Bir araç dolusu arkadaşlarla yola koyulduk iki gün öncesinde yaşanan talihsiz olaydan sonra eşini ve çocuğunu kaybeden babaya, aileye başsağlığı dilemek için. Daha hayatının baharında idi çocuğu,daha birçok hayalini beraber gerçekleştirmeyi düşündüğü eşi gencecik idi, ama neylersin ölüm onları bir ziyaretten dönerken yolda yakalamıştı. Elim bir trafik kazasıyla iki tane gencecik çocuklarını ve eşini kaybetmişti. Ardından gözü yaşlı küçük bir çocuk ve baba kalmıştı.

Toplumumuzun, örfümüzün belki de en güzel örnek çalışması olan taziye evlerinden birine geçtik vardığımızda. Selam faslından sonra kısa bir sessizlik hâkim oldu içerde. Ardından hepimiz acaba bu sessizliği bozacak biri olsa da acısını paylaştığımız ailenin büyüklerini ve kalanlarını da teselli etmiş oluruz, düşüncesiyle yavaştan birbirimize bakıyorduk. Neyse ki aramızda bir ilahiyatçı vardı da o ortama uygun bir sohbete başladı.

”Ölümün gerçekliği, insanın ahireti ve musibetlere karşı sabrı “ özetleyen bir konuşma yaptı. Ardından laf lafı açıp bir nebze de olsa babayı rahatlatmak, eşinin ve çocuğunun ölümünü hemen unutamasa da anlık olarak uzaklaştırmak için bir iki kelam konuşuldu. Söz yine dolaştı, eşinin ve çocuğunun kazasına. Ama bu defa kazanın nasıl olduğu veya nerede olduğuyla değil, kaza haberinden sonra kendisini rahatsız eden bilinmeyen numaralardan gelen telefon istekleri ile ilgiliydi. Merakla durduk, dinledik.

Acılı baba, “Arkadaşlar, ben yaşadım, lakin Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın. Lakin kaza beni çok üzdüğü kadar bir başka olay da beni üzüyor. Kazanın ardından daha birinci gün bile ülkemizin farklı noktalarından Bay, Bayan “Efendim başınız sağ olsun, ben falan ofisten filan danışmanlıktan arıyorum. Kazayla ilgili şikâyetinizi üstlenip kaza yapan araç, sürücü ile ilgili hukuki çalışmaları başlatmak istiyoruz. Görüşelim mi? diye söylemeleri gerçekten beni iki defa yaralıyor. Hem de inanın yüzlerce defa farklı numaralardan aradılar desem inanır mısınız? Bu durum tasvip edilemez, ayıptır. Daha olayın şokunu atlatamadan art arda aramaların yapılması bizi kat be kat üzdü.”Yok mu bunlara dur! diyecek birileri? Biz gözyaşlarımızı silmek için daha elimizdeki mendili elimizden düşüremiyoruz,onlar görüşelim mi diyor. ” dedi.
Hepimiz şaşkındık.”Kasap et derdinde koyun can derdinde” misali olmuş. Gerçekten insani tarafı çok zayıf bir hareket bunlar. Devam etti acılı baba:

“Arkadaşlar böyle saygısızlık olur mu, yok mu bunları denetleyen ya da Barolar acaba bu çalışmalara el atıp bu tür zamansız teşebbüsleri yapan Hukuk Bürolarını uyaramaz mı ahlaki açısından doğru olmadığına?”

Evet, anlatınca hepimiz donduk, kaldık. Etik değildi gerçekten bu durum. Bir yandan daha acısı üzerinde olan bir baba bir yandan parayı düşünenler .Bir Hukukçu arkadaşım daha sonra bana, “ Maalesef mesleğimize zarar veren bir imaj bu. Bunların yüzünden biz de faklı bir gözle bakılır olduk, dedi. Her önüne gelen böyle kazalı ortamlara yaklaşıp, davayı almak için pazarlık yapıyorlar. Hatta ayakçı dediğimiz bir tabir var ya ,o türden kişilerle kazazedeleri ve kazada vefat eden yakınları takip ettirip dava açılan karşı taraftan belli bir miktar koparıp kendilerine yüksek bir yüzdeliği ayırıyorlar. “ dedi.

Taziye evinden Fatihalarımızı okuyarak ayrıldık.

Acılı eşin veya babanın dediği gibi Barolar, bu konuda resmi bir yaptırım olmayacağına göre sözlü veya çeşitli konferans, panel tarzında bir anlatımla ahlaki açıdan uygun olmayan(özellikle yakınını kaybeden kişiyi birinci gün arayıp rahatsız etmeleri) bu davranışları Hukukçuların görmek istemediğini, mesleği zedelediği konusunda dikkat çeken bir kampanya yapılamaz mı? Yapılırsa dikkat çeker en azından. Ardından istenilen durum gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilemeyiz, sonuçta vicdani bir mesele.

Vesselam…