İş, çalışmak, emek, alın teri, el becerisi, iş gücü, kazanç.

Bu terimler artık birçoğuna yabancı geliyor.

Çalışmak denince devlet dairesinde hiçbir risk üstlenmeden, aklını, emeğini, becerisini işe katmadan ayın onbeşinde kartı makineye takıp parayı çekmek çoğu kişinin en iyi bildiği tek şey olmuş.

Devlette böyle gelmiş böyle gider, ama özel sektörde biraz sıkıntılı.

Hastane dışında devletle pek işim olmaz.

Benim ilgi alanım özel sektör.

Hem devlet ne diye fabrika çalıştırsın ki.

Urfa’ya baktığım zaman iş anlamında üzülecek öyle çok husus görüyorum ki, özellikle üretime yönelik iş kollarında büyük bir eksikliğimiz var. Ustası tam usta değil, kalfasının aklı başka yerde çırak bulmak zaten artık imkansız gibi.

Urfa, üçüncü organize sanayi için hazırlık yaparken henüz sanayimizde çelikten bahsetmek mümkün değil. En büyük yatırımlar hizmet sektörü üzerine kurulu. Oysa üretmek, ham maddeyi mamül haline getirerek pazara sunmak asıl yapılacak olan iştir. Üretim olmadan alın teri olmaz, alın teri olmayan işte bereket olmaz.

Üretimden anlamayan, işe alın terini katmayı bilmeyenler bu sözümü duyunca sözleri nacar keserine dönüyor, kendilerine doğru yontmaya başlıyorlar. Yok Yahudiler üretmiyormuş, alıp satıyorlarmış da onun için dünyanın en zengini olmuşlar!

Yanlış biliyorsunuz beyler.

Yahudi öyle üretiyor ki, senin bundan haberin yok.

Bugün tüm ofislerin baş malzemesi olan bilgisayar ve yazıcıların hemen hemen hepsi İsrail’de üretiliyor. HP marka yazıcılarınızın hepsi Tel Aviv’den çıkıyor. Evinizde afiyetle yediğiniz Urfa isodunun, Urfa domatesinin tohumu bile İsrail’den geliyor. Hollanda’daki tohum firmalarının çoğu bu sermayenin malı ve ortakları. İlaç firmalarını, bankaları, kimya sanayisini, bankacılığı kimler elinde bulunduruyor sanıyorsun. Yahudi sadece alıp satıyor diye bir durum bundan yüz yıl öncesine aitti.

Yahudi şimdi en çok üreten ve en çok satan pozisyonda.

Ticarette Yahudileri örnek ediniyorsanız, yüz yıl önceki ticaret sistemini değil, bugünkü modern sanayi ve pazarlama sistemlerini inceleyin.

Dün eczaneden bir ağrı kesici merhem aldım. 50 gramı 8 TL olan bu merhemin içersinde bir tek etken madde var. Geri kalanı bildiğin yağ. İşte üretmek, para kazanmak budur. Maliyeti belki üç beş kuruşu bulmayan yağın içine iki gram madde katıp kilosunu 160 bin TL’den satmaktır.

Peki diş macunundan haberiniz var mı?

Şu diş hekimlerinin tavsiye ettiği, hassasiyete karşı olan en ünlü marka.

Altı üstü diş macunu ve kilosu 240 TL.

İşte iş, işte para.

Peki kimya sanayinden haberiniz var mı?

Bir kilo boya kaç liraya mal oluyor?

Kaça satın alıyorsunuz?

Bir kilo boya piyasada ortalama 18 TL’ye satılıyor.

Bu boyanın fabrika üretim maliyeti kiloda sadece 3 TL.

Peki biz ne üretelim?

Yoğurt mu, peynir mi?

Birinci kalite sütün litresi 3 TL, Urfa’da bizim ürettiğimiz yoğurdun kilosu 2 TL!

Bu işte bir hata, hile, yanlış olduğu zaten fiyatından belli değil mi?

Pamuğu üretiyoruz, kilosunu 2.25’ten satıyoruz.

Mağazaya gidip ürettiğimiz pamuktan yapılmış tişörte 30-20 TL veriyoruz.

Adamlar pamuğu bizden 2.25’ten alıp, tişört yaparak kilosunu 150-200 TL’ye rahatlıkla satıyorlar.

Urfa’da halı üretebiliyor muyuz?

Hayır.

Dokumamız yok, tekstil baskımız yok.

Üretim yok, alın teri yok.

Mağazadan aldığımız ürünlerin üzerinde, bilmem hangi firma için Çin’de üretilmiştir yazıyor.

Çin, dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerliyor.

Biz ne yapıyoruz?

Birbirimizi yiyoruz.

Yiyin efendiler…