Title of a News Article

Cemil Aydoğan: PKK Can Çekişiyor, Örgüte Katılım Sıfır

Cemil Aydoğan: PKK Can Çekişiyor, Örgüte Katılım Sıfır
banner206

Türkiye’nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü kararlı mücadele sınır ötesinde devam ederken, PKK’yı kuruluşundan bu yana çok iyi tanıyan bölgenin önemli Kürt kanaat önderlerinden Cemil Aydoğan, Gazeteci İbrahim Halil Şeker'e örgüt hakkında çarpıcı bilgiler verdi. Türkiye’de şu anda 200-300 militanın bulunduğunu iddia eden Aydoğan, PKK’nın önümüzdeki süreçte varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığını söyledi.

Röportaj: İbrahim Halil ŞEKER

Bazen karşınızda biri oturur, belli bir mesleği ve bir iki titri vardır, onunla sohbet ederken ilgi alanlarıyla ilgili bilgi ve tecrübelerini dinlerken büyük zevk alırsınız. Bir gazeteci olarak hayatım boyunca onlarca meslek ve sanatla uğraşan insanla, bilim adamlarıyla, siyasetçilerle konuştum, bilgiler derledim. Hayatıma önemli bir değer katan bu bilgilerin sahipleri, çok değerli insanlardı. Büyük bedeller ödemişlerdi.

Ama bu son röportajımdaki kişi, öyle renkli bir insandı ki, öğretmen, gazeteci, yazar, devrimci, demokrat, insan hakları savunucusu, barış elçisi, şövalye, dindar, modern, hacı, muhafazakar ve daha onlarca özel niteliği ile Türkiye’nin değerlerinden biri, Cemil Aydoğan oldu.

Gazeteciliği, öğretmenliği, insan hakları savunuculuğu, muhafazakarlığı ve demokratlığı ile bilinen Cemil Aydoğan ile İçişleri Bakanlığı’nın Diyarbakır’da düzenlediği seminere katılmak üzere bulunduğumuz otelin lobisinde röportaj için buluştuk.

Röportaja başlamadan önce babacan tavrıyla “Neler soracaksın, hazırlık yapayım” diyerek gülümsedi. Ben de, “Benim soracağım bir şey yok, siz anlatacaksınız ben dinleyeceğim” dedim.

Çünkü, Cemil Aydoğan gibi hayatı aksiyonla geçmiş insanların hatıra sandıklarında binlerce anı vardır. Sözü ona bırakarak o sandıktan biraz nasiplenmek istedim.

Üniversite eğitimi için Ankara’ya gitmesiyle başlayan aktivist hayatı, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, basın meslek kuruluşları ile devam eden Cemil Aydoğan, 1996 yılında PKK tarafından kaçırılan 9 Türk askerini teslim teröristlerin elinden kurtarmak için Refah Partisi Milletvekili Fethullah Erbaş başkanlığında Kuzey Irak’taki Zap kampına giden dört kişilik heyette yer aldı.

Demokrasi, insan hakları ve hakikat yoluna adanmış bir ömür olarak bölgenin önemli aktivistleri arasında en ön sıralarda yer alan Cemil Aydoğan, 1955 yılında Mardin Kızıltepe’de doğmuş. Bölgenin büyük ailelerinden birine mensup olan Aydoğan, üniversite eğitimi için gittiği Ankara Gazi Üniversitesi’nde siyasi hayatla tanışmış. Dindar bir ailede yetiştiği için muhafazakar görüşünü hiçbir zaman bozmayan ancak yanına devrimci, sosyal demokrat bir kimlik ekleyen Aydoğan, beden eğitimi öğretmenliği görevinden istifa ederek bir süre ticaret ve çiftçilikle uğraşmış.

Türkiye, uluslararası insan hakları anlamında bugün çok iyi bir yere geldi. Şu anda en fazla insan hakları ve barış ödülleri alan tek aktivist olarak biliniyor.

Aldığı ödüllerin arasında iki de uluslararası ödül bulunuyor. Biri, Uluslararası Af Örgütü tarafından verilen BM İnsan Hakları Ödülü ikincisi ise 2000 yılında Türkiye’de tek kişiye verilen İnsan Hakları Şövalyelik ödülü aldı. 2011 Yılında ise Türkiye’den bazı Milletvekilleri ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından, çözüm sürecine yaptığı katkılar nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Nobel Barış Ödülü verilmesine bir ay süre kala PKK tarafından ateşkesin bozulması nedeniyle bu ödülü başkasına kaptırmış.

Çözüm sürecinin başlatılmasında önemli ilişkiler kuran Aydoğan, Kürt kanaat önderi olarak düzenlenen çok sayıda toplantıya katılarak görüş ve düşüncelerini kitlelerle paylaştı. 2009 yılından itibaren AK Parti ile yakınlaşan Aydoğan, çözüm sürecine, anayasa değişikliği referandumuna ve AK Parti tarafından getirilmek istenen hemen tüm yeniliklere düzenlediği geniş katılımlı toplantılarla destek verdi.

Cemil Aydoğan’ın sayfalar dolusu tutan özgeçmişini merak edenler, mgchaber.com internet sitesinden gerekli bilgilere ulaşabilirler derken, buyurun yaptığımız o enfes röportajı okuyalım.

“Benim mücadelem; insan hakları, barış ve demokrasi mücadelesidir”

Neyin mücadelesini veriyorsunuz, davanız neyin davası?

Benim mücadelem; insan hakları, barış ve demokrasi mücadelesidir.

Ben, iki çizgiyi şimdiye kadar taşıyan biriyim. Kişisel olarak, irade dışı hatalarım günahlarım muhakkak olmuştur. Yalnız, iki kriterde bilerek hatam olmamıştır. Bunlar, Allah inancında samimiyet - muhafazakarlık, insan hakları barış ve demokrasi mücadelesinde adalet devrimcisi olmaktır. Bu iki kriteri muhafaza ettim. Bile bile bu iki kriter çerçevesinde asla bir hatam olmamıştır.

İki uç dünya görüşünü bir arada yaşayan ender insanlardan birisiniz, bunu korumayı nasıl başarıyorsunuz?

Umre’ye ve Hacca da gitmişim, insan hakları barış ve demokrasi mücadelesini hem evrenin sahibi Allah için, hem insanlık için yapıyorum.

Bugün Diyarbakır sokaklarını, caddelerini gezerken kendinizi Ankara, İstanbul gibi bir şehirde hissediyorsunuz. Gece yarılarına kadar şehir canlı ve hareketli. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir örgütsel yapı ortaya çıkıp, barış ve demokrasiyi, insan haklarını ve vicdan muhasebesini hedef aldığı zaman toplumda bir yere gelir. Aksine kendi rant çıkarlarını ön plana çıkarıyor, ideolojik davranıyorsa o örgütsel yapı elli yıl dahi varlığını sürdürse çöküşü kaçınılmaz olur.

Biliyorsunuz PKK bir silahlı mücadele olarak ortaya çıktı, önemli insanların desteğini de halkın desteğini de bir süre aldı. Yalnız bunu götüremedi, ideolojik saplantılarla bunu bir süre götürmeye çalıştı en son hendek olaylarıyla, biliyorsunuz dünya tarihinde görülmemiş bir olay.. Öğrencilik dönemimde kurtuluş mücadelesi teorisyeniydim. Hiçbir kurtuluş mücadelesi, kendi halkının canını, iradesini, şehrini hedef göstermemiştir. Dağlarda mücadele veriyorlar, şehirlerde legal örgütlenme yapıyorlar. Ama belli bir süre, ömür boyu devam etmez. Muhataplarıyla uzlaşır, askeri konularda mutabakat sağlanır, bazı hakları kazanır, barış ve demokrasi artık o ülkede egemen olur. Süreç bu şekilde işler.

Onlar (PKK) farklı davrandılar. Hendek olayı da büyük bir çöküş oldu kendileri için. Bir televizyonda söyledim, ‘Bakın Cuma namazıdır, ben inançlı bir insanım. Vallahi, Billahi bu savaşı kaybedeceksiniz. Alın silahlarınızı şehirleri terkedin’ dedim ve kaybettiler. 7500-7600 silahlı milis hayatını kaybetti. 850 bin insan göç etmek zorunda kaldı. Bu hendekler onlar için büyük bir handikaptır, o günden bu yana halkın güveni kalmadı.

Eskiden silahlı mücadeleye katılım müthişti. Yer bulamıyorlardı katılanlara, ayda 1000-2000 insan gidiyordu. Ama şu anda sıfıra düşmüşse bu çökmüştür. Örgüte katılım şu anda sıfırdır, başka ülkelerden, Suriye’den, Irak’tan, İran’a PEJAK’tan eleman getirip boşluğu doldurmaya çalışıyorlar o da uzun süre devam etmez.

Yıllarca Kürt halkının büyük desteğini arkasına alan PKK, ideolojik olarak nasıl bir örgüttür?

Bir kere PKK’nın çıkış noktasına bakmak lazım. PKK, bağımsızlık kriteriyle ortaya çıktı. Sonra yurtdışına gittiler, birileri cezaevi sürecinde onlara güç vererek yurt dışına çıkardı. Çünkü PKK’dan önce, 12 Eylül öncesi sadece barış ve demokrasiye inanan, kendi demokratik haklarının peşinde olan bir sürü fraksiyon vardı. PKK en zayıf örgütlerdendi. Doğu Devrimci Kültür Ocakları’nın devamı Devrimci Demokratik Kültür Derneği vardı. Biz de öğrencilik döneminde bunlara destek verdik. Üniversitelerin hepsi bunların elindeydi, bunlardan sonra Rızgari vardı, Özgürlük Yolu vardı, Kawa vardı. PKK bunların içindeki en zayıfıydı. Birileri onları ortaya çıkardı, karanlık birileri destek verdi.

Bakın bir örnek vereyim, Diyarbakır Belediye Başkanlığı için Özgürlük Yolu’nun adayı Mehdi Zana birinci oldu, muhafelefet kimdi DDK’nın adayı Yahya Mehmetoğluydu. Hem iktidar Kürtlerdendi hem muhalefet. O kadar demokratik mücadele potansiyeli yüksek bir ortam vardı, üstelik silahsız. Sadece demokrasiyi amaç edinen bir mücadele vardı.

PKK, ortaya çıkışından bugüne geldiğimizde bugün can çekişiyor. Önümüzdeki süreçte varlığını sürdürmesi bu aşamada mümkün değil. Çok kritik bir dönemde. Türkiye’de şu anda 200-300 adamları var. Eskiden 7 bin, 8 bin kişiydi. Türkiye’de çöküş var. Suriye’de PYD Amerika’nın inisiyatifinde. Sen emperyalist Amerika ile yürüyemezsin ki, her an seni satabilir.

Irak da bombalanıyor, Türk diplomatına yapılan saldırıdan sonra artık KDP’nin de Irak Kürdistan’ın da onlara yer vereceğini tahmin etmiyorum. İran da büyük sıkıntı, PEJAK daha çok İran yanlısıdır, İran’a destek veriyor. İran’ın talimatlarıyla hareket ediyor. Böyle bir süreçte, böyle bir örgütün (PKK) ayakta kalması çok zor. Tek seçenekleri, Türkiye’de silahları teslim etmek .

“Türkiye’de bölünmenin zemini yok, mümkün değil”

Türkiye bölünebilir mi?

Türkiye’de içiçelik vardır. Halklar ve azınlıklardan oluşan bin yıllık bir coğrafyadır. Bu ülkede bölünmenin zemini yok, mümkün değil, bölemezsin. İstanbul, dünyanın en büyük Kürt şehridir. İzmir, Adana, Mersin.. Kürtlerin yüzde 70’i metropollerde. Bitmiş artık, PKK 40 yıldır mücadele veriyor, 140 yıl dahi mücadele verse bu ülkenin bölünmesi mümkün değil, kusura bakmasınlar. O bitti.

- FETÖ Bertaraf Edilmedi, PKK Tehlikesi Devam Ediyor

- Millet, seçenek olmadığı için oyunu HDP’ye veriyor

Türkiye’yi bölmek için 40 yıl mücadele eden PKK vardı, bitti diyorsunuz. Bunun yanında yine 40 yıl hazırlık yapan ve 15 Temmuz’da harekete geçen FETO vardı, o da bertaraf edildi deniyor. Size göre ülkenin önünde başka tehdit var mı?

FETO bertaraf edilmedi. Şu anda bana göre Türkiye’de FETO tehlikesinden sonra PKK tehlikesi de devam ediyor. Önümüzdeki süreçte Barış Derneği olarak bu süreci göğüslemek istiyorum. Bu süreci noktalamak istiyorum. Geçmişte bunu yaptım, ekopolitik adına arabulucu bendim. Üç sefer Kandil’e gittim, üç sefer Avrupa sorumlusu ile görüştüm. Ateşkesin hayata geçirilmesini sağlayan mimarlardan biri bendim ama ben bunu gizli yaptım. HADEP (HDP) ise bunu aleni yaptı. Sanki o yetki onlara verilmiş, aslında hükümet hata yaptı. Kandil’de boy boy fotoğraflar, İmralı’da, Adalet Bakanlığı’nda boy boy fotoğraflar... Ve onun kaymağını da yediler, Haziran seçiminde 82 milletvekili çıkardılar. Millet o barışı HDP’nin zaferi olarak gördü. Sonra 1 Kasım’da seçim yenilendi ve ateşkesi bozdular, milletvekili sayıları 51’e düştü. Milletin güveni kalmadı. Millet, seçenek olmadığı için oyunu HDP’ye veriyor. Başka seçenek yok. Seçenek AK Parti’dir. AK Parti de Kürt sorunuyla ilgili büyük yanlışlar yaptı. Defolsunlar, Kürdistan’a gitsinler, bunlar büyük yanlışlar.

“Recep Tayyip Erdoğan dışında bu süreci hayata geçirecek hiçbir lider yoktur”

Geçmişte Kürt vatandaşlara karşı, devletin yanlış politakalar uyguladığından bahsedilir. Bugün böyle yanlış gördüğünüz bir şey var mı?

Yok, şimdi Türkiye’deki sorun kolaydır. PKK eninde sonunda silahları bırakacaktır. Bıraksa onların lehlerinedir. Türkiye’de çözüm, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle demokrasidir. Herkesin kendi kimliğini, ana dilini, kültürünü taşıyabilecek bir demokratik sisteme ihtiyaç vardır. Sadece Kürtler değil, Lazlar, Çerkezler dese ki anadilde eğitim istiyoruz, Devlet o eğitimi vermekle mükelleftir. Avrupa demokrasilerinde olduğu gibi, insan hakları beyannamelerinde olan kriterlerdir. Türkiye’de devlet 100 yıl bu imkânı sağlasa da bölünme zemini yoktur, bu senin kültürel zenginliğini beraberinde getirir. Türkiye’de sıkıntı olmaz. Türkiye’de birileri bunu yapacak. Bana göre şu anda Recep Tayyip Erdoğan dışında bu süreci hayata geçirecek hiçbir lider yoktur. Tarafsız gözlemle söylüyorum, beğenelim, beğenmeyelim... Geçmişte barışa en cesur adımları atan kendisidir.

“Hendeklerde başlarına neler geldi, hepimiz gördük.”

Özal da vardı.

Özal da önemli adımlar atmak istedi, ömrü yetmedi. Erdoğan hayata geçirdi. Siz de canlı şahitsiniz. Habur’da Ağır Ceza Mahkemesi kurdu, PKK’lıları Türkiye’de serbest bıraktı. PKK ne yaptı? Şova dönüştürdü, sanki zafer kazanmışlar! Oslo’da MİT müsteşarlarıyla PKK üst düzey yöneticileri bir araya geldi, barış için ekopolitik adına ben görev aldım, ateşkes ilan edildi. Ateşkesten sonra bütün Kürt şehirlerindeki Valilere genelge gönderildi. Barışta son derece samimiydi Recep Tayyip Erdoğan. Cesaretle her şeyi hayata geçirmeye çalıştı. PKK samimi olsaydı bu sorunların yüzde 80’i, 90’ı çözülmüş olacaktı. Ama ateşkes sabote edildi. Dışarıdan şehirlere gelen adamları aratmak bile yasaklandı. Ama onlar (PKK) ne yaptı, hendeklerin zeminini yaratmak için şehirleri bomba ve dinamitle doldurdular. Bu mudur samimiyet, bu mudur devrimci demokrasi mücadelesi! Ondan sonra da hendeklerde başlarına neler geldi, hepimiz gördük.

PKK Kampına Giderken Yaşananlar ve Akın Birdal’ın Esprisi

PKK tarafından kaçırılan askerlerimizin terör kampından alınarak Türkiye’ye getirilişiyle ilgili dönemin Refah Partisi Milletvekili Fethullah Erbaş’ın da anlattığı ilginçliklerle dolu bir hikaye vardı. Bunu bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Rahmetli Necmettin Erbakan Başbakandı. Onun bilgisi dahilinde Milletvekili Fethullah Erbaş heyetin başıydı. Ben, İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şube Başkanıydım. Fethullah Erbaş, Akın Birdal ve İhsan Arslan’dan oluşan heyete katılmam için teklif geldi. Heyeti ben koordine edecektim.

Çok zorlu bir süreçti. Bir hafta boyunca o dağlardan tırmanmamız, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin de bilgisi dahilindeydi. Amediye’ye biz varmadan önce bir heyet bize geldi. Karanlık bir güç, sizleri tasfiye etmek istiyor, bu yola devam etmek isterseniz sizi öldürecekler dediler. Arkadaşlarımız dondu kaldı. Geri dönmek istediler. Heyetler bizimle görüşmek isteyince beni öne sürüyorlar. En cesurumuz sensin diyorlar. Bize o mesajı verdiler ama biz PKK’nın Amediye kampına gittik. Orada dam üstünde uyurken, ben, Fethullah Erbaş ve İhsan Arslan sabah namazı için uyandık. Akın Birdal uzanmıştı ama uyanıktı. Namazımızı kıldık, dönüp Fethullah Erbaş’a dedim ki, “Fethullah abi sen Allah’ın kaderine inanıyor musun?” Saddakna!, Nasıl inanmıyorum dedi. İhsan Arslan, sen de inanıyor musun dedim. Evet, ben de inanıyorum dedi. E, dedim eğer bizim kaderimiz gelmişse, bizim ölümü engelleme şansımız var mıdır. Hindistan’da da olsak, Çin’de de olsak bir milim fazla yaşama şansımız yoktur. Bunlar bizi öldürürse demek ki kaderimiz gelmiştir, kalkın dedim. Akın Birdal’a döndüm, ‘Biz Allah için, insanlık için bu fedakarlığı yapacağız, sen de insanlık için yapacaksın. Sen ateistsin, sen insanlık için bu fedakarlığı yapacaksın.”

Akın Birdal espriyle ilginç bir cevap verdi, “Siz Allah’a inanıyorsunuz, cennete inanıyorsunuz, ben inanmıyorum, ben ne yapacağım” dedi. Bu şekilde kararını değiştirdi ve yolumuza devam ettik. Zap kampına gittik. Büyük sıkıntılar çektik, ayak derilerimizin hepsi patladı. Bazen hayvanlara binerek gidiyor, bazen de yaya yürüyorduk. Ateş gibi ortamda perişan olduk. Ve amacımıza ulaştık sayılır. İlk görüşmede bize iki askeri teslim ettiler. Sonra geri kalanları da verdiler.

“Duran Kalkan bizi tehdit etti”

Orada onlarla ne konuştunuz, nasıl anlaştınız?

Onlarla da çok konuştuk, çok tartıştık. Hatta Duran Kalkan bizi tehdit etti, gerekirse sizi de tutuklarım dedi burada. Dedim, elinden geleni ardına koyma. Biz insani olarak gelmişiz buraya, siz her şeyi yapabilirsiniz. Sizden korkmayız dedim. Murat Karayılan daha ılımlı bakıyordu. Arabulucu yönü daha iyiydi. Askerleri alıp geldik, bu sefer de içeride başımız belaya girdi, gözaltına alındık, 7,5 yıl hapsimiz istendi. O zaman Adalet Bakanı Şevket Kazan’dı. Erbakan’ın talimatı olmasaydı her birimize 7.5 yıl ceza vereceklerdi.

Devlet size böyle bir iş için izin vermişken nasıl cezalandırmak ister. Cumhurbaşkanının haberi yok muydu?

Nasıl olmaz. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel benim yanımda Fethullah Erbaş’ı aradı. Diyarbakır’daydık. Ben dokuz askerimizi sağ salim istiyorum dedi. Hatta bizim askerimiz dokuz değil, daha fazladır dedi. Gerçekten de öyleydi. Biz gittik, meğer paraşütle çok asker indirilmiş oraya. Onu gelip burada söylemedik. Bir sürü asker soğuktan, kardan donup hayatını kaybetmiş. Karların altında kalmışlar, karlar eridikten sonra cenazeler ortaya çıkmış. Onların künyeleri vardı, künyelerini götürün dediler götürmedik. Orada bıraktık. Kendileri dedi, hepsinin mezarını yapmışız, mezar taşlarının üzerine künyelerini de asmışız. O insanların çoğunun ailesi kim bilir ne haldedir. Öyle bir şeyle karşılaştık. Onların söylediği bu.

Faaliyetlerinizle ilgili aldığınız çok sayıda ödül var, bahseder misiniz?

Belirttiğimiz bu konuyla ilgili İHD Genel Merkezi’nden barış ödülü aldım. Ateşkes konusunda uluslar arası bir ödül aldım bir de 2000 yılında Paris’te son bin yılın en önemli devlet adamları ve kralları ödülü Selahaddin Eyyübi’ye verilmişti. Bin yılın en önemli 100 kişisine verilen ödüllerden biri olan İnsan Hakları Şövalyelik ödülünü de ben almıştım. Büyük bir onur ve cesaret ödülüydü ve toplu hizmetlerimin karşılığıydı.

“Öldürülecek Kürt işadamları listesinde altıncı sıradaydım”

Siyasal hayatınızın yanında bir de gazeteciliğiniz var. Geçiminizi gazetecilikle mi sağlıyorsunuz yoksa bu ek işiniz mi?

Öğretmenlikten istifa ettikten sonra bir matbaa açtım ve Mezopotamya isimli gazeteyi çıkardım. O zaman Mezopotamya gazetesi, Mardin’in tek gazetesiydi. Gazete kökleşti, 1350 aboneye ulaştı. Hem matbaacılık, hem gazetecilik yaptık. Çiftçilikle uğraşan bir aileden geliyorum. Dedelerimiz çiftçilikle uğraşan büyük toprak sahipleriydi, nüfus çoğalınca her birimize düşen toprak miktarı da azaldı. Benim şu an 70 dönümlük bir sulu arazim var. Rahmetli peder de sıkıntılarla karşılaştı. Aşiret çatışmalarına girdi, sürgünlerde filan kaldı. Normal bir yaşantımız vardı. Şu an benimki gibi, ben ne zenginim ne fakirim. Çok da zengin oldum, 90-93 yılları arasında Mardin’in ilk on vergi rekortmeni arasına girdim. Midyat Un Fabrikası’nın, iki müteahhitlik şirketinin sahibi oldum. Tansu Çiller döneminde Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan habere göre öldürülecek Kürt işadamları listesinde altıncı sıradaydım. 16 ay cezaevine girdim. Cezaevine girmeseydim belki de beni tasfiye edeceklerdi.Cezaevi belki de kurtuluş oldu.

Cezaevine girmenizin sebebi neydi?

Sebebi, insan hakları kanalıyla, gazetecilik kanalıyla PKK’ya destek. Halbuki ben hiçbir zaman PKK’lı olmadım. Ben doğrudan yana oldum. Biri yanlış yaptığı zaman onun karşısında olan bir adamım. Şimdi de öyle.

“HDP’liler Sahtekarlıkla Belediyeyi Aldı”

Milletvekilliği adaylığı süreciniz vardı. Bu süreçte neler yaşadınız?

2002’de HDP’den milletvekili adayı oldum. Barajı aşsaydı seçilirdim. 2015’te HDP’den bir teklif geldi, kabul etmedim. Bu önemli bir olaydı, önce ismimizi vitrin olarak kullandılar, aday olduk diye düşündük. Benimle beraber 13-14 kişi vardı bölgeden. Barışı gerçekleştirmiş bir insanım ama HDP, PKK benim gözümün önünde ateşkesi bozmuştu. Mardin’de bana dördüncü sırayı, Urfa’da da Feridun Yazar’a 5’inci sırayı verdiler o gruplar içinde. Ben kabul etmedim, hatta Mardin’in dördüncü sırasındaki Mehmet Ali Aslan’ı Mardin’e gönderip dördüncü sırayı benim için boşalttılar. Gelip, filankesin (Kandil’den bir kişi) selamı var dediler. Dedim Valla kusura bakmayın. Benim gözümün önünde siz ateşkesi bozdunuz, ben nasıl bir vicdanla sizin partinizden milletvekili olurum! Üç sefer Kandil’e gitmişim, PKK’nın Avrupa sorumlusu ile görüşmüşüm, kolay değil, bir yılda bunu gizli yaptım. Durup dururken ateşkesi bozmuşsunuz ben size nasıl güveneyim, sizin partinizden nasıl aday olurum, hadi Ya Allah dedim. Diyarbakır’ın KCK sorumlusu gelmişti bana, reddettim. Bazı akrabalara gidip rica etmişler, dedim ben partinizden aday olmam, mesele bitmiştir. Hatta benim ismim lanse edilince bir basın açıklaması yaptım. Dedim birincisinde de ben usulen aday oldum. Benim imzam da müracaat formunda yoktur. Aday göstermişler, ateşkes var, HDP başarılı olsun dedik. Ama arkasından ateşkesi bozdular.

Son olarak Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığında AK Parti de bana büyük haksızlık yaptı. AK Parti’den Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday adayıydım. Teklif partiden bana gelmişti. Özgeçmişime de koydum, AK Parti tarihinde olmayan bir şeyi yarattım. 2008’de ben Başbakanlık Basın Enformasyon Danışmanlığını yaptım. Enformasyon Genel Müdürlüğü de bana aitti. Çok önemli bir görev. Yedi buçuk ay kaldım, istifa edip Mardin’e geri döndüm. Orada biraz aramız açıldı genel merkezle. Sonra bana 2009’da AK Parti’den belediye başkan adaylığı teklif edildi, ben Hac’daydım. Ben de dedim HDP’liler kayıplarının olduğunu bilsinler, dokuz yıl MKYK’da kalan bir kişinin onlara karşı aday olabileceğini görsünler. Ve AK Parti’den belediye başkan adayı oldum, seçimi de kazanmıştım. AK Parti’nin tek bir sandık üyesi yoktu, hepsi HDP’liydi. Saat üçe kadar ben kazanmıştım, öndeydim. Saat üçten sonra sandığa gelmeyen binlerce insanın oyunu kullanarak seçimi benden aldılar. Ki bunu Sabri O. Söyledi bana zaten. KCK’nin sorumlusu bize bir haber getirmiş, sen kazanmışsın, bizimkiler sandıkta senden almışlar, hakkını helal et diyor. Dedim Sabri, ben nasıl helal edeyim, benim malım değil ki. Siz binlerce insanın iradesini gasp etmişsiniz, oylarını kendi adınıza kullanmışsınız ben nasıl helal ederim. Bu demek oluyor ki sende biraz inanç var dedim, ben de inanıyorum dedi. Dedim, Allah yardımcınız olsun.

Siyasi hayatımız bu şekilde oldu. Bu seçimde de istifa ettim, öğretmenliğe geçtim belediye seçimlerinden sonra öğretmenlikten de emekli oldum. 2009 belediye seçimlerinden sonra hiçbir parti üyesi değilim. AK Parti’den belediye başkan adayı oldum, HDP’liler sahtekarlıkla aldılar benden.

2019 seçimlerinde teklif geldi, düşündüm, kabul ettim. Bir sefer bana söz verdiler, beni yaptılar, herhalde yine yaparlar dedim. Temayül oldu, oyların yüzde 80’ini ben aldım, üç aday vardı, yüzde 20’yi rakiplerim aldı. Oy kullananların hepsi parti yöneticileriydi, il, ilçe, kadın kolları yöneticileri kullandı. Delegeler oy kullanmadı, hepsi beni tanıyordu ve yüzde 80 temayül desteğini ben aldım. Ankara’dan çağırdılar, sadece senin dosyanı Külliye’ye gönderdik, diğerleri fasa fiso dediler. Bana dediler ki git keyfine bak, çalışmana bak. İki üç gün kaldım orada. Ondan sonra Cumhur İttifakı oldu, MHP devreye girdi, para devreye girdi.

O dönem, Kamu Düzeni Müsteşarlığı’nın iki adamı da geldi. Bana yeniden barış sürecini teklif ettiler adaylığım döneminde. O adamı dün burada gördüm. Randevu talebi yaptığım kişiyi burada görmüşken bir sorayım dedim. Vallah ben yurt dışındaydım dedi. Başkan burada, senin talebini kabul etmedi dedi. Vallahi dedim hafızan iyi, sekiz ay olmuş hala unutmamışsın. Cevap gelmeyince, ittifak olunca o da bozuldu.

Birileri genel merkezde bana dediler ki, özgeçmişe bunu da koy. Sonra MHP ile ittifak oldu, konjöktür değişti, dediler özgeçmişinde barışla ilgili çok ibareler var, onları çıkar. Bunu söyleyen de genel merkez yöneticileri. Dedim ben nasıl çıkarırım, benim varlık nedenim barıştır, insan haklarıdır. Ben bununla ilgili uluslararası aktivist ödülü almışım, Türkiye’de tek barış aktivistiyim. Prof, mrof, bilim adamlarını boş ver, Türkiye’de en fazla barış ödülü alan Cemil Aydoğan’dır, böyle bir sıfatı ben nasıl sileyim.

E efendim, bizden söylemesi dediler. Benden de söylemesi dedim, onlar ister (aday) yaparlar, ister yapmazlar. Yaparlarsa elimden geleni yapar, yüzde 90 kazanırım. Çünkü Ahmet Türk’ün benim şahsıma karşı aday olması çok zor. Hayatta olmaz. Takdir sizindir, olmasa cehennemin dibine, dünyanın sonu değil dedim.

Şu anda neler yapıyorsunuz? Ne ile meşgulsünüz?

Emekliyim, 1/4 derece ile emekli oldum. Mezopotamya gazetesinin sahibi ve yazıişleri müdürüyüm. Matbaada kardeşimle ortağız. Üç gazetemiz var, Mezopotamya, Yurt Haber ve Derik gazeteleri ben ve kardeşlerime aittir. Aynı zamanda yeni kurduğum Barış Derneği başkanıyım. 21 yıl Mezopotamya Gazeteciler Cemiyeti başkanlığı yaptım. Barış Derneği’ni kurunca gazeteciler cemiyeti başkanlığını bıraktım.

Hikayeniz, anınız çok, altın değerinde hatıralarınız var ama hem seminerin başlaması hem de süremizin dolması nedeniyle röportajımıza son vermek zorundayız. Sizi merak eden okurlarımız gerekli bilgilere nasıl ulaşabilir?

Özgeçmişimle ilgili en son düzenleme Mezopotamya Gazeteciler Cemiyeti internet sitesinde var. Ona baksınlar, her şeyi görürler.

Okurlarımız için son mesajınızı alabilir miyim..

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, Mezopotamya ve Anadolu coğrafyalarının tarihteki birlik, beraberliği ve kardeşliğinin korunmasını istiyorum. Herkesin, demokrasi içerisinde kimlik, anadilde eğitim ve demokratik kültürel haklarının hayata geçmesini istiyorum. Bununla ilgili tüm gazetecilerin, insan hakları ve barıştan yana olan tüm aydın, demokrat insanların desteğini istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

Ben teşekkür eder, gazetecilik yaşamınızda başarılar dilerim.

Güncelleme Tarihi: 30 Temmuz 2019, 19:31
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner195