Bazen mutlu gördüğümüz insanların hayatını kusursuz zannederiz.
Sanki onların başına hiç kötü bir şey gelmemiş, sanki onlar hiç kırılmamış, hiç üzülmemiş gibi düşünürüz.
Oysa gerçekte, en güçlü ve en mutlu insanlar, derin acılardan geçmiş, büyük sınavlar vermiş insanlardır.

Mutluluk, çoğu zaman toz pembe bir hayatın değil, zorlukların içinden yürüyüp gelen bir farkındalığın meyvesidir.
Mutlu insanlar; yaşadıkları kırgınlıkları, kayıpları, haksızlıkları, yıkımları birer yolculuk gibi kabul etmiş, o yolda düşe kalka yürüyüp kendilerine bir pusula çizmiş insanlardır.

Sanıyoruz ki onların gülümsemesi kolay bir seçim.
Oysa o gülümsemenin ardında mücadele, sabır ve en çok da kendini iyileştirme çabası var.
Asıl bilgelik burada saklı:
Her şeye rağmen iyi kalabilmek, her şeye rağmen sevgiyle kalabilmek.

Hayatta yaşadığımız her şey bizi ya büyütür ya da küçültür.
Mutlu insanlar, yaşadıklarını büyüyerek aşmayı seçenlerdir.
Bu bir güç değil, bu bir bilgeliktir.
Çünkü onlar bilirler:
Kendini iyileştirmek, kendi yaralarını sarmak, kendi yolunu çizmek en sessiz ama en değerli zaferdir.

Aslında mesele hep burada:
Mutlu insanlar, hayatın her duygusunu kucaklamayı bilenlerdir.
Ve bu kucaklayış, onlara yaşamın gerçek pusulasını verir.
Yazımı anlamlı bir söz ile bitirmek istiyorum..

“Mutlu insanlar, mükemmel hayatlara sahip olanlar değil, sahip olduklarını anlamlandırmayı başaranlardır.”
Gerçek mutluluk; başımıza gelenleri güzelleştirme cesaretidir.

Alain de Botton