dünü bilmediği için sanki hep böyleymiş gibi zannederler ama dün böyle değildi, inşallah yarın daha da iyi olur. Fakat dünü mutlaka bilmek zorundayız. Balıklıgöl Projesi, Dergah Projesi,Eyyüp Peygamber Projesini Allah bize nasip etti. GAP'ın merkezi olması Urfa için bir şanstı. Bu şans bir yönüyle tarımda, bir yönüyle sanayide, bir yönüyle turizmde iyi yönde ilerliyordu. Turizmi Urfa'ya getirebilmek için çok uğraştık. İki uçakla İstanbul'dan gazetecileri Urfa turuna getirdim, bununla birlikte Urfa'nın güzel reklamı oldu.

 

Necmettin Bey sizin için bir şans mıydı, nasıl çalışmalarınız oldu?

Onun nezaketi, asaleti, insanlığı , beyefendiliği çok çok farklıydı ve devlet anlayışı çok farklıydı. Ben Necmettin Bey'e değil adına bile saygı duyarım. O çok farklı bir insandı ve o kadar güçlü bir yerde olmasına rağmen benden hiçbir isteği olmamıştı, benim için arkamda bir güç olmuştu, Urfa için de güç olmuştu. Hatta Necmettin Bey, Türkiye'ye mal olmuş bir isim. Allah ondan razı olsun.

 

"OSMANLI'YI PARÇALAYAN ANLAŞMA SEVR ANLAŞMASIYDI"

Efendim günümüz şartlarına bakıldığında şuan emekli bir valisiniz, müsteşarlık da yaptınız. 1990'lı yıllara dönmek istiyorum; Siz Hakkari Valiliği yaparken 1. Körfez Harbi olduğunda 400 Bin'in üzerinde insanın sizin valilik yaptığınız Hakkari'ye gelmişlerdi. Bugünle bağdaştırmak istiyorum, o tarihte ne oldu? İnsanlar o zaman oraya nasıl geldi, kimler getirdi? O zaman neler yapmak isteniyordu?

Osmanlı'yı parçalayan anlaşma Sevr Anlaşmasıydı. Sevr Anlaşmasında Osmanlı topraklarında değişik devletler kuruldu, bir de Kürdistan projesi vardı ama o kurulmadı. Batının, Amerika'nın, İngiltere'nin bölgeye dönük çok uzun vadeli projeleri vardı. Aslında büyük devletler öyledir, büyük düşünürler, uzun vadeli hesaplar yaparlar. Bu devletlerin mesele bugün Ortadoğu'nun sınırları çizilirken bu sınırlar masa başında çizilmiş projelerdir.  Ortadoğu'da halklara rağmen tamamı Batı güdümünde yöneticiler, o ülkeleri totaliter bir sistem içerisinde yürüte gelmişlerdir ama tatillerini hep Batı'da yaparlar, nemasını hep Batı yer. Batı'nın ve Avrupa'nın özellikle bölgeye sönük özellikle son dönemde büyük Ortadoğu Projesi olarak da adlandırılan o projenin temelleri daha öncesine dayanıyordu. Körfez savaşı öncesinde İran-Irak savaşı vardı. Bu savaşta Batı'nın tüm desteğine rağmen Irak yeterli bir başarıyı elde edemedi, Körfez Savalı ortada kaldı. Daha sonra Amerika'nın icazeti ile Saddam , Kuveyt'e girdi. Bu Kuveyt'e giriş büyük tepki çekti ardından Saddam Kuveyt'ten çıkmayınca Amerika, Saddam'ı vurdu. Saddam yerle bir oldu. Böyle olunca Kuzey Irak'ta Kürt bölgelerinde insanlar, Saddam'ın bu zayıflayışından dolayı o bölgede ciddi bir hakimiyet elde ettiler. Ancak Kürtler orada kendi aralarında anlaşamadılar. Bir ara Kürtler, Kuzey Irak bölgesine tamamen hakim oldular. Hatta sınırdaki Irak askerleri bize sığındılar. Saddam bir ara nefes aldı ve acımasızca Kürtlerin üzerine geldi.

 

"500 ÇOCUK AÇLIKTAN VE SOĞUKTAN ÖLDÜ"

Körfez Savaşının ardından biranda Hakkari sınırlarında 500 Bine yakın insan gördük. Ben bir gecede Mart ayına yani kışta 500 çocuğun açlıktan, soğuktan dolayı öldüğünü bilirim. Biz bu insanları mecburen Irak'tan Türkiye topraklarına kabul ettik. Fakat bu insanlar dağlardan geldi, bazı insanları bölgedeki evlere gönderdik, büyük bölümünü de kamplarda ağırladık. Bizim bunları barındırma, besleme ihtiyaçlarına gücümüz yetmiyor, o zaman Rahmetli Özal'ın da girişimleriyle Amerika insani yardım adı altında bize yardım ediyor. Yapmış olduğum bazı tespitlerde; Yardım için ülkemize gelen Amerikan askerlerinin Kürtçe bildiklerini öğrendik. Bu askerlerin, bazı Kürt aşiretleri ile bölgenin geleceğine yönelik Kürt yapılanmaları ile ilgili can sıkıcı konuların konuşulduğu bize iletildi. Biz bunların tamamını Ankara'ya ilettik ve bunların bu tavırları artık hem Hakkari halkında hem oradaki kamu görevlisi devlet yetkililerinde ciddi bir sıkıntı meydana getirmeye başladı.

 

"AMERİKAN ASKERLERİ, KAYMAKAMIMIZI DARP ETTİ"

En son bardağı taşıran damla Şemdinli İlçemizde meydana geldiği söylenen bir olmuştu. İngiliz Gazetesinde bir haber yayınlanmış; Haberde; Güya Amerika'nın havadan attıkları yardımların Türk askerleri tarafından alınarak oradaki Türk karakollarında dağıldığı ve böylece Peşmergenin hakkına el konulduğu şeklinde Türkiye'yi inciten bir haber yayınlandı. Bu gazeteyi aldık, bölgede inceleme yaptık. Oradaki askerler Şemdinli Kaymakamımıza kabul edilemez bir tavır sergilemişler. Amerikan askerleri, kendilerine soru soran Kaymakamı dipçikle tartaklamışlar. Benim ülkemde benim Hakkari Valiliğimin görev sahasında bir İlçenin Kaymakamına kendi ilçesinde yabancı askerler tarafından tecavüz edilmesi kabul edilemez. Bu bizi çok rahatsız etti, gururumuza dayandı. Bir asker böyle yapamaz, yaparsa bunun bedeli ağır olur. Başbakan'a Hakkari'den bu askerlerin çıkmasını istedim aksi takdirde burada görev yapamayacağımı söyledi. Başbakanımız da, "Vali Bey tamam, 24 saat içerisinde Hakkari'de bu askerler gidecek" dedi ve 24 saat içerisinde de Hakkari'den gittiler. Bugün Suriye'den gelen 2 Milyonun üzerindeki insanın Türkiye'nin 3 yıla yakındır başına getirdiği büyük gaile orada yaşanmadı çok şükür. Orada güzel bir strateji uygulanmıştı. Çünkü aynı perişan vaziyetteki insanlardı, bugün gelen insanlar da aynı vaziyetteler. Biz bu insanları sürekli tutamayacağımızı bildiğimiz için o zaman  Rahmetli Cumhurbaşkanımız beni çağırdı, zorlularımızı sordu. Ben 400 Binin üzerindeki Peşmergenin taşınamayacağını, uzun süre kalamayacaklarını, bunların derhal geri dönmelerini anlattım. Bugün Suriye'de 'Güvenli Bölge' olarak anıldığı gibi Irak bölgesinde de güvenli bir bölge oluşturuldu. Daha sonra ülkemize gelen insanlar Amerika'nın destekleri ile 4 ayda gittiler. 

 

"SURİYELİLER ÜLKELERİNE DÖNMELİ"

Şanlıurfa'da 500 Bin Suriyeliyi barındırıyoruz. Urfa'nın kimyası, yapısı, her şeyi bozuldu.Emekli bir vali olarak, tecrübeli bir devlet adamı olarak devletin Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuzey Irak'ta yaşadığımız tecrübeyi şuan vatandaşlarımızın çoğuna anlattım. Çare bu insanların geri ülkelerine gönderilmesiydi. Bunlar gerçekten hiçbir suçu olmayan, masum sivillerdir. Ama Urfa'nın da günahı yok, Türkiye'nin dört bir yanında Suriyeliler var. İleride daha büyük olaylara dönüşmeden en kısa zamanda bu insanlara yeniden kendi ülkelerinde oluşacak 'Güvenli Bölge' adındaki sisteminin gerçekleştirilmesi ve bu insanların oraya gönderilmesi gerekir. Burada yaptığımız yardımları yine yapalım ama Türkiye'nin sosyal dokusu, ekonomik dokusu, güvenlik dokusu başka başka türlü çok ciddi sıkıntıların daha ileri boyutlara taşınmaması bakımından şuanda hükümetin de seslendirdiği, ısrarla talep ettiği Suriye'de 'Güvenli Bölge' olayı mutlaka olmalıdır. Bu olmazsa olmazdır.

 

"TÜRKİYE'NİN ÖNÜ KESİLİYOR"

Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada Osmanlıların bıraktığı çok zengin miraslar var. Eğer Türkiye bugün 25-30 Bin Dolarlara varan bir ekonomik zenginliğe ulaşsa Türkiye'nin gerek kültür bağları gerek tarihi bağları gerek dini bağları gerek komşuluk bağları ile bölgede o kadar güçlü ilişkisi var ki; Eğer Türkiye böyle bir şeye eriştiği anda bölgede ne Amerika'nın, ne Fransa'nın ne İngiltere'nin ne de Almanya'nın borusu ötmez. O zaman Türkiye sadece bölgenin değil dünyanın hakimi olur. Dünyaya hakim olması bölgenin menfaat musluklarının kesilmesi demektir. Bu nedenle Türkiye'nin önü kesiliyor. Dünyada her şey menfaat üzerine dönülüyor. Mesele PKK'nın silahları nereden geliyor, PKK ekonomik olarak nereden destekleniyor? PKK'nın ilişkili olduğu ülkelerin birçok bakanı ile görüştüm.  Türkiye Devletinin elinde de bununla ilgili çok önemli veriler var. Türkiye, PKK'nın arkasındaki güçleri bilerek adımını ona göre atıyor.  

 

Siz Sayın Erdoğan'ın döneminde İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yaptınız. Bu Türkiye'nin özellikle son 12 yılda demokratikleşme anlamında, Kürt sorunu anlamında, sivil anayasa ve Kürtlere yönelik ciddi politikalar geliştirildi. Doğu ve Güneydoğu'ya ciddi yatırımlar yapıldı. Tüm bunlara bakıldığında halen devam eden terör maalesef Türkiye'nin başında bir bela. 'Çözüm Süreci' vardı, silahlar konuşmuyordu ama son dönemlerde yine tırmanan bir terör olayları var. Sizce Türkiye yine eski günlere mi döner? Türkiye sizce bu terör belasını nasıl yenmelidir?

Türkiye eski günlere dönmez zaten devlet de vatandaş da eski günlere dönmeyi istemiyor. Çünkü ölen de öldüren de bu ülkenin insanı, kaybeden de bu ülke. Türkiye'nin maddi kaybı Trilyon dolarları buluyor. Ayrıca bir canın bedeli yok. Türkiye, bu politikalarını uygularken, bu terör örgütlerini kuran, besleyen, yönlendiren ülkeleri, devletleri çok iyi bilerek politikalarını ona göre ayarlamak zorundadır.  Türkiye'nin son 10 yılda özellikle Ortadoğu'da , Balkanlarda, Kafkaslarda bütün İslam aleminde  ve bütün batı dünyasında gerçekten Dünyada en hızlı büyüyen, en hızlı kalkınan, en hızlı gelişen, demokratikleşmede, insan haklarında, hukuk normlarında bir seyir takip ederken biranda bu gidişin frenlendiğini görüyoruz. Bir görünmez el Türkiye'yi adeta öyle bir şekilde sarmala aldı ki; Türkiye'nin bütün dünyayla, İslam Alemiyle, komşularıyla, batı dünyasıyla ve hatta kendi içinde devletiyle halkının arasını açacak şekilde bir tuzağın içerisine çekilmek isteniyor. Türkiye'de yaşayan 78 Milyon insanın Türkiye üzerine hesabı olan ülkelerin ve güçlerin mutlaka uzun vadeli hesaplarını unutmamalarını istiyorum. Önemli olan devletin halkıyla karşı karşıya gelmemesidir. Milletin oyuna gelmemesi lazım. Bu toprakları biz Malazgirt'te beraber vatan yaptık, Çanakkale'de beraber savunduk, Kıbrıs'ta beraber savunduk; bugün yine cenazede beraberiz, düğünde beraberiz. Bu tuzağı ve bu oyunu bozacağız, bozmamız da lazım.

 

"SİYASETLE BENİM ALAKAM OLMAZ"

Şuanda emeklisiniz, ileride siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?

Ben doğrucu bir adamım. Yani yanlışı en tepedeki insan da olsa yanlış yapıyor, yanlış yapıyorsunuz derim. Ben siyaseti sevmiyorum, Siyasette insanın iradesini ipotek altına alıyorlar. Türkiye'de her zaman için gerçekleri söyleyecek insanlara ihtiyaç var. Ben o insanlardan olarak kalmak istiyorum. Bildiğimiz gerçekleri kendi çapımızda siyasetçiye de anlatırım ama siyasetle benim alakam olmaz, inşallah da olmaz.

 

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Urfalıyam ezelden gönlüm geçmez güzelden diye bir türkü var. Gerçekten Urfa benim bir sevdam Mevlana diyor ki; Seviliyorsanız bilin ki seviyorsunuzdur, yada seviyorsanız biliniz ki seviliyorsunuzdur. Urfa beni seviyorsa Urfalılar da bilsin; Ben Urfa'yı, Urfalıları seviyorum. Urfa'nın her bir ferdi büyüğü benim abim, babam yaşıtlarım da benim kardeşim, daha küçükleri de evladımdır şeklinde bakarım. Allah Urfa'nın bahtını açık etsin.

 

Bize zaman ayırdınız çok teşekkür ediyoruz.

Bu fırsatı tanıdığınızdan dolayı ben sizlere teşekkür ediyorum, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

 

 

 

 

 

Güncelleme Tarihi: 14 Ağustos 2015, 10:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195