Her şeyin başı önce kendini bilmektir. Kendisini tanımayanın seni tanımasını bekleme! Tıpkı kendini sevmeyenin seni seviyorum ifadesi gibi, güvenme!

Bilmek çok zahmetli, yarattığı farkındalıkla değişime kapı açıyor, içten ya da dıştan gelen değişim talepleri karşısında esnek olmadığımızda, ruhumuzda ve çevremizde ilişkilerimiz rayından çıkabilir.

Hayat nar ile nur arasında ince bir çizgi, yaşam ve yoldaşlıklarımızda ince çizgiye dikkat etmek hayati önem taşır, sağlaması da kendini ve muhatabını bilmekten geçer.

Aksi halde; Sevgisini sövgü gibi sunan bir bencillik, Mutluluk zannedilip hüzne mahkumiyet, Anlaşılamamış biri olarak koca ömrünü tamamlanmadan keşkelere ve hayal kırıklıklarına teslim edersin.

Aynı bahçede iki ağaç gibi, birbirlerine uzaktan bakıp durur, baharların gelişinde çiçeklenir serpilir, sonbaharda rüzgârların esmesi ile yapraklar tüm hüzün yüklerini boşalırcasına savrulup bir birine karışırken, neden ruhlar akıştayken bedenler olduğu yerde çakılı kalır?

Yangınlara maruz, küle dönüşlerin provasında, sevmekten vazgeçmeyip sevgiyi göstermeyi askıya almış bir çift ömrün hebasında, ruhların bedenden firarına ve bilenmiş asırlık inatlarla, buğulu bakışlarla, göz kapağı hareketleriyle yapılan nakışlarla, gönle tercüman kıpırdanan dudaklarla dokunurken, terkettiğinin farkında değil mi fersah fersah yaptığı kaçışlarla?

Ağaçların kavuşmadığını zannedilse de; bilinmelidir ki toprağın altında kökler sarmaş dolaş...

Hål durum böyleyken, hemhâl olup Hâldaş olanların yoldaş olması gerekmez mi?

Hayatta biriktirilecekse gönül biriktirilmeli, insan gönül biriktirdikçe

münevver olur. Çünkü gerçek anlamda gönlümüze dokunan, ya da gönüllerine dokunup hayatımızın girift olduğu gönül sahipleri ile sürekli sessiz sözsüz hal diliyle iletişim halindeyiz. Hal diliyle iletişimde olanlar maddenin kesafetinden uzak oldukları için tenvir olurlar, enerjileri, ruh durumları gönül taşıyanlarca dikkat celb eder. Gönül değil de madde biriktirenler hayatı hep iskalar, sürekli kronik erteleme eylemi içerisinde eylemsizce sürüklenirler. Hep; yarın, 3 yıl, 5 yıl, emekli olduğumda vs deyip yaşama imkanı olduğu anı öteleyerek hayale inkılap ettirir. Ey yolcu unutma; ötelediğin her ne ise bu günkü hayatından çalıp yaınlarda yaşayıp hakkını veremeyeceğin yaşamın için meçhule gönderdiğin, gönlüne yük ettiğin her emel sana elem verecek.

...ve bugün dünün yarını, bugün değilse ne zaman..!