Title of a News Article

Essum Aslan: Essum Aslan ile Güzel Röprotaj

 AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayı ve Bahçeşehir Koleji Şanlıurfa Genel Müdürü Essum Saatçi Aslan, “Yaşadığım, büyüdüğüm Urfa’ya yatırım yapmak istedim ve Bahçeşehir Koleji’ni hizmete açarak vefa borcumu ödemeye başladım. Aynı zamanda bir okul kurabilmek benim en büyük hedefimdi, bu okulu açmamla birlikte hedefime de ulaşmış oldum” dedi. 
RÖPORTAJ: REŞAT UZUN
Bu haftaki röportajımızın konuğu AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayı, Nevali Oteli Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Çetin Aslan’ın başarılı İş Kadını eşi Essum Saatçi Aslan oldu. Bahçeşehir Koleji Şanlıurfa Genel Müdürü Essum Saatçi Aslan ile çok samimi bir röportaja imza attık.  Postmodern Darbe olarak adlandırılan 28 Şubat mağdurları arasında yer alan İmam Hatip Lisesi mezunu Essum Saatçi Aslan ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Aslan’ın üniversitede zorla başörtüsünün açtırıldığı ortaya çıktı. Yüksek Lisans eğitimine başlarken “Gönlümdeki başörtüyü çıkaramayacaklar” diyerek mecburiyetten dolayı başörtüsüne veda eden Aslan, eğitim öğretiminin ardından Şanlıurfa’da yepyeni bir hayata başladı. En büyük hedefi okul kurmak olan Aslan, bu hedefine de Bahçeşehir Koleji’ni Urfa’da açarak ulaştı. 
İşte Essum Saatçi Aslan ile yaptığımız o röportaj:
Essum Saatçi Aslan’ı aslında kamuoyunun büyük bir kısmı tanıyor, biliyor. Bilmeyenler için Essum Aslan kimdir?
1983 Yılında Şanlıurfa’da doğdum. Hayatının ilk 16 yılını bir fiil Urfa’da geçirdim. 16 Yaşında üniversite sınavına girdim. Ardından önce Ankara’ya gittim Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümün okudum. Daha sonra Çukurova Üniversitesine geçtim, yüksek lisans, mastır derken yurt dışı eğitimim oldu ve eğitim hayatımı tamamladıktan sonra 2010 yılında tekrar Urfa’ya döndüm. Evliyim bir çocuğum var.
 
16 Yaşına kadar Urfa’da kaldığınız süre içerisinde o günkü şartlarda nasıl bir Urfa vardı, nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Ayrıca ailenizden de bahsedebilir misiniz?
16 Yaşına kadar Urfa’daydım. İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Ben 5 yaşında okula gitmeye başladım. Urfa o zaman şimdikinden çok farklıydı. İnsan ilişkileri daha farklıydı, popilasyon olarak daha az insan vardı ve daha çok tanınıyorduk. Ben Abdullah Saatçi’nin kızıyım. Bizim dönemimizde tabi İmam Hatip çok önemliydi, halen de çok önemli. Biz o dönem Türkiye birincilerini çıkarıyorduk. İmam Hatip mezunları çok iyi yerlere yerleşiyordu. Biz bu güçle, babamın da sevkiyle İmam Hatip okudum ve o dönemde gerçekten çok ciddi zorluklar yaşadık. Ben 28 Şubat mağdurlarından biriyim. İmam Hatip’i okurken çok idealisttim ve hep mühendis ve mimar olmayı düşünüyordum. Daha sonra 28 Şubat sürecinde çok başarılı bir sınav geçirdim. İnsanlar sınava girmişken biz başörtümden dolayı kapılarda sorgulandık, içeriye alınmadık. Hatta resimdeki size benzemiyor diye hırpalandık, 45 dakika sonra sınava başladım ve iyi bir dereceyle ham puanla yerleştik. İmam Hatip’lerde biliyorsunuz kat sayı sistemi var ve biz bunu çok ciddi yaşayanlardanız. Boğaziçi Genetik Mühendisliğine yerleşeceğiniz puanla Hacettepe Tarih Bölümüne yerleştik. Bu eğitim hayatım. Tabi bunun dışında Urfa’da bizim yerli Urfalı diye tabir ettiğimiz belli bir kesim var. Babamın ailesi bu kesime hitap eden bir aile ve onların yaşam tarzı daha Urfa merkeze dönük. Annem de aşair benim. Onların da kendine göre bir hayatı var ve bu iki hayatı birleştirmeye çalıştım. Yerli Urfalıların da kültürünü bilirim ama ben köy kültürünü de bilirim. Çünkü annemin dayısının, dedesinin köyüne gidip kalırdık, halen de aktif olarak gidiyoruz. Hatta anne annem Türkçe bilmez,  Kürtçe konuşuyor ve ben de bu vesileyle kendisiyle Kürtçe konuşmak zorunda kaldım. Böylece bir kültür mozaiğimiz de oldu. Benim hiçbir insana veya hiçbir ırka karşı ön fikrim, ön yargım olmadı çünkü ben hep içinde büyüdüm. Babamın rahmetlik annesi de Araptı ve Suriye’ye de gidip geliyorduk. Dolayısıyla Arap kültürünü de bilirim. Bu bana bir avantaj kazandırdı. Irkların ve kimliklerin üzerinde düşünmeye çalışıyorum ve hepsine çok yakın hissediyorum kendimi çünkü ben bu durumda melez oluyorum. Çok kültürlü ve çok dillilikle yetiştim bu bana avantaj sağladı.
 
Şanlıurfa’da İmam Hatip kökenli bir iş kadını sıfatı kazandınız,  üniversite okurken 28 Şubat sürecinde sizler neler yaşadınız?
Biz üniversiteye gittiğimizde 16 yaşındaydım, çok küçük bir öğrenciydim, başörtülü bir öğrenciydimHacettepe Üniversitesinin böyle bir avantajı vardı: Evet çok köklü ve çok demokrat bir üniversite, bunun yanında her ne kadar başörtüye karşı bir imajı varmış gibi görünse de biz üniversitede hiç problem yaşamadık. Derslere başörtülü girip çıkıyordum sadece İngilizce derslerinde başörtümüzü çıkarıyorduk. İngilizce dersine başörtülü almıyorlardı ve ben de bu dersten sürekli devamsızlıktan kalıyordum. Hacettepe Üniversitesinde okurken bu zorlukları yaşıyoruz, dışlanma, baskılanma ile karşı karşıya kalıyorduk. Başörtülü olmamızdan dolayı zaman zaman yanımıza insanlar oturmadı. Ama hiçbir zaman doğru bildiğimizden vazgeçmedik. Ben hiçbir zaman İmam hatip Lisesini okumaktan utanmadım, hiçbir zaman başörtülü olmaktan da utanmadım ama şu da bir gerçek: İnsan psikolojisi o yaşta ergenliği yeni atlatmış bir genç kız olarak kendimizi kötü hissettiğimiz de oldu. Daha sonra 3. Sınıfa geçtiğim yıl çok ilginç bir olay oldu. Ben Hacettepe Üniversitesini bitiremedim. Hem sayısal kökenliyim hem bu problemleri yaşıyorum hem çok gencim bundan dolayı bitiremedim. İlber Ortaylı ara ara bizim dersimize gelirdi: Bir defasında ‘Siz tarih okuyorsunuz. Neden tarih okuyorsunuz? Gidin edebiyat okuyun, edebiyatın tarihinde mastır yapın, doktora yapın; Matematik okuyun. Tarih diye bir bölüm olmaz” dedi ve ben de o gün 3. Sınıfta çok radikal bir kararla üniversiteyi bıraktım. Zaten alanımız farklı olduğu için mutsuzlukta oluyordu. Bundan dolayı üniversiteyi bırakıp Urfa’ya geldim. Tekrardan sınava hazırlandım ve Çukurova Üniversitesi Edebiyat Fakültesine yerleştim. Bu dönemde halen başörtülüydüm. Burada başarılı bir öğrencilik dönemi geçirdim. Çünkü hem Osmanlıca anlamında Tarihten dolayı çok ciddi bir şekilde donanımımız vardı hem de tarih ile edebiyat birbirleriyle çok alakalı bölümlerdir. Bundan dolayı Edebiyat Fakültesinde başarılı bir öğrenci oldum ve iyi bir ortalama ile mezun oldum. Son yılımda beni seven bir hoca, bana yüksek lisans yapmak için teklifte bulundu. Bu teklifi kabul ettim. Daha sonra çeşitli sınavlara girdim, bunda da başarılı oldum ve yüksek lisansa kabul edildim. Bu dönemde bir profesör hocam, bana “Bu halinle mi, kafandaki başörtünle mi mastır yapacaksın?” diye bir aşağılanma daha oldu. Asıl baskıyı burada yaşadım. Mastıra başlarken zorla başım açtırıldı çünkü başörtüden dolayı üniversiteye alınmayacaktım. O dönemde şu kararı vermem gerekiyordu: Ya bırakacaktım, bir kenara çekilecektim ya da başımı açsalar da gönlümdeki başörtüyü açamayacakları için başımı açıp bir kesimin temsilcisi olacaktım. Ben geri kalmayı veya çekilmeyi kendime uygun bulmadım. Başımı açacağım ve inançlarımdan vazgeçmeyeceğim diyerek, başımı açtım ve mastır yapmaya başladım. Mastırda da başarılı oldum. Çünkü hem tarih kökenli olmam hem Osmanlıca ile ilgili diyalogum eski Türk edebiyatında mastır yapmaya başladım. Osmanlıcamı geliştirdim ve mastırımın son döneminde İngiltere’de bir arkadaşımın vasıtasıyla bir bağlantı kurdum ve orada dil okuluna gittim. Dil eğitimi aldım ve Londra’da yaşamaya başladım. Burada çeşitli dostluklarım oldu, bir gazetede de köşe yazısı yazmaya başladım ve parlamento muhabirliği de yaptım. Bu dönemde çok ciddi kazanımlarım oldu ve çalışmaya başladım Londra’da. Daha sonra babamı kaybettim. Babamı kaybettikten sonra erkek kardeşim, “artık sana ihtiyacımız var” dedi ve Urfa’ya geri dönüş yaptım.


 
Sonra Urfa serüveniniz nasıl başladı, neler yaptınız?
Urfa’ya döndüm ve benim için aslında daha ilginç bir süre başladı. Urfa’ya döndükten sonra özel bir okulda yöneticilik yapmaya başladım ardından Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğünde Türkiye’nin en önemli tekstil fabrikalarından birinin boyahanesini kurdum. Makine teçhizat, inşaat, kurulum, kadro oluşumunu gerçekleştirdim. Çok yoğun çalışıyordum sabah 6’dan gece saat 01.00’lere kadar çalışıyordum daha sonra müsaade istedim. Organize Sanayide kadın olarak çalışmak çok zor, tek kadın bendim fabrikada. Daha sonra Çetin Bey ile  evliliğim oldu. Nevali Oteli’nin inşaat süreci başladı. O süreçte bizim oteli yaparken iç mimarımız olmadı ve tüm kurulumu, tüm alımları, tüm malzeme seçimlerini, tüm kurguyu Çetin Bey’le birlikte yaptık. Otelin konsept danışmanlığını yaptım. Bunların ardından okul serüvenimiz başladı.
 
Şanlıurfa’da gerçekten kalıcı bir eser bıraktınız. Bahçeşehir Kolejini kurdunuz bir taraftan da Urfa’nın en güzel bir turizm tesisini kurdunuz. Bahçeşehir Koleji’nin ilk serüvenine nasıl başladınız?
Bahçeşehir Koleji, benim hayatımın işidir. Ben hayatımda hep bir okul kurmak istedim, benim tek hedefim buydu. Evet başka işlerle uğraştım, kendimi beslemeye çalıştım ama okul, kolej benim için hayatımın işi çok severek yapıyorum. Buna da otelle aynı süreçte başladık ama Bahçeşehir biliyorsunuz artık Dünya markasıdır. Bizim yurt dışında 6 tane üniversitemiz, Türkiye’de de 1 tane Bahçeşehir Üniversitesi var. 101 kampüste de okulculuk yapıyoruz. Çeşitli temaslarla kolej kurulması kararı alındı ve Bahçeşehir Koleji’ni kurdu, şuanda da aktif olarak yöneticiliğini yapıyorum ve kuruculuğunu yaptım.
 
Urfa’da girişimci kadın sayısı çok az. Böyle bir şehirde, aşırı derecede feodalitenin olduğu, eğitim seviyesinin çok düşük olduğu, kız çocuklarının az okuduğu bir şehirde iş kadını olmak size bir zorlu getirdi mi? Ayrıca nasıl bir zevk alıyorsunuz iş kadını olmaktan?
Bir defa benim çok önemli bir avantajım vardı, eşim hep destekçi oldu. Bu çok önemli. Ayrıca ufak tefek sıkıntılar oluyor ama ben hep önüm açılarak yürüdüm. Bu şehir bana hep çok kolaylık tanıdı. Okulda da çok başarılı oldum, teveccüh gösterdiler. Urfa şunu yapıyor; Eğer başarılıysanız teveccüh gösterenler var. Bu şehir, ban iyi şeyler sundu, ben mutluyum bu şehirde yaşamaktan, bu şehre yatırım yapmaktan çok mutluyum. Ben İstanbul’da da, Ankara’da da iş yapabilirdim ve başarılı da olurdum ama Urfa beni yetiştiren memleket, ben buranın ekmeğini yemişim, buraya vefa borcum var, başka yerde yatırım yapmak ihanet etmek olurdu. Yurtdışında da kalabilirdim bana çeşitli imkanlar sunuldu ama ben hep Urfa’ya döneceğim memleketime hizmet edeceğim diyordum. Allah kısmet etti hedefime ulaştım. Hiç de zorluk yaşamıyorum, ufak tefek oluyor fakat onları da zorluk olarak kabul etmiyorum.
 
Bir taraftan iş kadını unvanınız var çok yakın tarihte de siyasete atıldığınızı gördük. Tüm bu işlere rağmen siyasete nasıl girdiniz, siyasete AK Parti çatısı altında başladınız ve kısa bir süre içerisinde de milletvekili aday adayı oldunuz. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
7 Aylık bir bebeğim var. Anne olmak hayatımdaki her şeyden çok farklıymış, bunu öğrendim. Şuanda kimlik olarak iş kadını falan diyorlar ama ben kendimi önce anne olarak tanımlıyorum. Çünkü Allah size bir hayatı emanet ediyor ve sadece size bağlı yaşıyor. Dolayısıyla anne olmam benim için her şeyden önemli. Çok büyük br sorumluluk ama bu anlamda benim annem ve halen de annelik görevini yapıp çocuğuma yetişme ve büyüme konusunda çok destek oluyor. O olmasaydı zaten çalışamazdım. Bunun dışında siyasete gelelim. Ben 2006 yılından itibaren AK Parti ile dirsek temasında ama aktif olarak içerisinde çalışmamıştım. Siyaset akademilerinde, AK Parti’nin yerel yönetimler konusunda eğitim aldım, hep takip ettim. Adana’da da MÜSİAD’ın yönetim kurulunda 7 yıl çalıştım. MÜSİAD’la da AK Parti ile hep yakın temastaydık. Fakat partide aktif olarak hiç siyaset yapmadım, çünkü akademik çalışıyordum, etik olarak böyle bir şey yapmamız doğru olmazdı. Partide çalışmak olayı da kolay olmadı, eşimle uzun süreli görüştük. Bir yandan iş hayatında hizmet veriyoruz, 550 kişi istihdam ediyoruz dolaylı olarak 2500 kişiye tekabül ediyor ama siyaset çok farklı yani o 2 Bin 500 kişinin çok uzağında çok daha fazla kişiye hizmet etme şansım var. Ben bu şehirde siyasetin temiz yapılması gerektiğine inanan bir insanım, beklentisi olmadan rant beklemeden, herhangi bir şekilde kazanım beklemeden çok şükür böyle bir ihtiyacımız da yok açıkçası. Ben hep veren oldum, bundan sonra da hep öyle olmayı düşünüyorum. Siyasette bu bakış açısı olmalı. Bizde kendi çapımızda böyle bir bakış açısını AK Parti çatısının altında yapmayı yansıtmak için Bismillahirrahmanirrahim dedik, olur olmaz o Allah’ın takdiridir ama olursa vizyonumuz, düsturumuz, misyonumuz bu olacak; biz hizmet etmeye geliyoruz.
 
Milletvekili aday adaylığı sürecinde Urfa’da yine bir rekor kırıldı. Bu defaki başvurularda kadın sayısında da çok ciddi bir artış var. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Beni çok üzen bir konu oldu. Bildiğim kadarıyla 29 bayan aday adayı var. Bu kadınların17 tanesi Urfalı değil. Urfalı olmayan bu 17 aday, Urfa’dan müracaat ediyorsa burada ciddi bir şekilde şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekiyor. Türkiye’de belki İstanbul ve Ankara dışında yok böyle bir gerçek. Kadınların bir defa siyasete girmesini çok destekliyorum ama pozisyonu iyi değerlendirmeliyiz. Herkes milletvekili olacak diye bir kaide de yok. Bu iş, partinin ana kademesinde, gençlik kollarında çeşitli görevlerle de yürütülebilir. Dolayısıyla be kadınlar siyasete girsin ama doğru girsinler diyorum. Diğer arkadaşlarıma da başarılar diliyorum. Eminim ki çok kıymetli insanlar vardır aralarında ama bir memlekette siyaset yaparak o memleketin kanını, toprağını, suyunu taşımak gerekir diye düşünüyorum. Yani bu şehrin dokusunu ve duygusunu solumadan bu şehrin derdiyle dertlenmek çok zor.
 
Neden AK Parti’yi tercih ettiniz. Siyasi olarak size yakınlığından dolayı mı yoksa Şanlıurfa’da AK Parti’nin gücünü bildiğiniz için mi bu partiden aday oldunuz?
Ben her zaman Müslüman kökenli, inancı ve takvası olan bir ailede yetiştim. Babam Mili görüşü benimseyen ve Refah partisinde, Saadet partisinde fikirlerini beyan eden biriydi. Yakın akrabalarım Saadet Partisi’nde uzun süre aktif siyaset yaptı. Dolayısıyla biz aile olarak da bu görüşe yakınız. 2002 yılında AK Parti’nin kuruluş aşamasında Türkiye’de hiç yapılmayan bir şey yapıldı. Bir kafa grubu oluşturuldu. AK Parti’nin bir danışma kurulu vardı ve önemli profesörlerden, ciddi bilim adamlarından destek alındı ve parti prensipli, ne yaptığını bilen, adımlarını doğru atan bir parti oldu. Ben de akılcı bir insanım dolayısıyla karşımda neye muhalefet etmediğini bilen, bilmeyen birkaç parti var bir de attığı adımlarda güçlü emin adımlarla giden bir parti var. Siz olsanız hangisini tercih edersiniz? Ben de bu sebepten dolayı doğru olanın AK Parti olduğunu düşündüm ve dolayısıyla AK Parti’de siyaset yapmaya karar verdim.
 
Güneydoğu ve Şanlıurfa’yı da yakından ilgilendiren seçim süreci söz konusu. AK Parti, elini taşın altına atarak çözüm sürecini başlattı. Yıllardır Kürt sorunu olsun, demokratik anlamda olsun özgürlükler konusunda hep ötelendi, siyasi partiler sümen altı etti ama AK parti ben bu işe varım dedi. Belki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık döneminde bedenini ortaya koydu. Çözüm süreci ile ilgili Urfalı bir İş Kadını olarak neler söylemek istersiniz?
5 Dayım var, biri vefat etti ve hepsi Kürt. Biri Ağrı’da, biri Şırnak’ta, biri Hakkari’de, Silopi’de askerlik yaptı ve terörün en yoğun olduğu dönemde askerlik yaptılar. Dayım döndüğünde psikolojisi bozulmuştu. Çünkü Kürt’ü Türk’e öldürdüler, böyle gerçekler oldu bu ülkede. Şimdi artık kan akmıyor, her ne kadar televizyonlarda, haber kanallarında baltalanmaya çalışılsa da, her ne kadar çözüm süreci ile ilgili heran bir bıçak sırtında yürüyoruz imajı verilse de ben Türkiye’de artık Kürt sorunu diye bir sorunun olduğuna inanmıyorum. AK Parti ile birlikte Türkiye’nin terör sorunu tamamen ortadan kalkmıştır. Tabi bu şimdi geçiş sürecidir ve çeşitli problemler olacak. Bu problemleri de bu kadar önemli bir adım atıldıktan sonra kolaylıkla hal edileceğini düşünüyorum. Ben bir Kürt kızı olarak, bir Arap kızı olarak, bir Türk kızı olarak kimsenin böyle bir derdin kalmadığını düşünüyorum. Çünkü Kürtler artık siyaset yapabiliyorlar ve artık parlamentodalar. Dolayısıyla AK Parti, bugüne kadar gelen ve kimsenin cesaret edemediği kangren olmuş bir yarayı resmen tedavi etti ve bu tedavi sürecinde iyileşmek için çeşitli ilaçlar kullanmak gerekiyor, tedavi uzun bir süreç ve onun da doğru yönetileceğine inanıyorum. 2023 yılında Türkiye farklı bir vizyonla var olmuş olacak.
 
İmam Aslan Urfa’da bir marka, iş veren ve aynı zamanda hayırsever bir iş adamı. İmam Aslan’ın gelini olmak size nasıl bir ağırlık veriyor, İmam Aslan’ın soy ismini taşımak size nasıl yansıyor?
Tabi çok onurlu bir şey. Ben babamla da çok onur duydum, kayınpederimle de çok onur duyuyorum, eşimle de çok onur duyuyorum ve bana hep destek oldular. Ben şunu da biliyorum: Siz karakter olarak kendinizi var edemediyseniz ne birinin kızı olmak, ne birinin gelini olmak, ne birinin eşi olmak size bir şey katmıyor. Hamdolsun ben bugüne kadar hep kendimi yetiştirmek için çok çabaladım, belli bir temel oluşturmaya çalıştım, inşallah başarmışımdır. Bu temelin üzerine bir de Allah bana böyle bir şans nasip etti, Kayın pederim tabi çok güçlü bir isim, eşim bana çok destekçi bunların hepsi bir araya gelince şanslı olduğumu düşünüyorum. Benim için çok büyük şans.

 
Siyasete atıldıktan sonra Şanlıurfa’da kadınların temsili anlamında, kadınların siyasete girmesi noktasında neler söylemek istersiniz?
Ben her kimliğimi bir yana bırakıp özellikle eğitimci bir Osmanlıca Hocası, bir okulcu kimliğim ön planda ve kendimi tanımlarken de bir öğretmen olarak tanımlıyorum. Öğretmenliğin temelinde şu var: Karşınızdaki insan duygusuyla duygulanıp, hüznüyle hüzünlenmek var. Öğretmenlik bu demektir. Eğer gözlerine baktığınız insanın ne hissettiğini hissedemiyorsanız öğretmenlik yapamazsınız. Kadınların anne olarak çocuklarını yetiştirirken de böyle, onlar doğuştan öğretmen oluyorlar, çocuklar yetiştiriyorlar. Anne olmak başarılı olmak anlamına geliyor. Dolayısıyla kadınlar girdikleri işlerde gerçekten başarılı oluyorlar çünkü özverili oluyorlar, çünkü karşıdakiyle iletişim kurmayı biliyorlar, çünkü anne duygusu çok başka bir şey ve benim tanıdığım her kadın neredeyse girdikleri ve karar verdikleri işleri kararlı ve düzgün bir şekilde devam ettiriyorlar. Kadınların, korkmadan bir hedef koyarak önce küçük bir işten başlayıp zamanla işlerini büyütüp ciddi noktalara gelebileceklerine inanıyorum. Her kadın çalışmak zorunda da değil. İyi bir çocuk yetiştirmek aslında dünyanın en önemli işidir. Onu yapan da çok kutsal bir kadın ama çocuk yetiştirse de aktif olarak toplumda rol almak zorundadır. Bunu da siyasetle yapması gerekiyor. Kadın kollarında muhakkak görev almaları gerektiğine inanıyorum.
 
Son olarak  Şanlıurfa halkına neler söylemek istersiniz?
Milletvekili aday adaylığı  sürecine girerken çok düşündük. Siyasette ben de varım dediğim için buradayım ve kadınlarla ilgili ciddi politikalar üreten sadece kadınlarla ilgili de değil insanlarla ilgili de. Ben kitle siyasetine inanıyorum. Ben erkeklerin de sorunlarını biliyorum, çünkü hep hocalık yaptım. Onların ne problemi olduğunu, işsizliğin ne demek olduğunu da iyi biliyorum. Yani ben hem kadınları hem erkekleri anlamaya çalışan onlarla birlikte yol yürümeye çalışan ve bu şehirde hepsine hitap etmeye çalışan bir insan olacağım. Kadınlara tabiki daha yakınım. Bunun yanında ortak bir siyaset güdüp eğer parti böyle bir şans verirse hizmet etmek için geliyoruz.
Röportajımız için zamanınızı ayırdığınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
Bu fırsatı vermenizden dolayı ben teşekkür ediyorum.
 

banner195